Yazmak
belki hiç bu kadar mânâsız olmamıştı, ama elimden gelen bir şey yok ve olup
bitenden kaçıp, her şeyi derinlere itmem gerekiyor belki, yine de -gerekli ya
da gereksiz- yazmak istiyorum. Alışkanlık mıdır, sevk-i tabii midir, başka bir
şey midir; hiçbir fikrim yok ve belki yazmak için bir sebebe de gerek yok.
Kalbimi
yokladım, kendimi suçlu hissetmiyorum. Gücümü aşan bir şeyden nasıl sorumlu
olabilirim? En küçük bir ipucu vermedin, kalbini açmazsan, içindekileri nasıl
bilebilirim? Bu yeni bir tecrübe, yüzüne yayılan tebessüm, buzdağının görünen
yüzüymüş demek ki... Perde her açıldığında, arkasında kendi aczimizi,
cehaletimizi görüyoruz.
Olup
biteni hayal edebiliyorum, ama neticede bu sadece bir hayal. Muhakemem veya
sezgilerim, sır perdesini aralayabilir mi? Pek de öyle olmadığını görmüş
bulunuyoruz. O halde bu hayali, bir "acaba" parantezine almamız
gerekiyor. Yine de net bir hayal: bir sırtlan hırlayarak üzerine geliyor, bir
yılan zehriyle seni felç ediyor; ümitsiz bir tablonun orta yerinde, büyük bir
ağırlığın altında boğulup gidiyorsun. Ben o esnada çok uzaktayım ve belki de
ben zaten hep çok uzaktayım.
Sonra?
Perdenin bu yanında görünen sadece büyük bir boşluk. Perdenin bu yanında olup
biten, sadece bomboş bir sessizlik, içine atılan her şeyi küçülten, ufalayan,
yutan, yok eden bir durgunluk. İfadesiz bir yüz, yarı açık kalmış gözlerde
ifadesizliğin somut sureti, yarı bükülü parmaklarında trajik bir ânın silik
gölgesi... O anda orada değildik, orada olsaydık o an olmazdı, o anda orada
olmak mümkün değildir, iki zıt kutup gibi asla bir araya gelemeyecek iki şey
sözkonusu.
Kompozisyon
kurallarını boşverelim, bu yazının bir sonu olmayacak elbette; pat diye saçma
sapan bir şekilde kesilip bitmesi gerekiyor bu yazının. Başka bir deyişle, bu
yazı asla bitmeyecek. Şu halde, mühim olan bu yazı değildir. Mühim olan, mühim
olmayana bakıp, mühim olanı görebilmektir. Analoji istediği kadar bir mantık
mekanizması olmasın, misallerde ibret vardır, ibrette hikmet vardır. Satırların
ne yana akıp gittiğinin hesabını yapamayız, satırlara fazla takılmak hatalı ve
fakat satır aralarının muhasebesi -mümkün olursa- bir saniye bile kesilmeden
devam etmeli. Evet efendim, neleri göremediğimi, bütün perdeler açılmadan evvel
bilmem mümkün değil, ama ne gördüğümden eminim. Seni gördüm, çok az görebilmiş
olabilirim, pek uzaktan görebilmiş olabilirim, ama seni gördüm. Seni tekrar
görebilmeyi ümit ediyorum. Seni güzel gördüm ve daha da güzel görebilmeyi ümit
ediyorum. Yüzüme bir kova su çarptın, bir daha uyuyakalmamayı diliyorum. Sözü
uzatmaya gerek yok, aczimize sarınıp sabahı bekleyelim. Sabahın bir sahibi
var...
İrtibatı
koparmayalım kardeşim...
07.10.2015
Eğin