“atam olmasaydı hiçbirimiz olmazdık” diyen “dindar”
görülmesi üzerine…
çok dikkat çekmiyor, ama ülkücülerdeki kemalistleşme
eğilimi de aslında benzer bir durum, bu değişimin dinamikleri izaha muhtaç
tespit: "sağ" cenahtan gençlerin, mensup
oldukları kimlik ile benimsedikleri fikirler beklenen ölçüde
örtüşmüyor
hipotez: kimliklerini sadece birer etiket olarak, semboller
üzerinden edindiler, fikriyat ve hayat tarzıyla alakalı bir
eğitim almadılar
kimlik kazanma süreciyle kişilik kazanma/ sosyalleşme
süreci paralel ilerlemedi; kimlik değerleriyle ortalama değerlerin eklektik
sentezi...
kısaca şuursuzluk deyip işin içinden çıkmak da bir
ihtimal, başını örtüp boynunu açanla, sen kalk da ben yatam tribine girenin pek
farkı yok
özal döneminde hayat tarzında ciddi kırılma
yaşandı, sadece tv.da olan şeyler on sene içinde hayatımıza girdi, "köylülük"
de hızla azaldı
nasıl yaşıyorsanız öyle inanmaya başlıyorsunuz ve
sadece alışkanlıkla aktarılan şeyler de değişim süreçlerinde kaynayıp gidiyor
kara önlük giymeyenlerde durumlar çok daha komplike
bence; kara önlüklüler iyi kötü evden bir şeyler alıyordu...
düşüşün sebebi şeylerin evden alınması mı, hiç alınmaması
mı?
evden bir şeyler alanlar mektepte yoğrulamıyordu, demek
ki çocuklarına yoğrulmayı engelleyecek bir şey veremiyorlar
dalga dalga... 50, 80... bakalım 2002 kuşağı neye
benzeyecek?
ama bence aksi kutba savruluyorlar, kendilerine ait nirengi
noktaları yok, her şeyi batı üzerinden algılıyorlar
eski nesil intıbaksızdı, bunlar aşırı intıbak ettiler;
kaskatı olmak iyi değil, ama bunlar fazla esnek
biz daha fabrika yapan fabrika yapamadan stratejik iş
kolları değişti...
gevşek demiyim diye esnek dedimdi :D değerler kaybolunca
siyasi platformda bir farkları kalmıyor...
sadece aleviler değil, sünni olan, namaz kılanlarda da
benzer değişimler var
kendi dillerini konuşamıyorlar, o yüzden liberallerle
aralarındaki fark giderek kapanıyor
günlük ibadete devam, kimlik olarak kendini islam'a
nisbet var; ama hayata, dünyaya karşı bir duruş, bir dava yok
meselenin farkında olsalar bir şey yapacaklar belki, ama
bizim kuşağımız da fena daldı dünyaya; yadırgamıyorlar
armut gibi daldan toplanmıyor teknoloji, kökü ile
ahlakının kökü de ortak
ayrıca teknolojiyi kullanma kültürü de geliştirmek
gerekiyor
eskiden "ehlidünya" diye bir şey vardı,
şimdi herkes ehl-i dünya
bu konuda açmaz şu eski kurumları modern hayat içinde
sürdüremiyoruz, modern kurumlarla kadim değerleri sürdüremiyoruz
japonlar sanıldığı kadar geleneklerine bağlı
değil, özellikle yeni nesil. batı özentisi de çok yaygın...
fakat zeminde bir "japon üstünlüğü" duygusu
var, bu bizde de var, ama onlarınki çok belirgin
şok bir batılılaşma yaşamışlar, birden bire bir çağdan
çok uzak bir çağa geçmişler, yavaş geçişe göre farkındalık var
kültürü ve geleneksel değerleri devam ettirecek
kurumlarını berhava etmemişler, bu da kimlik duygusuna katkıda bulunuyor
japon başarısında çok faktör var, kast sisteminin devam
etmesi bunlardan biri, samuraylar ceo, köylüler işçi
japon kültürünün gruba bağlılık ve paylaşılmış benlik
yönleri de disiplinli çalışmayı kolaylaştırıyor
diğer taraftan japon dini bizimkinden çok farklı, sabit
tutmaları gereken şeyler yok, bizimkine nisbetle
bambaşka bir sistemle eklemlenip aynı anda hem dönüşüp
hem dönüştürebiliyor
japonya'dan fikir alınabilir, ama tam olarak bir model
sağlamaz türkiye'ye, benzerlikler kadar ciddi farklar da var
bence japon karakterinin en göze batan tarafı: neye
kafayı taktıysa kendini helak edene kadar o işle uğraşıyor
bizde azimle bir hedefi başarmaya çalışan çok az kişi
var, üretmiyoruz, bir eser bırakma peşinde değiliz
zannımca bizim için daha ciddi ipuçları başka diyarlardan
değil, yine kendimizden çıkar, misal tekke kültüründen...
burada mesele ehven-i şer şuurunda olmak.
modernleşme hareketlerini başlatanlar bunu biliyordu, mecbur kalmışlardı
ama yeni nesillere aktarılamayınca, çaresizlikten
kabullenilen şeyleri normal karşılıyorlar
esasta batıya mensup olmadığımızı, batı değerlerinin bizi
temsil etmediğini, bunun geçici olduğunu aktarmak gerek
uzak hedefte kendimize ait bir medeniyet olmalı.
bu anlatılamayınca batı değerlerini evrensel sanmaya başlıyorlar
tarihte hiçbir medeniyet planlayarak kurulmadı,
problemleri fark edip çözümlerini ürettikçe, yavaş yavaş ortaya çıktı
ilk adım kendi müktesebatını iyi bilmek, ikinci adım
içinde olduğumuz çağı iyi bilmek, üçüncü adım farkındalık...
o manayı kabullenmek mecburiyetinde değiliz, bizde bu
konuyu ele alanlar oldu, m. turhan, e. güngör, a. arvasi...
ondan önce de kendi medeniyetimiz inkıraz evresindeydi,
batının saldırısı şartları ağırlaştırdı
n. kösoğlu medeniyette iki bileşenden
bahsediyor, biri itici güç, diğeri şekillendirici güç...
şekillendirme için yeterli kaynaklarımız var, ama itici
güç bir iman ve ahlak hamlesi olabilir ancak...
aydınlar işin bir yönü, toplumsal yönü de var. şapka
inkılabı yapıldı, ama pantolon inkılabı yapılmadı,
şalvarı kendimiz değiştirdik ve tv.la birlikte bu süreç
daha da hızlandı, genel bir farkındalık uyandırmak lazım
lale devrinden itibaren emareleri başlıyor, koçi bey
risalesi falan boşuna değil, ama birden bire olmuyor bunlar
çok yüksekteysen, motorların tamamen dursa bile epeyce
uçarsın. diğer taraftan tamamen çökmedik elbette
asım'ın nesli bunun en güzel örneğidir, en zor
zamanda bile bir aksiyon gösterebildi millet...
150 yıl millet hayatında pek bir şey değil, çok uzun
süreçler bunlar
ama bir taraftan rehavet, diğer taraftan sosyal
çalkantılar... iyi ve kötü yönleri bir arada...