kaylule kıraathanesi, 26.02.2009
"müslüman kadın jipe biner mi" diye bir konu var ve bu
tartışmada yine saded ıskalanıyor. kahrolsun ve yaşasın
dışında bir şeye kafamız basmadığı için, bir meseleyi bir kaç
açıdan düşünmeyi beceremediğimiz için "müslüman kadın jip
kullanabiler mi kullanabilemez mi? 'kullanabileeeeer,
saaanneee' diyosanız 2345'e 'zinhaaaaar' diyosanız 5432'ye sms
atın" noktasında kilitleniyoruz.
müslüman (kadın ya da erkek) pahalı araba ("jip" ayrıca bir
tür görgüsüzlük işareti sayıldığı için konuyu bulandırıyor
aslında) kullanabilir. sadakayı bırak, zekat vermiyorsa bile
kullanabilir, o durumda eleştirilmesi gereken zekat
vermemesidir, kullandığı araba değil. müslüman mütevazı olsa,
gösterişten sakınsa efdal, ama o da işin takva boyutu,
başkasını alakadar etmez. ne var ki parmağa kilitlendiğimiz
için asıl konuyu tartışamadan programı kapatıyoruz. konu kimin
hangi arabaya bindiği konusu değil.
konu şu ki, "müslüman" taife giderek sekülerleşiyor,
eskiden ehl-i dünya diye küçümsediği insanların hayat tarzını
gitgide daha fazla benimsiyor ve o hayatı "değerlerinden taviz
vermeden" (?) yaşayabilmek için, "çevre dostu yeşil"
versiyonlarını üretmeye çalışıyor. din ve siyaset, din ve
ideoloji, din ve millet gibi konularda kafamız net olmadığı
gibi, din ve kültür ilişkisi hakkında da çok net fikirlerimiz
yok. bir şeyin "aynısının değişiği" üretilince,
islamileştirilmiş olmuyor. islam ve müslüman kelimeleriyle
ürettiğiniz söylemin arasında, "kültür davamız" gibi bir
kavrama yer bulamıyorsanız, dünyayı kendinize göre
dönüştürmekle ilgili iddialarınızı kaybedersiniz, hayat
tarzınızla başkalarının dümen suyuna girersiniz.
kimimiz kültür kavramını vahye muhalif bir şey gibi
kodlamış bir kere, "zinhar bizde kültür olmaz, bizde islam'dan
başka bir şey kat'a olmaz" tutumundan vazgeçmiyor. bunun
ateistlerin "bizde inanç yok" yaklaşımından bir farkı yok,
insanın olduğu yerde kültür de olur. kavramı inkar ettiğiniz
zaman, onunla ilgili konularda düşünceniz köreliyor, ilgili
açıdan durumunuzu değerlendiremez hale geliyorsunuz. bazı
felçli hastalarda görülen bir durumu hatırlatıyor bu, adam
vücudunun bir yarısını kafasından silmiş, varlığını
algılayamıyor. "amcam sol tarafın tutmuyo senin" diyorsun,
hasta "benim sol tarafım yok ki" havalarında.
üzerinde düşünemediğiniz tarafınız zayıf tarafınızdır. bunu
gidermezseniz, neyi kaybettiğinizi, neye sarıldığınızı, nereye
koştuğunuzu, nerede düştüğünüzü idrak edemez hale gelirsiniz.
jipi falan boşverin de, nereye kalktığına hiç bakmadan hep
beraber dolmuşa biniyoruz, esas mesele bu.
***
[yorumla eklenenler, yorumlara cevaben yazılanlar]
meseleyi örnek üzerinden tekrar geçersek, belki biraz daha
netleşebilir. daire pahası bir araba süren "dar tesettürlü"
bir bağyan gördüğümüzde rahatsız oluyoruz. ama n+1'inci
dairesini kiraya verirken kiracısına tafra yapan cübbeli bir
hacı amca gördüğümüzde aynı şekilde rahatsız olmuyoruz. bu
ikisi arasında bir fark var mı? varsa nerede? ikisi de
parasının çok olan kısmını kendine saklıyor. ikisi de
tevazudan bihaber. bağyan, tesettürün neyi setreylediğine dair
ciddi bir fikre sahip değil, örtünmeyi başına eşarp
bağlamaktan ibaret sanıyor. amca ise islamî kisveyi şalvara
cübbeye indirgemiş, o da aslında meselenin tam şuurunda değil.
o zaman neden biri dikkatimize batarken diğerini fark
etmiyoruz? bu sualin cevabı birçoğumuz için, ayın karanlık
tarafı. göremiyoruz, üzerinde düşünemiyoruz, etrafından
dolaşıyoruz, saded bizden gizli kalıyor. halbuki "lifestyle"
kavramı üzerinde düşünecek zihin techizatına sahip olsaydık,
meseleyi derhal tesbit edebilecektik. geleneksel usûllerle
işlenen hataları fazla yadırgamıyoruz, modern olanı
yadırgıyoruz, ama onun da adını koyamıyoruz. halimiz,
nasreddin hoca'nın karanlık bir yerde kaybettiği anahtarı,
aydınlık diye başka bir yerde aramasına benziyor. yeni moda
israf ve gösteriş, ancak eski moda israf ve gösteriş kadar
israf ve gösteriştir. israf ve gösteriş konusunu ne kadar
tartışırsanız tartışın, moda kavramına bir eleştiri
getirebilmiş olmazsınız. meseleyi çözemediğiniz için, insanlar
jipten iner, teyyareye biner, turistik umrede islamî balayı
yapar, yahut tabanvayla gezer, islamî flört yapar. daha da
olmazsa alkolsüz drink sunup islamî kokteyl verir, yahut disko
yapar, yanına mescit açar...
*
... "ağzı olan konuşuyor", ve lâkin bazen
konu ta en başından öyle yanlış kurgulanıyor ki, üzerinde
konuşmaya kalkan hemen herkes elmecbur, boş konuşuyor. peyami
safa merhumun eser sahibi olmayan köşe yazısı yazmamalı
mealinde bir sözü vardı. basit görünen şeyleri hakkıyla icra
etmek bazen çok zor olabiliyor, az ve öz söyleyip, bir
birikimin içinden damıttığınız bir fikri, herkesin
anlayabileceği sade bir şekilde ifade etmek mühim bir iştir.
hele bizdeki gibi, insanların ekseriyeti hiçbir şey okumaz,
okuyanın ekseriyeti gazeteden başka bir şey okumaz ise, köşe
yazıları insanların bir kanaat edinmek için temel vasıtası
olmuşsa, gazetelerin köşeleri bir nevi halka yönelik
üniversite kürsüsü yerine geçiyorsa, bu konudaki mesuliyet
daha da büyük oluyor. bu mesuliyeti taşıyacak çapta olmayan
insanların köşeleri işgal etmesi fena bir hal. hele de gündemi
bunlar belirliyorsa, hangi konunun nasıl tartışılacağı
bunların ortaya attığı sözlere bağlı kalıyorsa. bir meselede
sağlıklı bir fikir alışverişi olması için, önce konuyu doğru
şekilde kurgulamak lazım. hatalı bir kurguyla tartışmayı
çıkmaz bir yola sokabilirsiniz, havanda su dövmekten başka bir
şey elde edemeyebilirsiniz. meseleyi takdim tarzınızla,
taraflardan birini felç edebilir, tartışsa da sussa da daha
çok battığı bir batağa itebilirsiniz. muhatabınızın kendi
kavramlarını kullanmasına imkan tanımazsanız, meramını
anlatmaktan aciz hale düşebilir. başkalarını sizin dilinizle,
sizin kavramlarınız üzerinden tartışmak durumunda
bırakırsanız, kendi değirmeninize su taşıtabilirsiniz. bu
bakımdan, gündemi kimin belirlediğine dikkat etmek gerek.
"jip" meselesinde konunun ne kadar doğru belirlendiği su
götürür bir husus. meseleyi kadınlara indirgemek hata.
hadiseyi "lüks tüketim" ile sınırlı görmek ve sadece "dünya
malına meyil vermek" açısından düşünmek diğer bir hata. işin o
tarafı, bugünün meselelerini de aşan ciddi bir konu, ama onun
gölgesinde gözden kaçan bir ciheti daha var meselenin. hayat
tarzındaki yabancılaşma, "müslümanların dünyevileşmesi"
hadisesinin bir parçası. israfı bir yana bırakın, beş para
sarf etmeden de dünyevileşebilirsiniz. mesele nasıl
yaşadığınız, tüketim bunun bir ayağı sadece. paramızı nasıl
sarf ediyoruz diye sorduktan sonra; zamanımızı nasıl sarf
ediyoruz, yahut muhayyilemizi ve müfekkiremizi nasıl sarf
ediyoruz gibi, sorulacak başka sorular da var.
*
ilaç kolay değil efendim, hatırlanır ise, "benden sonra
ümmetim hakkında en çok korktuğum şey, dünyaya dalmalarıdır"
mealinde bir hadis-i şerif olacak. bu bakımdan bu konuya, bu
ümmetin "temel problemi" olarak baksak, pek de haksız olmayız
herhalde. çözüm hakkında söz söylemeye kendimi mezun
görmüyorum, amma mesela imam gazali üstadın ihya'da "gurur"
bölümünde "aldananlar" hakkında yazdıklarından ipuçları
çıkabilir. belki de ilmiyle aldananlar, ibadetiyle aldananlar
gibi sınıfların yanına bir de kimliğiyle aldananlar gibi bir
yenisini eklemek gerekecek. bunun dışında karşı karşıya
olduğumuz meselelerin tabiatını iyi kavramak da önemli.
önümüzdeki hadise, bir cihetiyle bir "kültür buhranı". dünya
görüşü, değer yargıları ve hayat tarzı arasında sıkı bir
ilişki var, her dünya görüşü bir hayat tarzı ile temsil
ediliyor. reddettiğiniz hayat tarzına karşı bir alternatif
üretip sunmanız gerekiyor. bugünün çelişkisi bu noktada
düğümleniyor. eski formları bugünün hayatı içinde
sürdüremiyorsunuz. bugünün hayatı içinde kolayca uygulanabilen
"çağdaş" formlar ise başka bir dünyanın esaslarını hayata
geçiriyor. kadim esaslarınızı hayata geçirecek yeni formlar
bulmanız gerekiyor ki bu da söylemesi kolay, yapması zor bir
iş. bunu göze alamadığınız zaman, yahut böyle bir meseleniz
olduğunu fark etmediğiniz zaman, ya hayatın akışının dışında
kalmak veya o akışa kapılıp gitmekten başka şık kalmıyor.
çözüm için ilk adım herhalde meselenin farkına
varmak.
*
...
helal malın da hesabı var, doğrudur...
kibir kalbin ameli değil mi? insan tevazu kisvesini bile
kibirle giyebilir veya cihan mülkünün tahtında kul olduğunu
unutmadan oturabilir. hz. ömer'in naklettiğiniz sözüne de
bakınca şu görülüyor: neye bindiğiniz değil, nasıl bindiğiniz
önemli. haram işlemiyorsa, hak yemiyorsa, başkasının elindeki
nimetin ne kadarından faydalandığını sorgulamak bize düşmez,
zühd herkesin kendi meselesidir. elbette dünyaya karşı istiğna
göstermek, zahidliğe rağbet göstermek rabbimizin rızasına daha
yakın, ama bu muhasebeyi kişi kendisi için yapar, başkası için
yapamaz. diğer taraftan istiğnanın esası kalbin istiğna
göstermesidir. kalbin cherokeede kalmışsa, hacı murata binsen
kaç yazar? hele ki başkasını cherokeeye biniyor diye kınayıp,
ben öyle miyim, hacı muratla geziyorum diye kibirleniyorsan,
allah muhafaza... kalbin ikisine de rağbet etmekten aynı
derecede uzaksa hangisine binersen bin, ister hacı murata bin,
ister limuzine bin. belki de adam (yahut kadın) "vay be,
istese ferrari alır, ama clioya biniyor" demesinler diye
pahalı arabaya biniyor, başkasının kalbini nereden bileceksin?
zenginler ekseriyetle mala rağbet gösterir, bu yüzden cehennem
yolu daha kolay olabilir ve lakin hangisi hangisi, nasıl
bilebiliriz? imam gazali elenmiş buğday unundan yapılan ekmeği
katıksız bile olsa yiyeni zahid saymıyor, en zor yutulan
ekmekle birlikte bile olsa birden fazla çeşit katıkla yiyeni
de zahid saymıyor. senin bisikletine bağlılığın adamın
porschesine bağlılığından fazlaysa, kendi derdine yan...
fakirliğin faziletini anlatmak başka şey, zenginliği kınamak
başka şey...
*
biner mi binmez mi meselesine eklenecek bir mes'ele de,
binerse nasıl biner suali olabilir. "gündelikçi" imajına inat
zengin bir manzara vermek, "nisbet yapmak" cihetinden yeterli
olabilir, her ne suretle olursa olsun. ama bunun ötesine geçip
"temsil etmek" hususu hedeflenirse, bir "biner, ammaa..."
şerhi gerekir. jipe binmek var, jipe binmek var, birinden
ötekine kırk yıllık yaya yolu var efendim. hal ü etvar da
burada mühim, muaşeret üslubu da mühim, telebbüs, tekellüm
tarzları da mühim. ezcümle beden diliniz "hey adamım, ben bu
dünyanın tadını çıkarmaya geldim. ülküm yükselmek, bireysel
kimliğime tavan yaptırmaktır. kimselerden geri kalmam, fink de
atarım, hava da atarım. cümle cihandan alacaklıyım. elitim,
stil sahibiyim, tahsilliyim, kültürlüyüm, entelim, dantelim,
güzelim, alımlıyım, çalımlıyım, bakımlıyım, sipali de bende
-afedersiniz, etmezseniz de kime ne, kasımpaşa- necaset gibi,
üçünüzü alırım, beşinizi satarım, şukelayım, ukalayım, nambır
van'ım, star'ım, hit'im; ene kebirün..." diyorsa, başınıza
istediğiniz kadar eşarp bağlayın, "islamî" bir suret arz
etmeniz mümkün değil. esas öncelikli mesele de bu gibi geliyor
fakire...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder