30 Aralık 2012 Pazar

o söylüyorsa doğrudur

elbette, tefekkür olmasaydı abes şeylere de inanma eğilimi gösterebilirdik. akıl, kendisinin inanıp inanmamakla ilgili doğrudan bir fonksiyonu olmasa da, inanılabilir olanla olmayan arasında bir eleme yaparak, akıl ötesi seçimin yolunu açıyor, dolaylı da olsa inanmaya yardımcı oluyor. diğer taraftan hz. peygamber'e türlü türlü iftira atabilmelerine, hatta öldürmeye teşebbüs edebilmelerine rağmen, yalancı diyememelerinin çok önemli olduğu kanaatindeyim. en kolay izah, en basit kaçıştır, birine "yalan söylüyorsun" demek, ama inanmamak için bin dereden su getirmelerine rağmen bunu söyleyemiyorlar. yalan söylemediğine kaniiz, çünki güveniyoruz, doğru söylediğini ispatlayamasak da kabul ediyoruz. halbuki mesela "deli" iddiası çok daha kolay çürütülebilir bir iddia, bir insanın deli olup olmadığı başkaları tarafından anlaşılabilir, çoğu zaman bırak 23 seneyi, 20 dakika konuşturmak yeter. buna rağmen iftiraların arasında en temelsiz olanlara sarılıyorlar, çünki yalan söyleyeceğini onlar da tasavvur edemiyorlar, belki de biri "yalan söylüyor" diye ortaya çıksaydı, esas ona deli muamelesi yapacaklardı. dolayısıyla, haberi getiren, elini vicdanına koyup insaf edebilen biri için, kendisine inanmaktan başka çare bırakmayacak derecede güvenilir biri. yalan söylemiyor, deli değil, sihirbaz değil, kahin değil, medyum değil, şaman değil, şair zaten değil, filozof filan da diyen olmuştur, ama o da değil. çağdaşları tarafından hiç zikredilmemiş olan yalancı isnadı dışındaki iftiralarda, gaybî bir taraf da görünmüyor, herhangi biri olmadığı aşikar. peki hiçbiri değilse, ne? nebi. gödel'in delili, okumadıysam da, bundan daha sağlam değildir herhalde. bu noktadan sonra başka nerede spekülasyon yapılabilir? habercinin doğru söylediği, ama haberi ona verenin doğru söylemediği iddia edilebilir. o durumda da, birincisi bilinenin ötesinde bir şeyler olduğunu kabul etmiş oluyor kişi, ikincisi yazabileceği muhtemel senaryoların herbiri fantastik hikayeler olacak, buna inanmayan, ona niye inansın? ezcümle, inanmaya niyeti olmayan illaki bir mazeret bulur, ama inanacak kişi için, bütün diğer deliller bir yana, haberi getirenin kimliği tek başına bile yeterli bir dayanak noktası. uzun lafın kısası, sadaka es-sıddîk: o söylediyse doğrudur.

Hiç yorum yok: