(arada ‘mention’lardan kaynaklanan
kopukluklar, havada kalan noktalar olabilir, idare ediniz…)
dünya görüşleri arasında bir ateşkes
düzlemi sağlanıp epistemik dayatmadan vazgeçilmediği sürece tutturabilen
tutturabildiğine düzeni sürer
açık havada alkol içebilmenizi savunmam
için bana bir sebep gösterin ve bu sebep hümanizm, insan hakları, modernite
ilh. olmasın...
"akılcı", "bilimsel",
sosyalist veya liberal ahlak telakkileriniz beni neden bağlasın?
ben insan haklarını savunursam, siz de
yeri geldiğinde "şeriatı" savunacak mısınız? (zeki müren de bizi
gürecek mi? :p)
a teorisine göre hayat tarzınıza
karışmamam gerekiyor, b teorisine göre ise karışmam gerekiyor. a ve b
çelişiyor. sonuç? "a rulez forever"!?
felsefenin temel argümanlarının
"çünki öyle", "hadi oradan" ve "yürü git"
tarzında olması can sıkıcı, ama yapacak bir şey yok...
madde iki "sen öylesin, o
böyle" mi, yoksa
"BİZ mi nasılız?
bunun ölçüsü a) kültürel b) felsefi açıdan "keyfi"...
"içme özgürlüğüme nasıl
karışıyorsun, inanılmaz!" ile "ortalık yerde nasıl içiyorsun,
inanılmaz!" arasında epistemik açıdan fark yok
lakin insan haklarını evrensel değer,
dini de kültürel alt başlık olarak gören birine bunu izah etmek zor.
hayat tarzınıza karışmamam için bana bir
sebep gösterin ve o sebep kendi dininiz (değer yargılarınız, dünya görüşünüz)
olmasın...
çok kültürlü bir toplumda epistemik
dayatma ile sağlıklı bir ateşkes mutabakatı aynı anda mümkün değil...
birinin diğerine karışmaması gerektiğini
kim söylüyor? kim ya da ne, çelişme halinde hakem olacak?
iki davranışta da engelleme var, ama biri
bireysel biri toplumsal
çelişen iki dünya görüşünün olduğu yerde
hangisini uygularsan diğerine baskı yapmış oluyorsun
her zaman çelişme halinde a görüşü
uygulanır diyorsan, bu diğer taraf için epistemik dayatma, diğer taraf için
çözüm değil
adalet ve özgürlük gibi değerlerin
evrensel tanımı yok, senin tanımın seni bağlar, benim tanımın beni bağlar
bu açmazı aşıp çatışmayı önlemenin yolu,
ilk adımda epistemik dayatmadan vazgeçmek; bunun üzerine mutabakat zemini
kurulabilir
bu yapılmadığı sürece de güç konuşur
seni engellemem gerektiğini düşündüğüm
halde engellememem için bana gösterebileceğin sebep aramızdaki anlaşma olabilir
ancak
bazı tanımların daha tercihe şayan
olduğunu BİLMİYORUZ, sen ona inanıyorsun. sıkıntımız bunu aşamamak zaten
tanımların anlamı vari ama anlamlar insan
zihni açısından evrensel değil, herkesin anlamı kendine
yapabilme hakkı güçten kaynaklanmıyor,
güç felsefi haklılık sağlamaz, sadece defacto devreye giren bir faktör
hangi tanım tercihe şayan, buna kim karar
verecek?
hangi mantık? mantık senin aksiyomlarının
doğruluğunu denetlemez, çıkarsamanın tutarlılığını denetler
bir standardın olanilmesi için ortak
değerler olması lazım, senin standart dediğine ban baskı diyorum.
senin standardını inkar ediyorsam ne
olacak? güç kullanmaktan başka nasıl ikna edebilirsin beni? güçlüysem hangi
argümanla engel?
standart diye bir şey yok, bunu kabul
etmediğiniz sürece bir adım ilerleyemeyiz...
insanların hakları eşittir ve zarar
veremezler ifadesi, epistemik açıdan bağlayıcı değil, hak ve zarar tarifleri
çelişiyor
ihtilaf halinde benim hak ve zarar
tanımlarım geçerlidir dediğin sürece güç sisteminden başka ortak zemin kalmaz
çözüm yolu karşılıklı müzakere ve
mutabakat, ama bir şeyi daha baştan dayatmadan
sana karışmama engel olacak şey, sana
verdiğim söz olabilir ancak
ama sen mantık diye adlandırdığın şeyi
herkes için zorunlu gördüğün için bir anlaşma noktasına varmak zor
çelişen dünya görüşlerinin olduğu bir
toplumda liberal-demokratik bir sistem orta bir zemin olarak uygulanabilir
liberal ve demokrat bir sistem doğru
olduğu için değil, evrensel mantık açısından kabul etmek zorunda olduğum için
değil
daha ortada ve daha esnek olduğu için.
ama sistemin her değerini kabul etmek zorunda olmadığım,
sistemin hiçbir değerini kabul etmek
zorunda olmadığım, baştan teminat altında olmalı
yoksa çelişme halinde lib.dem. değerleri
esas alınır zorunlu bir kural olursa bunun iran rejiminden farkı kalmaz
ha kum şeriatını uygulamışsın, ha londra
paris... ama ben sana karışmadığım zaman bunun getirisi olacağını biliyorsam,
o zaman durum değişebilir, çatışmayı
önlemek için, kimi zaman senin kimi zaman benim dediğimin olacağı bir sistem
kurabiliriz
somut olayı tartışma gereği duymuyorum
aslında, ama kısaca söyleyim. insanların içmesi yanlış alenen içmesi daha da
yanlış
alenen içenlerin engellenmesi fakat gizli
içenlere karışılmaması gerekir. diğer taraftan içinde bulunduğumuz toplum
yapısında,
doğru olan kuralı birebir uygulama
imkanımız yok, bu yüzden içilemeyen alanlar da olmak kaydıyla içilebilir
alanlar bırakılabilir
sorun içilmesi içilmemesi değil,
karışılmadan içilmesini doğal evrensel mantık açısından zorunlu bir hak gibi
dayatmanız
öyle bir hak sizin açınızdan var, bizim
açımızdan yok. buna rağmen ben size karışmamaya hazırım, eğer şartlar
hazırlanırsa...
böyle bir sistem oluşturmanın kolay
olduğunu söylemedim, teorik planda bu meselenin bir çözümü yok zaten
mantık-standart dediğin şey de bir çözüm
değil diğer taraftan, çünki standart değil,
çünki değerlerimin senin standardınla
çeliştiği durumlarda kategorik olarak reddedileceğini biliyorsam niye destek
vereyim?
mantık adını taktığınız şeyi evrensel
zorunlu standart saymanızı epistemik dayatma olarak görüyorum, anlatamadığım
bu...
insan haklarını kabul etmiyorum, güç
kullanmadan, hangi mesnedle beni ikna edeceksin?
kaldı ki türkiye için hitler veya stalini
masaya davet etmek gerekmez, her tür teorik çatışmayı çözmek durumunda değiliz
türkiyenin çok-kültürlü toplumsal yapısı
açısından masada kaç sandalye olması gerekiyor diye bakmak gerekiyor konuya
hangi durumda neyin uygulanacağını oturup
tartışacaksın, teorik gerekçeleri zorlamadan pratik uzlaşmanın yolunu
arayacaksın
herkes için aynı anda aynı oranda meşru
bir pratik mümkün değil, meşrulaştırmadan bahsetmiyorum,
güç kullanmadan çatışma noktalarını
azaltmaktan bahsediyorum
her seferinde "insan haklarına göre
bu yanlış" deniyor; kim takar insan haklarını? var mı buna bir çözüm
öneriniz?
ben allah'ın hükmünün üstün olduğu
inancındayım, hükmü bildirilmiş bir konuda senin veya benim tercihlerimizin
anlamı yok
eşitlik diye bir şeye de inanmıyorum,
adalet ve eşitlik farklı şeyler. adaletin ölçüsü de benim için her şeyden önce
nasslardır
teorik açıdan tutarlı bir sistem
uygulamak için ya sen beni insan hakları konseptine uymaya zorlayacaksın veya
ben seni dine
benim seni dine zorlamamla senin beni
hümanizme zorlaman arasında epistemik açıdan fark yok
ya iki taraftan biri diğerini baskı
altında tutacak veya teoride tutarlı olmasa da uygulanabilir bir sistemle baskı
paylaşılacak
senin insan haklarına ve eşitliğe inanman
benim açımdan bağlayıcı değil, seni bağlar, beni bağlamaz
hristiyan toplumu hristiyan şeriatına
göre yahudi toplumu yahudi, islam toplumu da islam şeriatına göre yaşar
dinsiz (!) toplum da dinsizlik (!) dinine
göre yaşar. mesele çok kültürlü toplumda ne yapacağız?
sana islam şeriatına göre yaşa demiyorum
zaten, ben seni islam'a zorlamıyorsam sen de beni hümanizme zorlama diyorum
çeliştiğimiz konularda da birini diğerine
kategorik olarak üstün saymadan uygulanabilir orta yol arayalım diyorum
islam'ı kategorik olarak anlamsız bir
veri olarak kabul edemeyiz ortak düzen açısından
islam nasıl inanmayan başkası için anlamsız
ise hümanizm de öyle
neden bir müslüman senin "bireysel
olarak" doğru kabul ettiğin kurallara uymak zorunda olsun ki?
şiddet içeren bir durumla karşılaşırsan
şiddet içeren bir cevap verirsin, bunun konumuzla ilgisi yok
sorun hümanizmi; islam, hristiyanlık veya
yahudilikten farklı olarak "nötr" ve her insan için geçerli saymanız
islam, hristiyanlık ve yahudilik ne kadar
dinse, hümanizm de o kadar din
dinsiz birey değil, dinsiz toplum. çünki
aslında dinsiz değiller.
ortak değer yargıları, dünya görüşleri ve
hayat tarzlarından oluşan bir dinleri var.
temel görevin bu olması hümanizme göre
doğru islama göre değil
islam'ı tam olarak yaşamanız için islam
devleti olması gerekir, hümanizm parantezinin lütfettiği bir islam'ı yaşama
şekli,
hümanizme göre adil olabilir, ama islam
açısından yeterli değildir
bütün çok kültürlü toplumlar, kendi
bünyelerindeki unsurlara göre ayrı ayrı birer ateşkes mutabakatı yapabilirler
senin söylediğin, hümanizm adına,
islam'ın hümanizmle çelişmeyen yönlerini yaşamana izin veriyorum demekten
ibaret
anlatamadım, islam benim için üstündür.
macarlar için üstün değildir. macarlar kendi devletlerini hristiyanlığa göre
yönetebilir
sakladığım bir şey yok, çok kültürlü
toplumlarda dinlerden birini kategorik olarak üst saymak sıkıntı çıkarıyor
diyorum
sana göre türkiye islamla yönetilmemeli
bana göre de hümanizmle yönetilmemeli, ne yapmalıyız?
nerde hakim bir çoğunluk varsa orada
onların kuralı uygulanır zaten, benim inancım durumu değiştirmez
bir yerde hakim bir çoğunluk yoksa ne
yapılabilir, bundan bahsediyorum
bana göre macarlar da müslüman olmalı,
ama bu benim kanaatim macarları bağlamaz
macaristan'da hristiyan olmalı değilim,
ama macarların kanunlarıyla çelişmemeye çalışmalıyım
eğer macar kanunları dinimi yaşamama
ciddi şekilde engel oluyorsa oradan hicret etmeliyim
kendi çoğunluğumun olduğu ve dinimi
yaşayabildiğim bir yerde yaşamalıyım
imkan bulabiliyorsam macarlara islam'ı
anlatmalıyım islam'a davet etmeliyim teşvik etmeliyim
eğer davetimi anlatmama engel olurlarsa
ve gücüm yetiyorsa macarlarla savaşmalıyım
EVRENSEL DİYE BİR ŞEY YOK! sen kendi
dinine atıfta bulunuyorsun
bütün insanların hakları dedğin şey bütün
insanların hümanizme göre hakları. bütün insanların hakları dediğin şey beni
bağlamaz.
ayrımcılığa karşı veya taraftar değilim,
ayrımcılık benim açımdan anlamsız
hukuk devleti, hangi hukuk devleti;?
islam hukuku mu, modern hukuk mu?
bunlar teknik konular, hepsini islam
şeriatına da adapte edebilirsin, bu tekniği işletirken esas aldığın değerler
önemli
bahsettiğin teknikle default olarak
geldiğini varsaydığın değerler sistemi bütün insanlar için kapsayıcı değil
ideal olarak türkiye islamla yönetilmeli
ama pratikte türkiye çok kültürlü bir toplum olduğu için islamı dayatmam
çatışmadoğurur
türkiye'nin islamla yaşayabilmesi için
senin de şeriatı savunduğun günü beklememiz gerekiyor,
o gün gelinceye kadar da birbirimizi
fazla sıkıştırmayalım diyorum
müslüman olarak yaşama anlayışınız
kısıtılı, islam'ı "tam olarak" yaşamam için senin sokakta bira içmene
engel olmam gerek
benim dinim beni bağlar senin dinin seni
bağlar diyorum ikisini birden uygulayamadığımızda ben dinimin bazı yönlerini
uygulamayı
askıya alırsam sen de aynı şeyi yapacak
mısın? bunu anlatmaya çalışıyorum
herkes kendi inancını üstün tutar bunu
ayrıca söylemeye gerek yok ki,
ama sen senin inancının benim için de
kapsayıcı olduğunu söylüyorsun
bahsettiğin değerler sisteminin kapsayıcı
olduğunu iddia etmen ve benim de mantıken buna inanmak zorunda olduğumu
söylemen,
işte bu kapsayıcılık iddiasına epistemik
dayatma diyorum ben. hayır değil diyorsan zaten konuşmanın anlamı yok
leküm dinüküm ve liye din.
bana göre benim kendi inancımla yaşama
hakkım senin bira içmene engel olmayı da içeriyorsa?
Ayrıca bkz:
din karşıtlarından nefret eden dindar
ahali
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder