7 Ekim 2015 Çarşamba

Rabıta



Yazmak belki hiç bu kadar mânâsız olmamıştı, ama elimden gelen bir şey yok ve olup bitenden kaçıp, her şeyi derinlere itmem gerekiyor belki, yine de -gerekli ya da gereksiz- yazmak istiyorum. Alışkanlık mıdır, sevk-i tabii midir, başka bir şey midir; hiçbir fikrim yok ve belki yazmak için bir sebebe de gerek yok.

Kalbimi yokladım, kendimi suçlu hissetmiyorum. Gücümü aşan bir şeyden nasıl sorumlu olabilirim? En küçük bir ipucu vermedin, kalbini açmazsan, içindekileri nasıl bilebilirim? Bu yeni bir tecrübe, yüzüne yayılan tebessüm, buzdağının görünen yüzüymüş demek ki... Perde her açıldığında, arkasında kendi aczimizi, cehaletimizi görüyoruz.

Olup biteni hayal edebiliyorum, ama neticede bu sadece bir hayal. Muhakemem veya sezgilerim, sır perdesini aralayabilir mi? Pek de öyle olmadığını görmüş bulunuyoruz. O halde bu hayali, bir "acaba" parantezine almamız gerekiyor. Yine de net bir hayal: bir sırtlan hırlayarak üzerine geliyor, bir yılan zehriyle seni felç ediyor; ümitsiz bir tablonun orta yerinde, büyük bir ağırlığın altında boğulup gidiyorsun. Ben o esnada çok uzaktayım ve belki de ben zaten hep çok uzaktayım.

Sonra? Perdenin bu yanında görünen sadece büyük bir boşluk. Perdenin bu yanında olup biten, sadece bomboş bir sessizlik, içine atılan her şeyi küçülten, ufalayan, yutan, yok eden bir durgunluk. İfadesiz bir yüz, yarı açık kalmış gözlerde ifadesizliğin somut sureti, yarı bükülü parmaklarında trajik bir ânın silik gölgesi... O anda orada değildik, orada olsaydık o an olmazdı, o anda orada olmak mümkün değildir, iki zıt kutup gibi asla bir araya gelemeyecek iki şey sözkonusu.

Kompozisyon kurallarını boşverelim, bu yazının bir sonu olmayacak elbette; pat diye saçma sapan bir şekilde kesilip bitmesi gerekiyor bu yazının. Başka bir deyişle, bu yazı asla bitmeyecek. Şu halde, mühim olan bu yazı değildir. Mühim olan, mühim olmayana bakıp, mühim olanı görebilmektir. Analoji istediği kadar bir mantık mekanizması olmasın, misallerde ibret vardır, ibrette hikmet vardır. Satırların ne yana akıp gittiğinin hesabını yapamayız, satırlara fazla takılmak hatalı ve fakat satır aralarının muhasebesi -mümkün olursa- bir saniye bile kesilmeden devam etmeli. Evet efendim, neleri göremediğimi, bütün perdeler açılmadan evvel bilmem mümkün değil, ama ne gördüğümden eminim. Seni gördüm, çok az görebilmiş olabilirim, pek uzaktan görebilmiş olabilirim, ama seni gördüm. Seni tekrar görebilmeyi ümit ediyorum. Seni güzel gördüm ve daha da güzel görebilmeyi ümit ediyorum. Yüzüme bir kova su çarptın, bir daha uyuyakalmamayı diliyorum. Sözü uzatmaya gerek yok, aczimize sarınıp sabahı bekleyelim. Sabahın bir sahibi var...

İrtibatı koparmayalım kardeşim...


07.10.2015 Eğin

Hiç yorum yok: