A beyim!..
Âh…
A beyim, otur, söyleşeyim, âh edeyim…
Dert anlatmaya mahal yok, bilen bilir zaten derdimi,
bilmeyene ne söylemeli… Otur, iki satır yâd edeyim…
Çağrı beyim ilk sefer at saldığında Diyâr-ı Rûm idi
buraların adı. Cümle Oğuz taifesi, kalktık, geldik ta Maveraünnehir’den,
Horasan Erleri’nin peşi sıra, gazâ eyledik. Tohum olduk, düştük toprağa,
kanımızla suladık toprağı, başak olduk biçildik. Yurt dediğimiz zaman, boş bir
laf değildir; toprağın her zerresinde kanımız var, kanımızın her zerresinde bu
toprak… Ahlat’ta mezar taşlarına sor, Tuna’ya sor; anlatsın hikayemizi; kuşlara
Alparslan’ın sancağını sor, balıklara Ertuğrul’un ocağını… Töremizde, ağalık,
beylik vermekle olur ve dahi dermekle olur: verilen maldır, kandır, candır;
derilene de millet denir. Potlaç derler bir adet vardır töremizde; bey
silahlarını kuşanır, hanımını, çocuklarını alır çıkar çadırdan, el yağmalar
çadırda ne varsa. Soframızda oturan kim varsa bizdendir. Bizi bize sorma, Caber
kal’ası şahidimizdir, Mostar köprüsü şahidimizdir, Teodosyus suru ve Ebâ Eyyûb
El-Ensarî şahidimizdir. Sürre alaylarını sor, “Ders idelum” ilahisini sor;
Gazze’de, Kudüs’te, Yemen’de, Medine’de sor, Makedonya’da sor, Çanakkale’de
sor: biz kendi adımızı unuttuk da, elalem Türkiye diye isim taktı bu memlekete.
Anlayan zaten biliyordu, anlamayanla işimiz ne?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder