sabah işe gelirken, fî tarihindeki chat hikayelerini düşünüyordum. çok kişide görülen bir kötü huyu hatırladım ve canım sıkıldı. "bizden olsun çamurdan olsun, bizden olsun ne yaparsa yapsın, bizden olmayan gözümüze görünmesin, böcek gibi ezeriz" şeklinde bir tahammülsüzlük mantığı idi bu. sürekli çıkan tartışma ve sürtüşmelerde bu tavrın önemli bir rolü vardı, kimse kendisinin veya arkadaşlarının haksız olduğu noktaları kabul etmeye yanaşmıyordu. haksız da olsa herkes kendi arkadaşına destek çıkıyor ve kendi ekibinden olmayan kişileri haklı olmalarına rağmen ezmeye çalışıyordu. sürtüşmelerin bütün tarafları aynı insafsız tavrı sürdürdükçe sulh ihtimali ortadan kalkıyor ve durum kanalın bölünmesine kadar gidebiliyordu, yahut birileri kanalı terk edip gidiyordu.
işe geldim ve paşa paşa çalışmaya başladım, keşke devam etseymişim. ama bir hata yaptım ve küçük bir mola sırasında gündüz aktan'ın bugünki radikal'de çıkan her şey iyi gitmiyor başlıklı yazısını okudum. gördüm ki güzel yurdumda da işler başka türlü yürümüyor.
"'bir şey yokmuş da bazıları ülkenin iyi yönde gidişinden rahatsız olduklarından tsk ile akp'nin arasını açmaya çalışıyormuş' gibi davranmak aldatıcı olur. sorun var. bu sorun yeni değil. bu sorunu çözemediğimizden demokrasimiz istikrar kazanamıyor" diyor aktan ve bir süredir tsk'ya karşı hücumlarda artış olduğunu söylüyor. bunların bir kısmı dış kaynaklı iken bir kısmının da içeriden geldiğini, bunların geçmişten tam kopmadığı izlenimi veren akp hükümeti zamanında olduğunu ekliyor. aktan'ın verdiği bir örnek, cumhuriyet'in sembolü olan iki bayramda akp'lilerin olay yaratmayı becermiş olması. hükumet gerçekten de olay yaratma konusunda becerikli. ancak bu konudaki başarısını tek başına üstlenmeyi hak etmediğini düşünüyorum. hükumetten muhalefete, komuta kademesinden basına pek çok kişinin katkısı var bu başarıya, "ödül" her ne ise onu da paylaşmalılar. bir insana ya da bir sosyal gruba karşı sürekli ters davranırsanız, onların sürekli ters davranmasını yadırgamanız hatalı olur. üstelik akp hükumeti refah hükumeti ile karşılaştırıldığı zaman, bu konudaki becerilerini hayli yitirdikleri görülüyor ki, az da olsa biraz krediyi, biraz avansı hak ettikleri kanaatindeyim.
"başörtüsü sorunu her fırsatta su yüzüne çıkma potansiyeli taşıyor" diyor aktan, haklı. ancak bunun neden böyle olduğunu objektif bir bakışla çözümlemeye kimse yanaşmıyor ve nalıncı keserleri hep kendine yonttukça zıtlıklar ve kutuplaşmalar giderek yoğunlaşıyor. hiç sorun olmaması gereken bir şey karşılıklı ahmaklıklar yüzünden içinden çıkılmaz bir hal aldı. bugün radikal'in manşetinde bir haber vardı, bir öğrencinin imzası "kürtçülük" kelimesini andırdığı için soruşturmaya uğradığını yazıyordu. farz edin ki gerçekten öyle olsun, böyle şeylerle uğraşmak kime ne kazandırır? kim böyle neyi çözer? başörtüsü de böyle bir mantıkla sorun haline getirildi, ama dikkatten kaçan nokta "sorunu" baskı altına almanın onu çözmek anlamına gelmemesi. denize girin, su belinize gelinceye kadar ilerleyin. elinizdeki hava dolu topu suya bastırın ve bekleyin. bu arada canınız sıkılmasın diye de başörtüsü sorununun su yüzüne çıkma potansiyeli üzerinde düşünün. umarım ya kollarınız yahut beyniniz güçlüdür ve sorunun tekrar su yüzüne çıkacağı zaman gelmeden önce daha akılcı bir hal çaresi düşünmeye fırsatınız olur.
" 61 yaşında emeklilik tasarruftan ziyade kadrolaşmanın bir yolu olarak görüldü. kadrolaşma trt ve diyanet işleri başkanlığı'na dayandı. hükümet, imf ile hayati istikrar programını sarsma noktasında viraj aldı. hükümetin irak politikasını sadece acemilik değil, türkiye'nin batı'dan koparılması olarak da değerlendirenler var vb.
akp'nin türkiye'yi ab'ye sokma politikası, siyasi islam'ın geçirdiği değişimden ziyade, ab'deki geniş özgürlükler ve liberal demokrasi vasıtasıyla laikliği sulandırarak, akp'nin meşrebine uygun bir demokrasi kurmak niyetine bağlanıyor. 2. kob'da yer alan 'cemaatların ibadet yeri açması' gibi talepler de bu bağlamda yorumlanıyor.
bütün bu durum, bir yanda akp ve destekçileri, diğer yanda ordu ve laik çevreler arasında tarihten gelen güvensizliklerin yeni şartlarda devam ettiğini gösteriyor. aihm'nin refah'ın kapatılması davasını teyit etmesi,
ab'nin, türkiye'ye ve islam'a özgü laikliğe saygılı olduğu konusunda yeterince ikna edici bulunmuyor. " diyor aktan. hükumet sütten çıkmış ak kaşık olmayabilir belki, ama birini suçlamak için "şunu yaptı, bunu etti, şunu yapmadı" gibi cümleler mi gerekiyor, yoksa "şöyle görüldü, böyle yorumlandı" mı? hırsızın hiç mi suçu yok diyeceğim, ama anlaşılmayacağından veya yanlış anlaşılacağından endişeliyim. olsun, uysa da uymasa da dedim işte.
"aslında sorunun süregelmesinde yapısal nedenler var. çok genel bir ifadeyle, demokrasiye geçildiğinden bu yana demokrat parti'yi izleyerek iktidara gelen her orta sağ parti biraz daha dine bağlı olan, dinle siyaseti birbirinden ayırmakta biraz daha az özen gösteren kitleleri ve yöneticileri iktidara getirdi. bunun nedenlerinin başında ekonomik kalkınmanın nüfus artışına yetişememesi ve sol ideolojinin gerilediği bir ortamda varoşlara yığılan kitlelerin dine ideoloji gibi bağlanması geliyor." diyor aktan, yine haklı. ama bu açıklama yeterli değil. siz din konusunda insanlara kabul edilebilir alternatifler sunmazsanız, onların her "din? ihtiyaç? ama, ama?.." deyişinde kallavi bir "höt!" cevabını burunlarına dayarsanız, onlar da din diye neyi bulurlarsa ona sarılırlar. bunca yıllık tecrübe artık gösteriyor ki halk kalabalığının dinle ilgili taleplerini ortadan kaldıramıyorsunuz, bunlara kulak vermek yerine hala gürültünün kesilmesini istiyorsanız, halkı ortadan kaldırmanız lazım. bakın suyun altındaki top problemine bir çözüm bulduk, bir bıçakla cart diye keserseniz top sudan çıkmaya çalışma inadından vaz geçer.
"bu şartlar altında akp'nin çok dikkatli olmasından başka çare yok." diyor aktan, gözünü seveyim, hep haklı bu adam. iyi de sırf akp'nin çok dikkatli olmasıyla mesele hallolacak mı? adamların nefes almasında bile bir yanlışlık arayanlar da biraz dikkatli olsalar olmaz mı? hani şöyle karşılıklı falan? hani siz sizin delileri tutsanız, biz bizimkileri?
"... türban gibi ihtilaflarda, başı sıkıştıkça, 'milli irade'ye yani aldığı oylara atıfta bulunuyor. cumhuriyet devrimleri oyla yapılmadı. devrimle geleni değiştirmeye kalkışmak, başlangıçtaki devrim şartlarına dönülmesine yol açar" diyor aktan. "cumhuriyet devrimleri oyla yapılmadı" büyük söz. sopa gibi, "çizmelerimi giyerim, kafamı bozmayın gibi", demoklesin kılıcı gibi... devrim, oy, millî irade... "hakimiyet kayıtsız şartsız kimindi, pardon?" demeli mi, yoksa yutkunup susmalı mı? "belki cumhuriyet devrimlerine halel getirmeden de bir kaç şeyi çözebiliriz, olamaz mı?" desem bir faydası olacak mı? alacağım cevaptan korkuyorum: "hayır, sen pis bir örümceksin, ancak süpürgemin erişmediği yerlerde yaşayabilirsin! sus ve yutkunmaya devam et!"
"laikliği de kapsayan 200 yıllık batılılaşma reformları sırasında en çok travmaya uğrayan kitlelerin bugünkü kültürel uzantıları akp'de toplanıyor. travma geçirenler yeni travmalar geçirmek için gerekli şartları bizzat hazırlamak gibi bir bilinçaltı eğilime sahipler. buna 'repetition compulsion' deniyor. akp bu eğilimi mutlaka aşmalı." diyor aktan. aşmalı tabiî, akp her şeyi tek başına aşar, öyle "eti ne, budu ne?" demeyin, aslandır, kaplandır akp.
top hâlâ suyun altında. burası neresi, ben kimim? biri benim ülkemi işgal mi etti? "öğretmenim, nefes alabilir miyim?" birileri rahatsız, sadece onlar mı? herkes rahatsız. ben rahatsızım. başka bir ülkede yaşamak istemediğimi biliyorum da, böyle bir ülkede yaşamak istiyor muyum, onu bilmiyorum. "öğretmenim topumuzu keser misiniz? sıkıldım bu oyundan."
(28.05.2003 10:46)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder