Theodor Benjamin Clay’in Tuhaf Hayatı ve Eserleri
Uzun yıllar önce emekli olmuş, yine de camia ile bağını kesmemiş bir akademisyenin evindeydim. Hocahanım arşivciliğiyle tanınırdı. Tabii dağınıklığı da meşhurdu. O gün evinde bulunmamızın sebebi, kendisini ziyaret etmek değildi, zira birkaç sene önce vefat etmiş bulunuyordu. Hiçbir akrabası veya varisi ortaya çıkmadığı için, muhteşem kütüphanesinin dökümünü çıkarmak, tasnif etmek ve fakülte kütüphanesine nakletmek kararı alınmıştı. Merkez kütüphaneden birkaç kişiyle, birkaç kıdemsiz asistan bu işle görevlendirilmişti. Bizim kürsüden de iş bana patlamıştı, ama çok söylenmedim, muhtemelen ali babanın mağarasında dolaşmak gibi bir macera olacaktı. Oldu da denebilir. Diğerleri alt katlardaki kitaplarla uğraşırken, ben bodrumdan başlayıp tavan arasına kadar nerelerde arşiv malzemesi olduğunu araştırıyordum. Tavan arasına çıktığımda bir an gözüm karardı, birinin tozlu pencereden baktığını sandım. Daha da garibi, sanki bir geyikti. Kağıt kürek dolu sandıkların arasından geçip pencereye yaklaşırken yerde duran bir dosya dikkatimi çekti. Merhume için bile oldukça karmaşık, yıpranmış bir dosyaydı. Bir göz atınca çok farklı şeylerden bahsettiği hissine kapıldım. Heyecanla karıştırırken, yere düşürdüm ve bütün sayfalar, bütün kağıt parçaları yere saçıldı. Topladım, kimseye göstermeden çantama sakladım. Epeyce üzerinde çalıştım, kargacık burgacık yazıları okumaya çalıştım. Çözebildiklerimi toplayıp mantıklı bir kurgu teşkil edecek şekilde dizmeye çalıştım, ama nafile… Belki de öyle olması gerekiyordu. Şimdilik anlayabildiğim kısımlarını arz ediyorum.
***
Hayatı ve Hakkındaki Söylentiler
...
theodor b. clay diye de bilinir, oswald z. chiawabumba'nın uzaktan kuzeni.
...
doğum belgelerine göre 29 kasım 1949'da bastın'da doğmuş, ancak kendisi böyle bir şey hatırlamadığını söylüyor. babası abraham f. clay ve annesi esther clay'dir. ilkokulu nerede ne zaman okuduğuna dair bir veri bulunmuyor, ancak liseyi bir yandan ayakkabı boyayarak şikago'da okumuş. ashley jacknife lisesi 1970 yıllığında kendisi hakkında "hani şu yemek sırasında en önde ve atletizim dersinde en arkada olan siyah çocuk mu? yoksa ikisi aynı kişi değil mi?" yazıyor. dönem mezunlarından laura c. kendisinin her zaman koltuk altları sökük yeşil bir ceket giydiğini ve ceplerinde okunmaktan yıpranmış kitaplar olduğunu söylüyor.
1978 yılında üniversiteden mezun olduğuna dair bir diploma odasının duvarında asılı olsa da, başka bir şey okunmuyor üzerinde. prof. clay diplomanın gerçek olduğu, sadece yağmurda ıslandığı konusunda yemin ediyor, ama ayrıntılara girmek istemiyor. akademik kariyerine nerede nasıl başladığı net değil, ancak emekli dekanlardan james k. fitzharold "bu genci kampüsten dışarı çıkaramayacağımızı anladığımızda kendisine bir kürsü vermekten başka çaremiz bulunmadığını da görmüş olduğumuzu itiraf etmek isterim" diyor.
philosophy of moose, history of moose ve sosiology of moose alanlarında doktora sahibidir. resmi belgeleri prof. theodor b. clay, ph.d. etc. şeklinde imzalar.
kampüs içinde yürümek yerinde yuvarlanarak dolaşmayı tercih eder. kapısından geçebildiği bir sınıf ve anfi bulunmadığı için derslerini yaz kış açık havada, tercihan mapple ağaçlarının altında verir. (yok biz de biliyoz, akçağaç deniyor ona da, böyle ambiyans oluyo diye) hayatını edi mörfi canlandıracaktı, ama yeterli kütleyi kazandıracak bir teknik düşünüyorlar hâlâ. hakkında kesin olan tek şey koyu renkli kocaman bir şey olduğudur (hashato hakkında kesin olan tek şey de çekik olduğu). bu bakımdan soy ağacında bir kızılderili bulunup bulunmadığını bilmek mümkün değildir. ancak bilindiği kadarıyla vaktiyle -punk değil de- hippy olmak istemiş ve bilinmeyen bir sebeple dışlanmıştır. sene 68, tb clay 20'li yaşlarına adım atmak üzere, lise 2 dolaylarında, hey gidi günler...
...
öğrencileri arasında kısaca tbc olarak anılır.
"imzalamanız için tişörtünü çıkarıp uzatan bir hatunun tekrar giyinmesini sağlamanın en hızlı yolu, tartışmaya girmeksizin istenen imzayı atmaktır. yaptığının yanlış olduğu konusunda tartışarak harcayacağınız zaman zarfında zavallı ciğerlerini üşütebilir" t. b. clay
lakin rivayete göre, clay, böyle durumlarda imza atmak yerine parmak basmayı tercih ediyormuş: avcuyla birlikte beş parmağını. hatta bu iş için yanında taşıdığı özel bir ıstampası varmış. niye bunu tercih ediyor bilemiyorum. ayrıca "tişörtün neresine el basıyormuş" gibi saçma sapan sorular sormayın lütfen, dev gibi bir adam bu, tişörtünüze el basacak olursa, tişörtünüzün büyük bir kısmı bundan hissesini alır. benim asıl anlamadığım, kim bundan imza ister ve niye ister?
evet manyak biraz.
...
moosologiea alanının kurucusu olarak, kendi kendisinin hem doktora öğrencisi, hem tez danışmanıdır. göbeğini kendi kesmiş, kendi yağıyla kavrulmuş, ekmeğini bölüp de yemiş kara yağız bir her dem delikanlıdır kendi çapında. (r=90 inch, tahminen. boyunun ölçüsü almaya kalkanlar oldu zaman zaman, ama göbeğinin ölçüsünü almaya cesaret edebilen olmadı henüz.) orijinalliğin evc-i bâlâsına çıkmış, gayya kuyusuna inmiş biri olarak, pamuk prensesi yazsa bile, çalışması orijinal mahiyetindedir. yüz elli yıl önce yazılmış küflü bir tez çalışmasını, tozlu raflardan çıkarsa ve sadece tersinden okuyup elkialectics diline aktarsa bile emsali bulunmaz bir çalışma olur. o sebepten havanda su dövmenin de bir mânâsı olmasa gerek, çamur atsanız izi kalmaz zira, çamurda tbc'nin izi kalır. öyle de bir bulaşıktır, aman diyeyim, bulaşmayın sakın.
...
kaptanın seyir defterine ek: zwalanami kökenli olduğu söylenir, ama elbette olayı kaptınız artık, aksini söyleyenlere ne kadar inanıyorsanız, buna da o kadar inanın. evet, hayatı şaibe. (bu arada "talihsiz kaza"larla dolu, trajikomik bir geçmişi var. tamam sakardır, ama o arabanın oradan geleceğini nereden bilebilirdi?)
...
zwalanami
orta afrika'nın doğusunda, doğu afrika'nın ortasında, az biraz kuzeyde, hafif güneyde, oralarda bir yerlerde bir ülkecik. zengibar'dan sola sap, sağdan üçüncü filden tekrar sap, yedinci zürafayı geçince ilerde bir büyücü var, ona sor bulursun. sayıları karıştırırsan geçer gidersin ama; o kadar büyük bir ülke değil. halkının % 60'ı animist, % 20'si zwalanî (islam mezhebi diyen de var, değil diyen de var, kimine göre bir tarikat, kimine göre ne olduğu belli değil), % 30'u sharaloptist (bu da ne ayak pek belli değil, ama tuhaf bir istavroz şekli takıyorlar), % 3'ü komünist, % 5'i terörist, % 75'i oportünist; tuhaf bir yer. uzun süre -hangi sıfatla olduğu bilinmese de- oswald z chiawabumba tarafından yönetilmiş, son durum bilinmiyor.
...
tabii, savcının ayağına basması ve adamcağızın altı ay alçılı gezmesi de bir kazaydı. bir seferinde de az daha savcının üzerine oturuyordu diyorlar. otursaydı adamı kitap arasında saklamak gerekecekti. yine de bunlar önemli değil. tez çalışmasının aslını bulup okuyabilenler hemen görecektir ki, yeryüzündeki başka bir insanın böyle bir şey yazabilmesi pek ihtimal dahilinde değil. elkialektik algoritmasını taklit edebilen bir kişi daha çıkmadı şu ana kadar. sadece uzun yıllardan sonra hashato, çok orijinal çalışmalar üretemese bile, tefsir ve şerh edebilme yeteneği kazanmış diyorlar. kafayı yemezse belki ileride martha da bu tür bir yetenek kazanabilir. kazanamasa da önemli değil, aldığı ilham yeter.
...
henüz test edilmemiş bir ilacı kendi üzerinde deneyecek kadar tedbirsiz biri olmayan şahıs. kendisi zor şartlarda büyüdüğünden çocukluğunu yaşama fırsatı olmamış, dolayısıyla çocukluk hastalıklarını geçirme imkanı da bulamamıştır. zaman zaman, akademik çalışmalar arasında vakit buldukça, ilgili hastalıklardan birini geçirmektedir. ayrıca ilacı dr. hashato üzerinde denediği iddiaları da külliyen yalandır, hashato mazo karakteri sebebiyle, daha evvelden geçirdiği hastalıkları, clay hasta oldukça tekrar geçirmektedir. endişeye mahal yoktur. lakin tiff can sıkıntısından ilacı çalıp ikilinin yemeklerine karıştırmış olabilir, bunu bilemiyoruz. şu sıra kayak tatili için sydney'e gittiğinden (babalıktan yüklü bir çek kopardı zilli) kendisine ulaşıp durumu sorgulamak mümkün olmamıştır.
...
yarward halkla ilişkiler departmanı kanalıyla aşağıdaki açıklamayı fakslamış bulunan kişidir:
"beş yaşından beri bütün kaygısı bilmek, öğrenmk, öğrtmek olan biriyim. bugünekadar akademik kariyerim boyunca, bilim kurumsallaşmasına musallat olmış bilimdışı unsurlarla mücadele edegeldim. lisans aşmasında, lisansüstü çalışmalarım sırasında hep bu kurumsallaşmanın kayğmağını yiyegelen, başkasına da yedirmeye niyetli gözükmeyen kimselerle uğraşmak zorunda kaldım. karşıma çıkarılan egneller beni büyütmekten başka bir zarar vermedi, ithamlar ve iddialar ise hep kaynaklarına geridömdü. tertemiz bir bilim insanıyım.
bugüne kadar iftiralarını utanmazca sıralamaktan geridurmayan kimseler, artniyetlerini belli edercesine hep konuyu mali konulara getirip bıraktılar. bilim emeğinin haklı getirisini bilimadamlarından esirgemek istediler. artı bu kimseler hep maksatları belirsiz oluşumlarla temas halinde oldular ve kendilerinin gölgede kalan bu yanlarınıda üzerime sıçratmaya, projeskiyon etmeye kalkıştılar. bugün insanlığın karanlığa karşı savaşımında yanlış tarafı destekleridklerini açıkça deklare etmeye cesaret edemeyen bu kimselerin kimler oldukları, hangi odaklar oldukları, kökenleri ve çalışmaları tarafımızca bilinmektedir. şu aşamada kendilerinin seviyelerin inme gereği görmediğimizden isim zikretmek istemiyorum, ancak bu tavırlarının devam halinde elimdeki belge ve bilgilerle yargı yoluna başvuracağımı bilmelerini isterim. ısrarla akademik kadrolata szdırmaya çalıştıkları, aralarından su sızmayan kimselerin kim olduğunu da, bu işlerle ilişkilerini de bilmekteyim.
üniverste içinde tanınan bir kişi olmam dolayısıyla ve yenimoda teknik konulara karşı ilgisizliğimin de etkisiyle kart kullanma gereği duymamaktayım. herkez bilirki odama kartlı da kartsız da girer çıkarım. beni gören birinin tanımaması veya başkasının ben zannedilmesi mümkün değildir. zaman zaman masamın üzerinde unuttuğum kartım odama hergün girip çıkan pekçok kişiden biri tarafından alınmış olabilir. bunda bir sorumluluk payı duymuyorum. ayrıcada gündelik mesamini çoğunu arşivlerde, kütphanelerde ve sahada geçirdiğimi de herkez bilir. bütün bir gününü ve hatta uykularında rüyalarını bile bilim düşüncesiyle geöiren bir kimse için bu tür suçlamaların bir değeri yokturç anlamsızdır. bir alanı yoktan var kılarcasına kurup gelişritern bir bilim insanı için çalışmasının maddi karşılığı ancak bir şerefiye anlamındadır. isteristemez biyolojik ihtiyaçları olan bir canlı olarak yaşama bedeli olarak aldığım bu miktara bile gözdiken gözü doymaz yaşlı hırs keçilerini bu vesileyle bir kere daha kınıyorum. ulusumuzun değerlerimizin savunması yolndaki çalışmalarımdan asla vazgeçmeyeceğim.
--- hahsato bunu temize çekip halklailişkilere gönder, sonra martaya söyle bana ozzyyi bağlasın, konuşçaklarım var onla. birde tiffi ara, sor bakalım kartımı omu almış?---"
...
talihsiz bir bilim adamıdır. yanına bir adam almak istemiş, lakin bunca seneden sonra bile hâlâ haşato zurnası ile bir köroğlu bir ayvaz modunda takılmaktan kurtulamamıştır. akademik rakipleri yoluna taş koymak için elinden geleni ardına koymamakta, pırıl pırıl gençlerin, ışıl ışıl zihinlerini kendisi hakkında boş ve asılsız iddialarla doldurmaktadır. lakin cüssesi kadar, anlayışı da geniştir, köprüye gelmeden önceki son çıkışı arayan, güzergahını karıştırmış bir otobüse her zaman kapıları açıktır, ardına kadar.
...
kendisinin ne kadar büyük bir bilim adamı olduğu, meyveli bir ağaç gibi taşlanmasından da anlaşılabilir. bilimsel alanda rakip tanımayan bir fenomen olmakla birlikte, akademik kadrolaşma içinde ister istemez kendisiyle çıkarları çelişen çevreler bulunabilmektedir. genç yazarların her şeyi üzerlerine alınmaları yersizdir. misal prof. hayyad yazid vardır kendisiyle en çok uğraşan ve genellikle genç akademisyenleri veya adayları prof. clay aleyhinde dolduran. akademik hayatın yollarını, ağır vasıtalara mahsus yollar gibi kullanabileceklerini zannedenler ise, zaten çok fazla ilerleyemeyeceklerdir. kendisi yine üzülerek izleyecek, kendilerini heba eden bu insanları...
...
kendisinin sekreterini ezdiği hakkındaki iddialar asılsızdır, hatun hâlâ hayatta. profession konusunda söylenenler, küçük bir ayrıntı hariç doğrudur, tbc asla "unit" olmayı kabul edecek biri değildir, gayrıresmi unvanı central professing unique şeklindedir. a konusuna gelince, bahsedilen noktada kalmadı tabii ki, bir de a'ya pabucunu ters giydirmesi vardır mesela, bir gün anlatırım belki...
... kendisi sütlü çutulata renkli bi şarkıcı olup fıstıklı çutulata renginde bi de kızı vardır.
Hayatındaki Kişiler
tiffany esther clay
yeni nesil siyah çıtırdak çerez. theodor benjamin clay'in kızı. en azından theo'nun iddiası bu şekilde (tiff, babasına theo veya babalık şeklinde hitap eder ve bu konuda para isteyeceği zaman bile taviz vermez). clay, 1982 yılının temmuz ayında kucağında yeni doğmuş bir kız çocuğu ile çıkageldiğinde herkes şaşırmıştı. kızı kimden peydahladığını kesinlikle söylemiyor. bu kadar boşboğaz birinin böyle ketum olabilmesine hayret etmemek mümkün değil. gerçi bazıları kızın annesinin adının açıklanmasını istemeyen bir rus prensesi olduğunu söylüyor, ama yuh artık. tiff yürümeye başladığı andan itibaren tam bir canavara dönüştüğü için hiçbir bakıcı kendisine iki günden fazla dayanamadı ve sonunda clay kızı kampüse getirip götürmeye başladı. martha'dan başkası tiff'i sakinleştirmeyi başaramıyordu ve onun da bu işi büyü ile yaptığı söyleniyor. kızın haşaratlığı konusunda fikir vermesi için, darkwing duck'taki gasoline tipinin tiff'ten ilham alınarak meydana getirildiği tarzındaki iddiaları kaydedebiliriz, ancak doğrusunu söylemek gerekirse, gasoline'i öpüp başınıza koyardınız. kundakçılık oyununu icat ettiği zaman, rektör bu yaratığın içeri alınmaması konusunda kapı görevlilerine kesin talimat vermişti. bu durum tiff için mesele teşkil etmedi elbette. kapı yoksa bacadan düşmeyi de bilirdi ve kampüsün taş duvarlarının ne kadar yüksek olduğu onu ilgilendirmiyordu. ama bu yolu kullanmayı tercih etmedi. tam olarak ne yaptığını bilemiyoruz, ama bütün bekçiler malulen emekli olmak için dilekçe verdi. those were the days... bugünlerde yaptıkları o günlere rahmet okutuyor, ama neler yaptığını yazacak cesareti bulamıyorum kendimde, belki sonra... (yalan yalan, uyduramadım daha.)
…
bu da babasının yolunda galiba. born under a black hole diye bir roman yazmış. okuma yazma bildiğini bilmiyordum...
…
babaligin yoklugunu firsat bilip biraz eglenmeye karar vermis su sira tiff. martha cadisi ve hashato hashatosu ile bir olup kürsüyü ele geçirmeye karar vermisler. martha ortaligi tütsü dumanina bogduktan sonra görmeye basladigi alninda kirmizi nokta olan çingirakli yilan hayali ile bogusmaktan yorulmus biraz. hashato, tiff'in tavanarasinda buldugu, tbc'nin el yazisiyla tutulmus notlardan meydana gelen meunotorguizbic forrnatting dosyasini desifre etmeye çalisiyor, bir yandan da martha ve tiff'in birlikte hazirladiklari "is a moose a kind of goat?" baslikli yaziyi bilimsel bir dergide yayinlanabilecek formata sokmaya çalisiyor. tiff'e gelince, daha çok hashato'nun okinawa'dan gelen kuzeni ile kiristiriyor aslinda, nereden dillerine takildigini bilemedikleri mystic chopstick sarkisinin saçma sözlerini mirildanip kikir kikir gülüyorlar.
birileri sisteme mi sizdi, sistem mi gitgide her yere nüfuz etmeye basladi kestirmek güç, ama bu saçmaligi kimse planlamis olamaz. uç uç kelebegim, kaos kapida...
…
okinawali kuzenin dövmelerini kasirken, elemanin prototip f27 diye bir seyi aradigini agzindan almis, "birileri ariyorsa, bu sey her neyse kayip galiba" sonucuna varmis. hastayim bu kizin zekasina...
…
bazıları babalığın bu kızı yetimhaneden çaldığını söylüyorlar. çok fazla televizyon seyrediyorsunuz, başka bir şey söylemiyorum size...
…
belki de insanların domino taşı olmadıklarının güzel bir ispatı bu kız. siz kız mı güzel, ispat mı güzel diye düşünedurun, ben "ihtiyar"ı hatırlıyorum şimdi... okumadınız o kitabı değil mi? çatlayın... az da olsa başka insanların da iradelerinin olması, insan iradesini acze düşüren noktalardan biri...
her şey çok güzel olacak, ama bu dünyada mı, orasını tam bilemiyorum.
hashato
asistanı dr. hashato ilginç bir insan, baba tarafından hawaaiili japon, anne tarafından hindistan asıllı britanyalı. doktorasını foxford'da yapmış. prof. clay ile aralarında sado-mazo türü bir ilişki bulunduğundan söz edilir zaman zaman. asistanı dr. hashato'nun doktora tezinin başlığının "a comparison between sexopathological behaviour disorders among male elk cob population and intutive conduct among..." gibi bir şey olduğu söylenmektedir, jetonum bitti, gerisini not alamadım.
meksikalı bir de sekreteri var bunun, maria marcela martha rodriguez gonzales. aşmış bir mahluk.
vito falconetti
1,5 acılı dani da vito tipinde bir adam bu. kapıdan kovsanız bacadan düşer, çok konuşur ama kimse bir şey anlamaz. prof. hayyad yazid'in has adamıdır. aralarından su sızmaz, katı, sıvı, gaz ve plazma formunda hiç bir şey sızmaz, sızdırmaz conta gibi bir adamdır. gerçi bazıları adam değil diyorlar, ama konumuz bu değil. bilinen bir akademik unvanı yok, bazılarına göre tez yazıyormuş, ama öyle bile olsa konuştuğu kadar tez yazamadığı ortada. rivayete göre çok zenginmiş, ama gelirinin kaynağı belirli değilmiş. başka bir rivayete göre de tüccarmış. daha başka bir rivayete göre de uçsuz bucaksız üzüm bağlarını kumarda kaybettikten sonra ak sakallı bir baba rüyasında görünüp "adam olamayacaksın, bari akademisyen ol" demiş. bilemiyorum...
bertha rots
schwepster bertha diye de bilinir. efsaneye göre rahibe teresa'nın ikiz kardeşi ile bir çıngıraklı yılanın çiftleşmesinden dünyaya gelmiş. tekin değildir.
*
clara wölflinn *
yarward koridorlarindan geçen, yaklasik alti feet yükseklikteki tsunami.
"... yaa, demek memlekette... kendisinin afrikali olabilecegini hiç düsünmemistim. ahaahah elbette renginin farkindayim, ama nebliym, ne de olsa bastinli kendisi. nereye gitti demistiniz? zwei... her neyse, bu sefer kendisinin muuzologi konusundaki engin bilgisinden faydalanmak mümkün olmadi, ama gelecek sefere... a-aa bu cici kiz da kim, profesör clay'e* ne kadar da benziyor... merhaba canim, ben clara..."
aksam herkesi yemege çikarmasina sasirmadim, ama çantasini bertha ile ayni magazadan almis galiba, ilginç...
oswald z chiawabumba
zwalanami lideri. uzun yıllar ülkeyi yönetmiş olmakla birlikte, resmi bir sıfatının bulunup bulunmadığı konusu netlik kazanmamıştır. son konumu bilinmemektedir.
Ural altaylı
tbc bu sahsin fahri asistanligini yapmis. sark dünyasina hayli yabanci olan clay, önceleri ural bey'i anlamakta epey güçlük çekmis, ancak zamanla kendisinde bir asya alakasi peyda olmus. tbc'nin bazi çalismalarinin, altayli'nin makalelerinden tornistan yoluyla elde edildigi iddialari karsisinda, tbc sadece gülümseyerek farkli alanlarda çalistiklarini hatirlatiyor. clay'in alageyik efsanesi konulu çalismalari esas olarak altayli ile birlikte çalistigi dönemin mahsülleridir.
amerika'da bulundugu dönemde ilginç kisilerle ilginç görüsmeler yaptigi söyleniyor. off record kisimlari atlayarak, dilin düsünceye etkisi alaninda bazi fikir teatileri oldugunu söyleyebiliriz. ulastigi bazi arastirma sonuçlari bazi ilginç deneylerde degerlendirilmis. bu adam ya konsolos ya manav, ama çözemedim daha...
henüz dogrulanamayan bir iddiaya göre, amerika'dan dönmeden kisa bir süre önce, ajandasi kaybolmus bu arkadasin. içinde ilmi, edebi, felsefi, siyasi, iktisadi konularla ilgili bazi notlarla tirnak törpüsü ve cimbiz çizimleri varmis.
babasi müfit osman bey, osman ihsan pasa'nin küçük ogludur. müfit osman bey ittihatçi çevrelere yakinligi ile taninir. selanik dogumludur. 1930'larda hariciye teskilatinda vazife görmüstür. müfit osman bey'in agabeyi hamdi osman bey ise halep dogumludur. bir dönem abdullah cevdet ile birlikte takilmis, bir ara muhallebi isminde bir mecmua nesretmistir. 1917'de paris'e tasinmis ve orada hayata gözlerini yummustur. altayli'nin annesi kerime hanim ise, kahire esrafindan izzet abdülhey bey'in kizidir. osman ihsan pasa ailesi bir rivayete göre musevi dönmesi, baska bir rivayete göre arnavut asilli, baska bir rivayete göre de karaman vilayetinden rumeli'ne muhaceret eden balabananoglu yaman bey ahfadindandir.
tasavvuf ve mistizm konularıyla da ilgilenmiş altaylı. bir kere ailenin geçmişinde var, osman ihsan paşa'nın ağabeyinin bektaşi olduğu söylenir. dayısı nevzat abdülhey ise, mevlevihane müdavimi olarak tanınmıştır. altaylı'nın doğu ve batı'da mistik çevrelerce kullanılan sembolik dil üzerinde çalıştığı biliniyor, ancak hiç bir zaman yayınlanmayan bu çalışmanın notları, terekesinden de çıkmadı.
*
hans zwharma freeman
adını zaman zaman -mecburen- hans z. freeman şeklinde yazsa da, kamuoyunda daha çok dr. hans freeman olarak tanınır. söylenceye göre meşhur freeman çifti bunu sumatra civarında bulmuş ve evlat edinmişler. başka bir söylenceye göre de çöplükte bulmuşlar. zwharma ismi, bayan freeman'ın o yıllardaki ilgilerinin sonucu. bayan freeman uzak doğu felsefesiyle kafayı bozduğu yıllarda, tesadüfen theodor benjamin clay'in dharma kavramının gerçekte zwalanami kökenli olduğuna dair bir makalesine rastlamış ve çok etkilenmiş.
küçüklüğünde hiperaktif bir velet olduğu herkes tarafından biliniyor. tiff ile bir araya gelmemesine özellikle dikkat ediliyordu, ama zaman zaman olacakla öleceğe çare bulunamıyordu.* sonunda freemanlar bile bıktı ve geceleri laboratuvarda bir kafese kilitleyip gitmeye başladılar. freeman çiftinin incelemelerinde kullanılsaydı anatomi, fizyoloji, patoloji gibi bilimler bir hayli ilerleyebilirdi, ama maalesef eleman clay'in eline geçti ve nörolinguistik formatlama deneylerinde kullanıldı. ilk deneğin zwharma olduğu söyleniyor. sonradan bu nlf olayı inanılmaz boyutlara ulaştı söylenene göre, ama ondan bahsetmenin yeri burası değil. neyse, sonuçta clay, zwharma'ya homo sapiens davranışlarını taklit etmeyi öğretmiş, bir ölçüde.
akademik hayatına hocanın çantası olarak başlamış. hashato'nun kıskançlığı hariç pek bir pürüz de yokmuş. ama tbc'nin, zwharma'nın zihninde kurduğu pindows sistemi sık sık çökmeye başlamış, her seferinde yeniden formatlamak gerekiyormuş. sonunda clay de bıkmış elemandan. (sistemin çökmesinin hashato'nun yazdığı bir virüs yüzünden olduğu da söyleniyor.) zwh. yine kafese dönmüş. ancak bir gece hem kafesin hem laboratuvarın kilidi açık kalınca (şüpheler yine hashato üzerinde yoğunlaşıyor.) dolaşmaya çıkmış ve geri dönmemiş. ilk anda talihli bir gelişme olarak değerlendirilen hadise, zwh.'nın hayyad yazid'in eline geçtiğinin duyulmasıyla endişe verici bulunmuş. yazid'in mahzeninde neler olduğunu bilen yok, ancak yazid'in emekli olurken bütün kilitleri açık bırakıp gittiği biliniyor.
hakkında söylenenler:
"şempanze beyinli orangutan" (r. hashato)
"frankenstein'ın canavarı" (mmmrg)
"akademik maganda" (v. falconetti)
"a new hope" (h. yazid)
zordinaryus diye bir unvan kullanıyormuş, halbusem doktora yaptığı bile şüpheli. selam verseniz üç gün kabus görmeniz işten değil, maymunlar cehennemi tadında bi herif...
schlafgut bros
ön teker dr. garfield schlafgut ve arka teker dr. heathcliff schlafgut (dingili yamuk biraz), bezgin akademisyenin çalışma enerjisi alanında uzman ikili. aralarında şeyh-mürit ilişkisi bulunmakla birlikte meşrep farklılıkları da mevcut.
ikilinin diyojeni büyük birader garfield primum nil nocere prensibini esas kabul ediyor. garfield abiye göre en iyi yayın henüz yapılmamış olandır. büyük birader yapabileceği herhangi bir yayının en iyi yayın olmayacağının bilincinde, bu yüzden yayın yapmak yerine köşe minderinde yayılmayı tercih ediyor. büyük birader aynı zamanda kurcalama bozarsın anlayışını benimsiyor, ona göre sisteme yapılacak her müdahale işlerin daha da kötüye gitmesiyle sonuçlanıyor. kabloları çözmeye çalışmak, daha çok karıştırmak anlamına geliyor. bu yüzden en iyi hattıhareket eylemsizlik. büyük birader satyagraha metodunu benimseyen bir anarşist olarak da biliniyor.
ikilinin çakma master yodası heathcliff ise bezginlik olayına tersten yaklaşmayı deniyor. dünyayı kurtarmaya kafayı takmış bulunan küçük birader, kabloların çözülebileceğine inancını henüz yitirmemiş. heathcliff'e göre bezginlik problemi doğru incelenir ve enerjinin kaybolma yolları yeteri kadar tanınırsa, süreci tersine işleterek toplam enerjiyi arttırmak ve bezginliği ortadan kaldırmak mümkün olabilir (biri bu adama termodinamik öğretsin). dedüktif yoldan aydınlanan ağabeyinin aksine, ufak birader hedefe indüksiyonla ulaşmak için deneme yanılma çalışmalarını sürdürüyor. başka bir deyişle sürekli düz duvara tırmanıp tepe üstü çakılmakla meşgul. başkası kuvvetliyse anarşist, biz kuvvetliysek faşist olmamız gerekir diye düşünen heathcliff, iki duruma da uyum sağlayabilmek için terörist olmayı uygun buluyor. son dönemlerde bir fight club kuran küçük birader, legal yoldan yayın yapmak yerine illegal kanalları kullanıyor, underground kongrelere katılıyor, sağa sola bildiri asıyor.
konuya diyalektik açıdan yaklaşan büyük birader, kardeşinin çabalarını olumlu karşılıyor. garfield'a göre heathcliff akıntıya karşı yüzmekten yorulup sıfır noktasına ulaştığında kendini bırakarak suyun akışına tamamen teslim olacak. bu yüzden kendisi pek aktif olarak katılmasa da, ufaklığın çalışmalarını dolaylı olarak destekliyor.
for further information, see: schlafgut g and schlafgut h, "the legend of 'maral dili - ceren gozu': a problem of roe or not roe", lost east diary, volume 38, issue 6, pp.1001-1041.
let it be, birader...
(dedicated to bb aka the chief)
Çalışmaları
yarward'da introdcuktion to moosologiea 101 dersini vermektedir. dersin ismini kendisi yazdığı için, aslında ne demek istemiş olabileceğini tahmin etmek mümkün değildir. rivayete göre el yazısını asistanı ramjdaghar hashato'dan başka okuyabilen kimse yokmuş, o da ancak bu kadar okuyabiliyor garibim. akadekomik hayatın yan ürünleri bunlar, görüyorsunuz değil mi bilim insanları ne hallere sokuyor...
1983 yılında nelson higginsfeldman & sons yayınları tarafından yayımlanan "issa muuz maan, stop kiddin tis ole maam" adlı eseri alanında bir klasik sayılır (alanda fazla klasik yok zaten).
*
moosologiea
ne olduğu pek belli değil, ama kesinlikle bilimsel bir alan. hatta prof. clay* quasi-science diyenlere bile bozuluyor, demediğini bırakmıyor. ana konusunun boynuzlu ve dört ayaklı canlılar olduğu tahmin ediliyorsa da ayak sayısı konusunda bir mutabakat da oluşmuş değil. "black origin of santa nicolaus*" gibi ilginç çalışmaların yapıldığı bir alan.
*clay, tb, regarding newest confession of a retired moose black origin of santa nicolaus, zwalanami research center publications, philadelphia 1997.
elkialectics
theodor benjamin clay tarafından icat edilmiş bir tür diyalektik, moosologiea alanında verilerin işlenmesinde kullanılan temel mantık (iğfali).
üç ilkeye dayanır: 1. geyiklik ilkesi 2. siyahlık ilkesi 3. duruma göre ilkesi. hashato'ya göre, clay'in üçüncü ilkeyi çok sık kullanması, onun ilkesiz olduğu şeklinde bir yanılsamaya yol açabiliyor. clay'e göre özdeşlik ve çelişmezlik palavralarını ortaya atanların inkar ettikleri üçüncü seçenek, duruma göre ilkesinden başka bir şey değil. hashato tarafından önerilen 4. ilke, clay'in sonsuz haklılığı şeklinde ifade ediliyor. ancak clay, buna gerek olmadığını, üçüncü ilkenin doğru yorumlanmasının bütün problemleri ortadan kaldıracağını söylüyor. mesela, hashato'nun dördüncü ilkeye dayanarak dördüncü ilkeden vazgeçmesi, üçüncü ilkeyle açıklanabiliyor.
*
izmir adnan menderes havalimanı'nın şaibeli pistinden toplanan geyik pisliklerinin boeing 777 yakıtı olarak kullanılmak üzere işlenebileceğini gösteren bir araştırma yayınlamak üzere bulunan bilim adamı. bu arada chemistry of moose alanında doktora öğrencisi almak istiyormuş, muhtemel ilgililere duyurulur. aranan şartlar: belediye otobüslerinden anladığını ispat etmiş olmak, itham ve şaibe alanında yayınları bulunmak, en az 1100 entry sahibi altıncı nesil yazar olmak.
*
kayıtlara göre en büyük akademik başarısı vito falconetti'nin atamasını engellemek olmuştur. falconetti için prof. hayyad yazid çok uğraşmış, ancak prof. yazid'in prof. clay kadar kıvrak mambo yapabilmesi mümkün değil, nasıl yapıyor, akıl ermez. ancak prof. clay'in bertha rots konusunda aynı başarıyı gösterememiş olması da dikkat çekici. dr. rots'un gethrut rotstein'ın yeğeni olduğu konusundaki dedikodular da dikkate alınmalı elbet. prof. clay'in dr. hans freeman konusunda ortaya attığı plagiarism suçlaması da henüz belgelendirilebilmiş değildir.
*
bugünlerde the black origin of human species adlı araştırması için bavulunu toplayıp ata yurdu zwalanami yollarına düşmesi beklenen araştırmacı.
araştırmasının ilk sonuçlarını "geyik pisliği fosillerine göre zwalanami medeniyetinin eskiliği hakkında bir ön araştırma denemesi" başlığı ile yayınlamak üzere bulunan araştırmacı.
-dedicated to tohum-
koca zwalanami ovasında -şimdilik- geyik tersinden maada bir şey bulamayınca canı sıkılıp çeneye vurmuş işi, duyduğumuz kadarıyla, akşama kadar kahvede nutuk çekiyormuş: "ben bu motorun bir ve iki numaralı silindirlerine (pistonlar dahil) ve debriyaja karşıyım arkadaşlar. karbüratörün yüzde seksen yedisi, debriyajı sistem güvenliği için açık bir tehdit olarak görüyor. elektirik tesisatı aşkına biri bunlara dur demesi lazım, kahrolsun damperyalizm!"
bugünlerde ozzy'nin de destegini saglayarak bütün zwalanami bölgesini içine alan bir hareket baslatma çabasi içinde. zwalanami ovasinda buldugu geyikyum ve uydurukyum cevherlerinin çok uluslu sirketler tarafindan sömürülmesini engellemek istiyormus. bazilari ozzy'nin bazi az uluslu sirketlerle simdiden anlastigini söylese de, neticede hepsi dedikodudan ibaret.
bütün bu isler olurkene, hasato, martha ve tiff'den olusan bermuda pantelonlu seytan üçüzlerinin ne haltlar karistirdigindan tamamen habersiz bulunuyor. gerçi maria martha marcela hanim, kendi içinde de bir tür seytan üçgeni sayilir, diger ikisini de kanatlari altina alinca besgen oluyorlar sanki biraz...
*
son zamanlarda black elk speaks adlı eser üzerinde çalışıyormuş. dediklerine göre kitaba black elk speaks again adlı bir şerh yazıyormuş ve black elk'in aslen jamaikalı olduğunu ispat edecekmiş. boş vakitlerinde de kafasını kaşıyormuş bol miktarda. prof. yazid'in emekliliği bir bayram günü olarak kutlanabilirdi, ama giderken freeman'ın kafesini açtığı için, tarihe milli felaket olarak geçecek gibi görünüyor.
*
inanç geni neyim de bulmuştu bu bir ara.
bir ara bulunduğu iddia edilen allah'a inanç geni, aslında orijinal bir çalışma değildir.
theodor benjamin clay, geyik genleri üzerinde çalışma yaparkan, bulmuştu böyle bir şeyler, asparagas geni civarında. lakin o pizza kutusunu, araştırma raporlarının üzerine koymaması gerekiyordu, (bir rivayete göre bu hatayı işleyen aslında hashato idi), raporları da pizza ile birlikte yediğini fark ettiğinde artık çok geçti. aynı çalışmayı tekrar yapmaya üşendi tabi. bilemiyorum, belki de bu kompleyi düzenleyen tiff idi aslında, çalışmanın bir kopyasını alıp satmış da olabilir. olmaya da bilir. ne bileyim ben?
*
uydurukyum
prof. tb clay'in* arastirmasina göre, ayri bir element degildir, geyikyumun bir izotopudur. geyikyum cevherinin siyah renkte olmasina mukabil, uydurukyumun daha açik farkli renklerde olmasi su sira arastirmacinin zihnini en çok kurcalayan meselelerden biri. geyikyumun uydurukyuma dönüsme hizi net olarak tespit edildigi zaman zwalanami medeniyeti ile ilgili bir çok gerçegin açiga çikacagi da, zwalanami ovasindaki geyik pisligi fosillerinde bol miktarda uydurukyum ve geyikyum bulundugu gibi, arastirmacinin iddialari arasinda.
yazacağı kitaba, geyik davranışları üzerinde maymunların etkisi hakkında bir bölüm eklemeyi düşünen yakışıklı akademisyen. söylediğine göre geyikler adeta tersine evrimleşerek maymunlara dönüşecek şekilde maymun gibi davranmaya başlamışlar ve bu küresel ısınmadan, buzulların erimesinden, balinaların intiharından filan daha önemli bir potansiyel tehlikeymiş. "geyiklerin neden böyle davrandıklarını anlayabilmek için, önce maymunları anlamam gerektiğini fark ettiğimde ağzım açık kaldı" diyor. "ya insanlar?" dedim, "deli olma" dedi, "onları kim anlayabilir ki?"
*
fantom kıyafeti ve kamuflaj sorunu
konu hakkında farklı kaynaklarda çelişen açıklamalara rastlanmaktadır. prof. hayyad yazid, kırmızı rengin ve çapraz çubuklu şortun orman yerlileri üzerinde baskılayıcı psikolojik etki meydana getirdiği görüşündedir. ona göre, meselenin kökünü sosyokültürel bağlamda ve yerel efsanelerde aramak gerekmektedir. dr. garfield schlafgut'a göre delikanlı fantom kamuflaj yapmaz. dr. hans freeman'a göre ise, tam aksine konu, fantom'un üçüncü türden olmasıyla ilgilidir. dr. bertha rots, renk seçiminin fantom'un taocu veya maocu olmasıyla ilgili olduğunu düşünmektedir. prof. clay'e* gelince, onun açıklaması tamamen farklı, clay, "eldeki belgelerin hepsi sahtedir, fantom aslında zencidir. bunu yakında yayınlayacağım kitabımda anlatıcam" diyor.
grimacchi
"grimacchi'nin 'st. nicholaus'un ağlayan geyiği adlı tablosu sanat tarihinde eşine zor rastlanan bir çalışmadır. ilk bakışta, mahzun bir tebessüm ve süzgün bir gözden süzülen bir damla yaş dışında, duvar halısından hallice bir çalışma gibi görünen tablo tekrar tekrar, daha yakından, daha uzaktan incelendiğinde tükenmeyen bir açılımlar ve yeni kombinasyonlar dizisi gösterir. tablo loş ışıkta uzaktan izlendiğinde ağaçların arasından druidler çıkıp gelecekmiş gibi gizemli bir hava ortaya çıkar. farklı açılardan gelen ışıklar altında izlendiğinde, dalların büklümleri, farklı farklı ezoterik sembollere dönüşür. daha da ilginci, iyi bir büyüteç alır ve geyiğin gözünden süzülen gözyaşı damlasını yakından incelerseniz, afrika kökenli tılsımların, ışık kırılmaları şeklinde ayrıntılı bir tarzda işlenmiş olduğunu görürsünüz. grimacchi, muhtemelen st. nicholaus'un kökeni hakkındaki söylencelerden haberdardı ve çevresini rahatsız etmeyecek şekilde, bunu eserine gizlemeyi başardı.*"
*clay, tb*, regarding newest confession of a retired moose black origin of santa nicolaus, zwalanami research center publications, philadelphia 1997, p. 431.
"alıntılarda sahte isimler kullanma fenomeni tarihin, kültürün, dilin, insan bilincinin derinliklerinden kaynaklanan süreçlerden biridir. taşların şarkı söylediği çağlarda, savananın ortasında bir şaman ayağa kalktı ve en güzel şarkısını rüzgar perisine atfederek söyledi. günümüz bilimadamları da gazı kaçmış, karizması yandan yemiş büyücülerden başka bir şey değiller zaten."
theodor benjamin clay, black spell and woodooo song, zwalanami research center publications, toronto, 1997, c. 2, s. 38.
geyikli ana kaamoose
tb clay'den ziyade maria martha marcela rodrigez gonzales'in keşfidir. sekreter deyip geçmemek gerek.
canı sıkıldığı zaman (genelde pazartesileri) geyik donuna bürünüp ormanlarda koşar, sulara ateşten yazılar yazarmış. bazen çıplak ayakla ormanı koşarak geçer, karacalarla köşe kapmaca oynarmış. gündüz vakti görünmesi sebepsiz olmasa gerek diyen martha, book of kaamos'ta bir işaret arıyormuş.
elkangelizmin kutsal ikonalarından biri diyorlar hakkında.
elkangelizm
şu sıra zwalanami'de bir misyon açmak üzere bulunan süper elkümenik elkanjelist kilisesinin inancı. sharaloptistler tarafından sapkın ilan edilmesi gecikmemiş. ozzy bana bunlarla gelmeyin demiş, ama kaçık toplum arakademisi bastırıyormuş, ne olacak bu işin sonu bilmem.
tarihte buna en yakın inancın, bir ara yuvarlak masa cadıları tarafından da onaylanan sarnıç biraderleri tarikatinin inancı olduğu söyleniyor. dönemin tarikat ve mezhep bolluğu yüzünden, kendilerine toplantı yapacak tapınak, mahzen, zindan bulamayan biraderler, bulundukları şehirlerin sarnıçlarını mekan tutmuşlar. ancak ayin sırasınca bolca içtikleri ve kutsal saydıkları biranın tesiriyle buldukları yere bevlettikleri anlaşınca cümbür cemaat afaroz edilmişler. ikonalarının alışılmış meryem tasvirlerinden ziyade geyikli ana'ya* benzemesi de tartışılan bir konu.
Ettiği Laflar ve Hakkında Söylenenler
gereksiz laflar etmesiyle meşhur olup "o, a değildir adamım" bunlara örnek görsetilebilir.
"hamsiden suşi olmaz." (tbc)
(bir rivayete göre de bu söz aslında şöyledir: "ne hamsiden suşi olur, hashato, ne senden adam...")
"kıdemli stajyer yoktur, sefil stajyer vardır." (t. b. clay*)
"the big dark bulk, he is a phenomenon, an unfortunate consequence of this putrified society. buckshit, in short." (hayyad yazid)
bir nevi nev-i beşerin alter egosu:
"he is the backyard, he is the roof, the basement, the dustbin, forgotten crime never wanted to remember... he is the shame of humanity, the alter ego of the humankind..." (prof. yazid)
"never care that old goat" (prof. clay)
konuyla ilgili, halktan alınan tepkiler:
"bu kadar şeyi nasıl uydurdunuz, çok mu fazla nohut yediniz?"
"sen şimdi profesörlerle dalga mı geçiyorsun? terbiyesiz..."
(bkz: tebessüm)
edit: bir de şu tepki geldi:
"adamlar nelerle uğraşıyorlar, iyi ki gerçek değiller"
***
Gerçek değil mi? Emin misiniz?
----------------------------------------------------
1 yorum:
"erkek geyikler üçe ayrılır, ara sıra üç e de ayrılabilir. bir beyni kafasında olanlar, iki beyni kafasından başka bir yerde olanlar, üç beyni olmayanlar. beyni kafasında olanların beyni iyi çalışır. bunlarda menenjit, ansefalit, multipitipil iskleroz gibi hastalıklar görülmez. beyni başka bir yerinde olanların, beyni neresinde ise orası iyi çalışır. beyni olmayanlar akşama kadar dişi geyiklerin peşinde koşar, sabaha kadar da söylenir, çemkirir. dişi geyikler de üçe ayrılır. beyni kafasında olanlar, işinde gücünde, evinde ailesindedir. beyni kafasından başka bir yerde olanlar, bunları yazsak roman olur, best seller olur. beyni olmayanlar, bunlardan bileği kuvvetli olanlar amazon olur, çenesi kuvvetli olanlar feminist olur."
clay, theodor benjamin, "can be there a manology as branch of moosologeia" roe diary, v. ii, i. 38, p. 108.
#413562 - sirkencubin - 01.07.2009 13:33
Yorum Gönder