19 Mart 2013 Salı

Paşa suç işler mi?


Bir kısım silahlı kuvvetler mensuplarının ve diğer kişilerin darbeye teşebbüs suçuyla yargılanmalarını ve ağır cezalar talep edilmesini tenkit edenlerin tepkileriyle, terör örgütüyle yapılan görüşmeleri destekleyenlerin tepkileri arasında bir ilişki var. Paşaların suçlu olup olmaması, suçlu iseler niye bu suçu işledikleri, değilseler niye öyle düşünüldükleri veya gösterildikleri ayrı meseleler, fakat biraz da paşadan "terörist" olabileceğini tasavvur edemeyenlerin sayesinde, teröristten "paşa" olabiliyor... Zıt görünen iki zihniyet birbirini besliyor. Kategorik olarak paşaların suçlu olamayacağını sananlarla kategorik olarak paşa olmayı suçlu olmak için yeterli görenler bir paranın iki yüzü gibi, ayrılmaz bir ikili. Birinin varlığı diğerini güçlendiriyor. "Ordu göreve" kafası yüzünden "kanlı mı kansız mı" kafası var. Silahlı kuvvetlerin aklına estiği gibi, siyasi mülahazalarını beğenmediği cenahları safdışı bırakmak için idareye müdahale etmesini normal sayanların yüzünden kanun nizam fikrini oturtmak zorlaşıyor. Adamlar devlet nizamına müdahale etmek maksatlı örgüt teşkil etmekle itham olunuyorlar, memleketin akıllılarının savunması "vay efendim TSK terör örgütü mü yani" şeklinde. Ordu içinde örgüt kurmakla ordunun örgüt olması fikirlerini birbirinden ayıramadığımız için memleketteki dangalakların yarısı "ordu örgüt olamaz" diye yırtınıyor, yarısı "ordu örgüttür" diye. Bu iki kamptan birinin varlığı diğerine yönelenler için mazeret oluyor. Diğer taraftan şahıslar fiili işlemiş veya işlememiş olabilir, lakin isnad olunan fiil suçtur. Bu fiilin suç olmadığını savunuyorsanız, bunu kanun teklifi olarak getirebilirsiniz, "ordu şu şu vaziyetlerde darbe yapabilir, muhtıra verebilir" şeklinde. Rejimin adını da darbokrasi diye değiştirirsiniz...

Din karşıtlığı üzerinden bir devlet düşmanı tanımı yapılınca ve ordunun görev tanımını da buna göre oluşturunca, devlet ve ordu halkın büyük bir kesiminin karşısında konumlandırılmış oluyor. Devleti güya savunanlar bu kafada olunca, devleti milletin düşmanı sananlara devletle ilgili bir şeyi izah etmek mümkün olmuyor, devlet deyince ceberrut, zalim bir heyuladan başka bir şeyi akılları almıyor, "hükûmet milleti devletten kurtarıyor" tarzında fantastik fikirler zuhur ediyor. Bir tarafta paşalarla ordu arasında ayniyet kuran bir zihniyet, diğer tarafta hükûmeti devletten ayrı ve onun ötesinde algılayan bir zihniyet mevcut ve kimse hüküm vermek için hadiseleri tetkik etme ihtiyacı bile duymuyor, çünki hükümler kategorik olarak zaten verilmiş durumda. "Devleti hükûmetten kurtarmaya çalışan bir ordu" fikriyle, "milleti devletten kurtarmaya çalışan bir hükûmet" fikrinin saçma olmak bakımından pek farkı yok ve hangisini benimserseniz benimseyin, bir sürü hatayı peşinen kabullenmiş oluyorsunuz. Dahası devlet şuuru olmayınca, insanlar kolayca "devlet Müslümanların düşmanı" fikrinden "devlet Kürtlerin düşmanı" fikrine intikal edebiliyor. Devlet ve orduyla bir kısım silahlı kuvvetler mensupları arasında fark gözetilmediği gibi, Kürtlerle terör örgütü arasında da fark gözetilmiyor. Bu durumda orduyla örgütün mücadelesi, "karşıt görüşlü" çeteler arasındaki bir mücadele gibi algılanıyor ve devletle örgütü bir kefeye koyuyorlar. Güya barış olacak diye teröristlere paye verilmesini hoş karşılıyorlar. Fanatik hükûmet taraftarları, "ben ne yaptığımı biliyorum, bana güvenin" tarzında beyanattan öte bir izahata ihtiyaç duymuyor ve tenkitler bu kişilere ulaşmıyor.

"Ergenekon davası yüzünden İmralı görüşmeleri yapılabiliyor" deniyor, belki öyledir; belki bu ikisi aynı tornadan çıkmıştır, meselenin o tarafı dumanlı, olup biten net görünmüyor. Ama gayet açık görülen husus şu, karşı çıkan ve taraftar olan iki cenah etki-tepki dinamikleriyle birbirini destekliyor. Eğer bütün bunlar bir plansa, elbirliğiyle bunu tezgahlayanların işini kolaylaştırmış oluyoruz.

Hiç yorum yok: