1 - savaş kaçınılmaz
değildir
Ekşi Sözlük, 9 Şubat
2003
"savaş
kaçınılmaz mıdır, değil midir? kim kaçınabilir, kim kaçınamaz? fâil
kimdir?" gibi suallerin cevapları düşünülmeden bir mana ifade etmez bu
tartışma. savaş amerika için kaçınılmaz mıdır? olmayabilir, lakin amerika
"suyumu kirletiyorsun" diyen kurdu oynamakta kararlıdır. savaş
türkiye için kaçınılmaz mıdır? değildir, eğer ceremesini çekmeyi gözünüz
kesiyorsa. savaş ırak için kaçınılmaz mıdır? söz konusu şartlarda kaçınılmazdır.
haşmetlû
devletlû hükûmetimiz için kaçınılmaz mıdır? kimi kandırıyoruz? türkiye'de hangi
hükûmet böyle bir konuda, diğer hükûmetlerden farklı bir tarz icrasına cür'et
edebilmiştir? türkiye'de hangi hükûmet neye hükmedebilmiştir? hangisi
muhalefette iken eleştirdiklerini iktidara gelince tekrarlama geleneğinden
sıyrılabilmiştir? seçim yapılmadan önce de hangi parti seçilirse seçilsin
sonucun değişmeyeceği bilinmiyor muydu? türkiye'de hükûmet denen merhemin hangi
yaraya faydası görülmüştür ki? markası neyi değiştirir? keşke kimi istiyorsanız
o başbakan olsa da bu savaştan kaçınabilse. var mı öyle biri?
kıymetlû
medyamız nezdinde savaş kaçınılmaz mıdır? icra organları onlardansa
kaçınılmazdır, değilse değildir. "vur abalıya"dır parola. nerede
okuduğumu hatırlamıyorum, belki de sözlükte okudum: "kararsızlık yetim
çocuk gibidir" diyordu "elini yıkamasa pis derler, yıkasa su
harcadığından şikayet ederler". hükumet takla da atsa, ağzıyla kuş da
tutsa doğuştan muhalif kitleye yaranamayacaktır. kazara savaşa girilmemiş olsa
aynı koronun saddam aleyhinde sloganlarla birlikte, dostlarımız savaşıyor, biz
niye savaşmıyoruz naralarına başlayacağından şüphe etmiyorum.
hükûmet?
medya? kitleler? hadi canım, bırakın oyun oynamayı, al birini vur ötekine. evet
savaş kaçınılmaz değildir, aşkolsun kaçınabilene.(sirkencubin, 09.02.2003
12:26)
(bkz:
yok birbirimizden farkımız)(sirkencubin, 09.02.2003 12:29)
Not:
Türkiye “kazara” savaşa giremedi, yalnız koro ne yazmıştı, onu hatırlamıyorum.
***
2 – Fe Eyne?
Ceride, 8 Ağustos 2014
Aradan
geçen on küsur sene zarfında hükumet kavramına dair algımızda ciddi bir değişme
olmuş. Bunda Reyiz’in vites düşürmeden, manevra yapmadan konuların üzerine
gitmek itiyadındaki “kabadayı” karakteri kadar Cemaat’in lojistik desteğinin de
payı var. İster istemez birkaç gün sonra yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimine
takılıyor, insanın aklı. Acaba Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığını desteklememekle
hata mı ediyorum? Sancılı bir sual bu. Acaba reflekslerime mi güvenmeliyim,
muhakeme mi?
İyi
siyasetçi nedir? Muhtemel hasarı hesaplamadan, dümdüz icraat yolunda yürümek
başarı mıdır? Popülist politikalara boğulmuş bir memleket, yeni bir mütegallibe
sınıfı, merkez sağ kabahatlerinin tevarüs edilmesi, dün Türkiye’nin yakasından
silkelendiği söylenen ve “Eski Türkiye’nin” ve “vesayetin” temsilcisi
sayılanların, bugün yer değiştirmesi (Reyiz’in manevra yapmadığını söylemekle
hata ettik galiba, alışılmıştan daha geniş daireler çiziyor belki de),
bilmediğini bilenlere danışmak zahmetinde bulunmayan bir idare, kadrosuzluktan
kırılan bir kadrolaşma, bir “efsanenin” uzatılması uğruna yürütülen
kutuplaştırma-konsolidasyon siyaseti, dökülen bir teorik altyapı (!), bir seri
cinayetten kırık-dökük sağ çıkmayı başarmış bin yıllık bir kimliğin berhava
edilmesi ihtimali (Reyiz’in dairelerinin nereye gittiğini kestirmek zor
olabiliyor), bir takım zigzaglara, iniş çıkışlara, “oyunbozanlıklara” rağmen
terk edilme emaresi göstermeyen bir “stratejik” yörünge (bazı daireler bir yere
gitmiyor olabilir); listenin gittiği istikamet belli… Bardağın dolu tarafını da
zikredelim ki, haksızlık olmasın; istikrar, kalkınma, bir takım ayak
oyunlarına, komplolara rağmen nihayet muktedir olabilen bir siyaset…
Hayatın
alışılmış nizamında akıp gittiği bir dönemde yapılacak bir hükumet seçimi
olsaydı bu, bir bilanço çıkarma gayretinin bir mânâsı olabilirdi, hakkını
yemeden yiğidi öldürebilirdik: başarılarınızdan dolayı teşekkür ederiz, lakin
seyrüsefer tıkanık bir istikamete akıyor. Ama önümüze konan sual bambaşka.
Cevap vermeye çalışmadan evvel, sualin kendisini de sorgulamak gerekiyor. Acaba
icra kuvvetinin başı olacak bir devlet başkanı mı seçiyoruz, yoksa “tarihi bir
dönüm noktasında, yeni Türkiye’nin liderini” mi seçiyoruz? Madem bu kadar
tarihi bir şeyden bahsediyoruz, “büyük resim” için seçmemiz gereken ölçek
“Türkiye ve dünya” olmalı, değil mi? Dünya haritası şeklinde bir yapboz
üzerinde, Türkiye’nin yeri ve ehemmiyeti nedir? Karmaşık denklemlerden bir
şeyleri koparıp alacak bir kudret, bir basiret görebilen var mı? Yeni bir
Türkiye, bir liderin arkadan itmesiyle meydana gelebilir mi, yoksa öyle bir
lider, bir çığı, bir seli doğru istikamete sevk edebilen bir lider midir;
Türkiye’nin insan kaynağı böyle bir ihtimali işaret ediyor mu? Memlekette bir
şeylerin değiştiği tartışılamaz, lakin bu değişimden çıkarılacak projeksiyonu
–küçümsemeden ve abartmadan- doğru hesaplamak gerekiyor. Dahası “millî
mücadelenin” muktedir figürünün –akabinde ve detayında- gerçekleştirebileceği
“reformları” yutkunmadan kabullenip kabullenemeyeceğimize dair bir vizyonumuz
var mı?
Kimseye
bir şey teklif etmiyorum, aklımızı, vicdanımızı üst üste koyup kendi başımıza
cevaplamamız gereken sualler bunlar. Şark meselesinin bitmediği açık, ama
“rövanş” gününün gelip gelmediği aynı nisbette açık değil. Bu milletin mayasına
itimad ediyorum. Allah hidayet, basiret ve nusret ihsan eylesin…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder