19 Nisan 2014 Cumartesi

Moderen bir nesil / tw

  
atam olmasaydı hiçbirimiz olmazdık” diyen “dindar” görülmesi üzerine…

çok dikkat çekmiyor, ama ülkücülerdeki kemalistleşme eğilimi de aslında benzer bir durum, bu değişimin dinamikleri izaha muhtaç
tespit: "sağ" cenahtan gençlerin, mensup oldukları kimlik ile benimsedikleri fikirler beklenen ölçüde örtüşmüyor
hipotez: kimliklerini sadece birer etiket olarak, semboller üzerinden edindiler, fikriyat ve hayat tarzıyla alakalı bir eğitim almadılar
kimlik kazanma süreciyle kişilik kazanma/ sosyalleşme süreci paralel ilerlemedi; kimlik değerleriyle ortalama değerlerin eklektik sentezi...
kısaca şuursuzluk deyip işin içinden çıkmak da bir ihtimal, başını örtüp boynunu açanla, sen kalk da ben yatam tribine girenin pek farkı yok
özal döneminde hayat tarzında ciddi kırılma yaşandı, sadece tv.da olan şeyler on sene içinde hayatımıza girdi, "köylülük" de hızla azaldı
nasıl yaşıyorsanız öyle inanmaya başlıyorsunuz ve sadece alışkanlıkla aktarılan şeyler de değişim süreçlerinde kaynayıp gidiyor
kara önlük giymeyenlerde durumlar çok daha komplike bence; kara önlüklüler iyi kötü evden bir şeyler alıyordu...
düşüşün sebebi şeylerin evden alınması mı, hiç alınmaması mı?
evden bir şeyler alanlar mektepte yoğrulamıyordu, demek ki çocuklarına yoğrulmayı engelleyecek bir şey veremiyorlar
dalga dalga... 50, 80... bakalım 2002 kuşağı neye benzeyecek?
ama bence aksi kutba savruluyorlar, kendilerine ait nirengi noktaları yok, her şeyi batı üzerinden algılıyorlar
eski nesil intıbaksızdı, bunlar aşırı intıbak ettiler; kaskatı olmak iyi değil, ama bunlar fazla esnek
biz daha fabrika yapan fabrika yapamadan stratejik iş kolları değişti...
gevşek demiyim diye esnek dedimdi :D değerler kaybolunca siyasi platformda bir farkları kalmıyor...
sadece aleviler değil, sünni olan, namaz kılanlarda da benzer değişimler var
kendi dillerini konuşamıyorlar, o yüzden liberallerle aralarındaki fark giderek kapanıyor
günlük ibadete devam, kimlik olarak kendini islam'a nisbet var; ama hayata, dünyaya karşı bir duruş, bir dava yok
meselenin farkında olsalar bir şey yapacaklar belki, ama bizim kuşağımız da fena daldı dünyaya; yadırgamıyorlar
armut gibi daldan toplanmıyor teknoloji, kökü ile ahlakının kökü de ortak
ayrıca teknolojiyi kullanma kültürü de geliştirmek gerekiyor
eskiden "ehlidünya" diye bir şey vardı, şimdi herkes ehl-i dünya
bu konuda açmaz şu eski kurumları modern hayat içinde sürdüremiyoruz, modern kurumlarla kadim değerleri sürdüremiyoruz
japonlar sanıldığı kadar geleneklerine bağlı değil, özellikle yeni nesil. batı özentisi de çok yaygın...
fakat zeminde bir "japon üstünlüğü" duygusu var, bu bizde de var, ama onlarınki çok belirgin
şok bir batılılaşma yaşamışlar, birden bire bir çağdan çok uzak bir çağa geçmişler, yavaş geçişe göre farkındalık var
kültürü ve geleneksel değerleri devam ettirecek kurumlarını berhava etmemişler, bu da kimlik duygusuna katkıda bulunuyor
japon başarısında çok faktör var, kast sisteminin devam etmesi bunlardan biri, samuraylar ceo, köylüler işçi
japon kültürünün gruba bağlılık ve paylaşılmış benlik yönleri de disiplinli çalışmayı kolaylaştırıyor
diğer taraftan japon dini bizimkinden çok farklı, sabit tutmaları gereken şeyler yok, bizimkine nisbetle
bambaşka bir sistemle eklemlenip aynı anda hem dönüşüp hem dönüştürebiliyor
japonya'dan fikir alınabilir, ama tam olarak bir model sağlamaz türkiye'ye, benzerlikler kadar ciddi farklar da var
bence japon karakterinin en göze batan tarafı: neye kafayı taktıysa kendini helak edene kadar o işle uğraşıyor
bizde azimle bir hedefi başarmaya çalışan çok az kişi var, üretmiyoruz, bir eser bırakma peşinde değiliz
zannımca bizim için daha ciddi ipuçları başka diyarlardan değil, yine kendimizden çıkar, misal tekke kültüründen...
burada mesele ehven-i şer şuurunda olmak. modernleşme hareketlerini başlatanlar bunu biliyordu, mecbur kalmışlardı
ama yeni nesillere aktarılamayınca, çaresizlikten kabullenilen şeyleri normal karşılıyorlar
esasta batıya mensup olmadığımızı, batı değerlerinin bizi temsil etmediğini, bunun geçici olduğunu aktarmak gerek
uzak hedefte kendimize ait bir medeniyet olmalı. bu anlatılamayınca batı değerlerini evrensel sanmaya başlıyorlar
tarihte hiçbir medeniyet planlayarak kurulmadı, problemleri fark edip çözümlerini ürettikçe, yavaş yavaş ortaya çıktı
ilk adım kendi müktesebatını iyi bilmek, ikinci adım içinde olduğumuz çağı iyi bilmek, üçüncü adım farkındalık...
o manayı kabullenmek mecburiyetinde değiliz, bizde bu konuyu ele alanlar oldu, m. turhan, e. güngör, a. arvasi...
ondan önce de kendi medeniyetimiz inkıraz evresindeydi, batının saldırısı şartları ağırlaştırdı
n. kösoğlu medeniyette iki bileşenden bahsediyor, biri itici güç, diğeri şekillendirici güç...
şekillendirme için yeterli kaynaklarımız var, ama itici güç bir iman ve ahlak hamlesi olabilir ancak...
aydınlar işin bir yönü, toplumsal yönü de var. şapka inkılabı yapıldı, ama pantolon inkılabı yapılmadı,
şalvarı kendimiz değiştirdik ve tv.la birlikte bu süreç daha da hızlandı, genel bir farkındalık uyandırmak lazım
lale devrinden itibaren emareleri başlıyor, koçi bey risalesi falan boşuna değil, ama birden bire olmuyor bunlar
çok yüksekteysen, motorların tamamen dursa bile epeyce uçarsın. diğer taraftan tamamen çökmedik elbette
asım'ın nesli bunun en güzel örneğidir, en zor zamanda bile bir aksiyon gösterebildi millet...
150 yıl millet hayatında pek bir şey değil, çok uzun süreçler bunlar
ama bir taraftan rehavet, diğer taraftan sosyal çalkantılar... iyi ve kötü yönleri bir arada...



Hiç yorum yok: