9 Aralık 2013 Pazartesi

epistemik dayatma, ateşkes mutabakatı, alkol / tw


(arada ‘mention’lardan kaynaklanan kopukluklar, havada kalan noktalar olabilir, idare ediniz…)

dünya görüşleri arasında bir ateşkes düzlemi sağlanıp epistemik dayatmadan vazgeçilmediği sürece tutturabilen tutturabildiğine düzeni sürer
açık havada alkol içebilmenizi savunmam için bana bir sebep gösterin ve bu sebep hümanizm, insan hakları, modernite ilh. olmasın...
"akılcı", "bilimsel", sosyalist veya liberal ahlak telakkileriniz beni neden bağlasın?
ben insan haklarını savunursam, siz de yeri geldiğinde "şeriatı" savunacak mısınız? (zeki müren de bizi gürecek mi? :p)
a teorisine göre hayat tarzınıza karışmamam gerekiyor, b teorisine göre ise karışmam gerekiyor. a ve b çelişiyor. sonuç? "a rulez forever"!?
felsefenin temel argümanlarının "çünki öyle", "hadi oradan" ve "yürü git" tarzında olması can sıkıcı, ama yapacak bir şey yok...
madde iki "sen öylesin, o böyle" mi, yoksa "BİZ mi nasılız? bunun ölçüsü a) kültürel b) felsefi açıdan "keyfi"...
"içme özgürlüğüme nasıl karışıyorsun, inanılmaz!" ile "ortalık yerde nasıl içiyorsun, inanılmaz!" arasında epistemik açıdan fark yok
lakin insan haklarını evrensel değer, dini de kültürel alt başlık olarak gören birine bunu izah etmek zor.
hayat tarzınıza karışmamam için bana bir sebep gösterin ve o sebep kendi dininiz (değer yargılarınız, dünya görüşünüz) olmasın...
çok kültürlü bir toplumda epistemik dayatma ile sağlıklı bir ateşkes mutabakatı aynı anda mümkün değil...

birinin diğerine karışmaması gerektiğini kim söylüyor? kim ya da ne, çelişme halinde hakem olacak?
iki davranışta da engelleme var, ama biri bireysel biri toplumsal
çelişen iki dünya görüşünün olduğu yerde hangisini uygularsan diğerine baskı yapmış oluyorsun
her zaman çelişme halinde a görüşü uygulanır diyorsan, bu diğer taraf için epistemik dayatma, diğer taraf için çözüm değil
adalet ve özgürlük gibi değerlerin evrensel tanımı yok, senin tanımın seni bağlar, benim tanımın beni bağlar
bu açmazı aşıp çatışmayı önlemenin yolu, ilk adımda epistemik dayatmadan vazgeçmek; bunun üzerine mutabakat zemini kurulabilir
bu yapılmadığı sürece de güç konuşur
seni engellemem gerektiğini düşündüğüm halde engellememem için bana gösterebileceğin sebep aramızdaki anlaşma olabilir ancak
bazı tanımların daha tercihe şayan olduğunu BİLMİYORUZ, sen ona inanıyorsun. sıkıntımız bunu aşamamak zaten
tanımların anlamı vari ama anlamlar insan zihni açısından evrensel değil, herkesin anlamı kendine
yapabilme hakkı güçten kaynaklanmıyor, güç felsefi haklılık sağlamaz, sadece defacto devreye giren bir faktör
hangi tanım tercihe şayan, buna kim karar verecek?
hangi mantık? mantık senin aksiyomlarının doğruluğunu denetlemez, çıkarsamanın tutarlılığını denetler
bir standardın olanilmesi için ortak değerler olması lazım, senin standart dediğine ban baskı diyorum.
senin standardını inkar ediyorsam ne olacak? güç kullanmaktan başka nasıl ikna edebilirsin beni? güçlüysem hangi argümanla engel?
standart diye bir şey yok, bunu kabul etmediğiniz sürece bir adım ilerleyemeyiz...
insanların hakları eşittir ve zarar veremezler ifadesi, epistemik açıdan bağlayıcı değil, hak ve zarar tarifleri çelişiyor
ihtilaf halinde benim hak ve zarar tanımlarım geçerlidir dediğin sürece güç sisteminden başka ortak zemin kalmaz
çözüm yolu karşılıklı müzakere ve mutabakat, ama bir şeyi daha baştan dayatmadan
sana karışmama engel olacak şey, sana verdiğim söz olabilir ancak
ama sen mantık diye adlandırdığın şeyi herkes için zorunlu gördüğün için bir anlaşma noktasına varmak zor
çelişen dünya görüşlerinin olduğu bir toplumda liberal-demokratik bir sistem orta bir zemin olarak uygulanabilir
liberal ve demokrat bir sistem doğru olduğu için değil, evrensel mantık açısından kabul etmek zorunda olduğum için değil
daha ortada ve daha esnek olduğu için. ama sistemin her değerini kabul etmek zorunda olmadığım,
sistemin hiçbir değerini kabul etmek zorunda olmadığım, baştan teminat altında olmalı
yoksa çelişme halinde lib.dem. değerleri esas alınır zorunlu bir kural olursa bunun iran rejiminden farkı kalmaz
ha kum şeriatını uygulamışsın, ha londra paris... ama ben sana karışmadığım zaman bunun getirisi olacağını biliyorsam,
o zaman durum değişebilir, çatışmayı önlemek için, kimi zaman senin kimi zaman benim dediğimin olacağı bir sistem kurabiliriz

somut olayı tartışma gereği duymuyorum aslında, ama kısaca söyleyim. insanların içmesi yanlış alenen içmesi daha da yanlış
alenen içenlerin engellenmesi fakat gizli içenlere karışılmaması gerekir. diğer taraftan içinde bulunduğumuz toplum yapısında,
doğru olan kuralı birebir uygulama imkanımız yok, bu yüzden içilemeyen alanlar da olmak kaydıyla içilebilir alanlar bırakılabilir
sorun içilmesi içilmemesi değil, karışılmadan içilmesini doğal evrensel mantık açısından zorunlu bir hak gibi dayatmanız
öyle bir hak sizin açınızdan var, bizim açımızdan yok. buna rağmen ben size karışmamaya hazırım, eğer şartlar hazırlanırsa...

böyle bir sistem oluşturmanın kolay olduğunu söylemedim, teorik planda bu meselenin bir çözümü yok zaten
mantık-standart dediğin şey de bir çözüm değil diğer taraftan, çünki standart değil,
çünki değerlerimin senin standardınla çeliştiği durumlarda kategorik olarak reddedileceğini biliyorsam niye destek vereyim?
mantık adını taktığınız şeyi evrensel zorunlu standart saymanızı epistemik dayatma olarak görüyorum, anlatamadığım bu...
insan haklarını kabul etmiyorum, güç kullanmadan, hangi mesnedle beni ikna edeceksin?
kaldı ki türkiye için hitler veya stalini masaya davet etmek gerekmez, her tür teorik çatışmayı çözmek durumunda değiliz
türkiyenin çok-kültürlü toplumsal yapısı açısından masada kaç sandalye olması gerekiyor diye bakmak gerekiyor konuya
hangi durumda neyin uygulanacağını oturup tartışacaksın, teorik gerekçeleri zorlamadan pratik uzlaşmanın yolunu arayacaksın
herkes için aynı anda aynı oranda meşru bir pratik mümkün değil, meşrulaştırmadan bahsetmiyorum,
güç kullanmadan çatışma noktalarını azaltmaktan bahsediyorum

her seferinde "insan haklarına göre bu yanlış" deniyor; kim takar insan haklarını? var mı buna bir çözüm öneriniz?

ben allah'ın hükmünün üstün olduğu inancındayım, hükmü bildirilmiş bir konuda senin veya benim tercihlerimizin anlamı yok
eşitlik diye bir şeye de inanmıyorum, adalet ve eşitlik farklı şeyler. adaletin ölçüsü de benim için her şeyden önce nasslardır
teorik açıdan tutarlı bir sistem uygulamak için ya sen beni insan hakları konseptine uymaya zorlayacaksın veya ben seni dine
benim seni dine zorlamamla senin beni hümanizme zorlaman arasında epistemik açıdan fark yok
ya iki taraftan biri diğerini baskı altında tutacak veya teoride tutarlı olmasa da uygulanabilir bir sistemle baskı paylaşılacak
senin insan haklarına ve eşitliğe inanman benim açımdan bağlayıcı değil, seni bağlar, beni bağlamaz
hristiyan toplumu hristiyan şeriatına göre yahudi toplumu yahudi, islam toplumu da islam şeriatına göre yaşar
dinsiz (!) toplum da dinsizlik (!) dinine göre yaşar. mesele çok kültürlü toplumda ne yapacağız?
sana islam şeriatına göre yaşa demiyorum zaten, ben seni islam'a zorlamıyorsam sen de beni hümanizme zorlama diyorum
çeliştiğimiz konularda da birini diğerine kategorik olarak üstün saymadan uygulanabilir orta yol arayalım diyorum
islam'ı kategorik olarak anlamsız bir veri olarak kabul edemeyiz ortak düzen açısından
islam nasıl inanmayan başkası için anlamsız ise hümanizm de öyle
neden bir müslüman senin "bireysel olarak" doğru kabul ettiğin kurallara uymak zorunda olsun ki?
şiddet içeren bir durumla karşılaşırsan şiddet içeren bir cevap verirsin, bunun konumuzla ilgisi yok
sorun hümanizmi; islam, hristiyanlık veya yahudilikten farklı olarak "nötr" ve her insan için geçerli saymanız
islam, hristiyanlık ve yahudilik ne kadar dinse, hümanizm de o kadar din
dinsiz birey değil, dinsiz toplum. çünki aslında dinsiz değiller.
ortak değer yargıları, dünya görüşleri ve hayat tarzlarından oluşan bir dinleri var.
temel görevin bu olması hümanizme göre doğru islama göre değil
islam'ı tam olarak yaşamanız için islam devleti olması gerekir, hümanizm parantezinin lütfettiği bir islam'ı yaşama şekli,
hümanizme göre adil olabilir, ama islam açısından yeterli değildir
bütün çok kültürlü toplumlar, kendi bünyelerindeki unsurlara göre ayrı ayrı birer ateşkes mutabakatı yapabilirler
senin söylediğin, hümanizm adına, islam'ın hümanizmle çelişmeyen yönlerini yaşamana izin veriyorum demekten ibaret
anlatamadım, islam benim için üstündür. macarlar için üstün değildir. macarlar kendi devletlerini hristiyanlığa göre yönetebilir
sakladığım bir şey yok, çok kültürlü toplumlarda dinlerden birini kategorik olarak üst saymak sıkıntı çıkarıyor diyorum
sana göre türkiye islamla yönetilmemeli bana göre de hümanizmle yönetilmemeli, ne yapmalıyız?
nerde hakim bir çoğunluk varsa orada onların kuralı uygulanır zaten, benim inancım durumu değiştirmez
bir yerde hakim bir çoğunluk yoksa ne yapılabilir, bundan bahsediyorum
bana göre macarlar da müslüman olmalı, ama bu benim kanaatim macarları bağlamaz
macaristan'da hristiyan olmalı değilim, ama macarların kanunlarıyla çelişmemeye çalışmalıyım
eğer macar kanunları dinimi yaşamama ciddi şekilde engel oluyorsa oradan hicret etmeliyim
kendi çoğunluğumun olduğu ve dinimi yaşayabildiğim bir yerde yaşamalıyım
imkan bulabiliyorsam macarlara islam'ı anlatmalıyım islam'a davet etmeliyim teşvik etmeliyim
eğer davetimi anlatmama engel olurlarsa ve gücüm yetiyorsa macarlarla savaşmalıyım
EVRENSEL DİYE BİR ŞEY YOK! sen kendi dinine atıfta bulunuyorsun
bütün insanların hakları dedğin şey bütün insanların hümanizme göre hakları. bütün insanların hakları dediğin şey beni bağlamaz.
ayrımcılığa karşı veya taraftar değilim, ayrımcılık benim açımdan anlamsız
hukuk devleti, hangi hukuk devleti;? islam hukuku mu, modern hukuk mu?
bunlar teknik konular, hepsini islam şeriatına da adapte edebilirsin, bu tekniği işletirken esas aldığın değerler önemli
bahsettiğin teknikle default olarak geldiğini varsaydığın değerler sistemi bütün insanlar için kapsayıcı değil
ideal olarak türkiye islamla yönetilmeli ama pratikte türkiye çok kültürlü bir toplum olduğu için islamı dayatmam çatışmadoğurur
türkiye'nin islamla yaşayabilmesi için senin de şeriatı savunduğun günü beklememiz gerekiyor,
o gün gelinceye kadar da birbirimizi fazla sıkıştırmayalım diyorum
müslüman olarak yaşama anlayışınız kısıtılı, islam'ı "tam olarak" yaşamam için senin sokakta bira içmene engel olmam gerek
benim dinim beni bağlar senin dinin seni bağlar diyorum ikisini birden uygulayamadığımızda ben dinimin bazı yönlerini uygulamayı
askıya alırsam sen de aynı şeyi yapacak mısın? bunu anlatmaya çalışıyorum
herkes kendi inancını üstün tutar bunu ayrıca söylemeye gerek yok ki,
ama sen senin inancının benim için de kapsayıcı olduğunu söylüyorsun
bahsettiğin değerler sisteminin kapsayıcı olduğunu iddia etmen ve benim de mantıken buna inanmak zorunda olduğumu söylemen,
işte bu kapsayıcılık iddiasına epistemik dayatma diyorum ben. hayır değil diyorsan zaten konuşmanın anlamı yok
leküm dinüküm ve liye din.
bana göre benim kendi inancımla yaşama hakkım senin bira içmene engel olmayı da içeriyorsa?

Ayrıca bkz:
din karşıtlarından nefret eden dindar ahali

Hiç yorum yok: