26 Aralık 2016 Pazartesi

Mühim olan kafa güzelliği / tw


allah'ın akıl ve vicdan verdiği kişiler, bunları kullanma sorumluluğunu başkasına devredemez.
başkaları çok şey bilebilir, ama yine de imkanlarımız nisbetinde meseleleri tahkik etmekle mükellefiz.
*
üç türk'ün olduğu yerde dört şair, beş stratejik analizci, altı din alimi ve yedi doktor var.
*
#ff aristo mantığı, islam ahlâk ve fazileti, akıl, fikir, iyi niyet, hüsnüzan vb...
*
şayet bir sandalyeyi asla göremiyorsak hayatın bir simcityden ibaret olmadığını kim ispatlayabilir? işte bunlar hep filosefe...
ah be röne, o sobayı o kadar yakmayacağıdın...
felsefenin güzel tarafları da var. misal, allah'ın varlığının ispatlanamayacağını dolayısıyla küfredilebileceğini söyleyen birini görürseniz
kendisinin varlığını size ispatlamasını isteyin. ispatlayamazsa dövebilirsiniz. kendi simcitymin halüsinasyonunu dövüyorum, kime ne?
allah sağduyularımıza hidayet eylesin, istikametten ayırmasın...
*
muktedir olup da yap(a)madığımız şeylerden utansak daha gerçekçi olmaz mı?
it dalar. sövsen de dalar, sövmesen de dalar. sopadan haber ver...
arıza nereden kaynaklanıyor? nasıl tamir edilir? iç savaş veya darbeyi önlemenin vasıtaları nelerdir? zaaflarımız neler? çözüm?
neyimiz eksik? silah mı, para mı, teknoloji mi, sosyal bilimci mi, siyaset bilimci mi? rasyonel çözümü bilinmeyen kaç problemimiz var?
biz neyi nasıl çözüyoruz? misal eğim... kaç üniversite var, ne yetiştiriyorlar, ne kadarı gerekli, gerekenin ne kadarı yetişiyor?
nereye ne kaynak döküyoruz, nasıl bir mahsul alıyoruz? tıp, tarım, sanayi? oturup bunları konuşacak bir vasat yok memlekette, sıkıntımız bu
vay sen bana ne dedin, hop oraya giremezsin, bırak onu şucu zaten, bir kere siz bir şey demiştiniz, tamam da siz nerdeydiniz... kakafoni
herkesin okuduğu yazarlar var mı memlekette, kaç kişi? kaç ayrı "türk literatürü" seti var? kendi setinin dışında okuyan var mı?
kimse kimsenin dilinden anlıyor mu? batı düşüncelerini ne kadar tanıyoruz? islam kültürünü ne kadar tanıyoruz?
ocakta süt taşarken, dam akarken, çocuk ağlarken çözümü kapı eşiğinde komşuyla dedikodu etmekte gören biri neye muktedirse ona muktediriz...
*
ona niye karşı çıkmadın da buna çıktın muhabbetinin bir şey ifade etme ihtimali var da, ona niye ağlamadın da buna ağladın küllüm zırva
*
"burası ibadet yeri, burda hu çekilmez" (yurdum insanı)
"dinimiz hoşgörü dini olduğu için..." (yurdum insanı)
*
emperyalizme karşı emperyalizm...
*
ihtilal = revolüsyon. ıslahat = reform. inkılab? bazen biri, bazen diğeri; kafa karıştırıyor... ölçü ve tartı "devrimi" olmaz, reformdur o.
lakin yazı ve dilde yapılan, bildiğin ihtilal...
*
bekliyorum, görüntülerini gösterme ekolü mezarların içine kadar da uzanacak mı acaba?
türkiye'de haber işinin şirazesini ilk körfez savaşı bozmuştu. dakika başı cnn'e bağlanıp gelişmeleri aktarmaya alışınca,
gelişme bulamadıkları zaman da ne bulurlarsa aktarmaya başladılar...
saat başı haber + son dakika bağımlılığı felaket... akşam 20:30 haberler, gece güne bakış neyinize yetmiyor :p
*
[vicdan]
bu söylediğin her tür "değer" için geçerli, gerçekten "objektif" olan tek ahlak yasası orman kanunudur
kelimenin kökünün o kadar önemi yok, lugat ve ıstılah manaları farklı olabilir, kaldı ki bir dilden diğerine geçmiş kelime...
cemil meriç'e bakarsan hürriyetin de bir tanımı yok...
"Kelime kökü alakasız, tanımı herkese göre değişen ama pozitif kavramlarla ilişkili gibi görünen 'özgürlük' tabii ki şahâne politik malzeme"
"muğlak" olmak zorunda, çünki "değer", elle tutulur, gözle görülür bir şey değil, inançlara, sezgiye bağlı hepsi de...
bu muğlaklığı ne kadar netleştirebildiğimiz, kültürel bir konu ama. muğlak diye işin ucunu keyfiliğe bırakmak bambaşka bir şey
başka çare yok, önemli olan her zaman bir gri alan kalabileceğini bilmek, uygulamayı buna göre düzenlemek
daha objektif olanlar, değerleri konusunda daha net ortak kabulleri olanlar, güzel formüle edebilenlerdir, ama temel durum aynı
hukuk değerlere dayalı bir alan, değer deyince de işin ucunun nereye varacağını kestirmek mümkün değil
geçiş dönemlerinde bu tür sıkıntıların artması tabii, çok kültürlü toplumlarda da durum daha karmaşık
tamamen kurtulabilsek, cennette olurduk. toplumun, kültürün problemleriyle başa çıkabilme gücü önemli, medeniyet böyle kuruluyor
*
bir tez sahibi olmak zor, bir şeylere karşı çıkmak daha kolay...
işin komik tarafı, başka bir açıdan bakınca iki veya daha fazla taraf yok, neticede herkes aynı şeyleri yapıyor...
fikir zaten yok. herkes orijinal fikir üretemez, ama en azından kendi başına söküp takabilmelisin ki, fikrin olsun...
"bizim cenahın fikirleri çok iyidir, ama ne olduklarını ben bilmiyorum"
"bizde yanlış olmaz" katı bir şablonla harmanlanınca, kendi cenahının isimlerini ihanetle suçlamaya da varabiliyor
*
balatalarınıza iyi bakın...
*
maşa lazım (müdür bey, not al; depocu bekir'den isteriz, katır yoksa da maşa vardır belki)
başhekim: katır var mı sizde? depocu: he ya, olaydı binerdik hep... başhekim: yok, teptirecek çok adam var da burda... (true story)
acil ihtiyaç listesi: maşa, kızılcık sopası, meşe odunu, katır, satır, palta, pala... önemse ve yay!
*
bir şeyler üretmek yerine bütün kalkınma planı "dövlet bize bir şey yapsın" demekten ibaret bir ahali
ve temel planı bu ahaliyi memnun etmek üzere sağa sola rastgele bir şeyler yapmak olan bir idare
istisnaların hürmetine ayaktayız, ortalama problem çözme kapasitemiz sürünüyor...
*
akıl var, mantık var; o da bizde yok. caza devam...
*
felsefeden önce mantık dersiyle mi başlasak acıba?
*
iki taraf da hatalıysa, "ama"lara prim vermeyeceğiz diye, birinin hatasını yok mu farz etmeliyiz?
iki hatadan birine arka çıkmaktan başka yol yok mu yani? bu durumda "ama"yı aradan çıkarmak "taraf seç ve saldır" mantığına hizmet ediyor
mesele "ama"dan kurtulmak değil, bir tarafın hatasını örtbas etmek üzere suistimal edilmesine mani olmak
suçu "ama"ya yüklediğiniz zaman, hatalardan birine destek olma durumuna düşme tehlikesi mevcut
"ama" mantıki bağlantı kurmak için kullanılan kelimelerden biridir "ise" gibi, "ve", "veya", "değil" gibi...
*



Hiç yorum yok: