15 Nisan 2013 Pazartesi

Fennî Ahlâk


kaylule kıraathanesi, 06.07.2007
Yolda gidiyordum, bir annenin çocuğuyla konuşmasına kulak misafiri oldum. Anne çocuğuna "bayanlara ve yaşlılara yol vermenin centilmence ve herkesin hoşuna gidecek bir davranış olduğunu" anlatıyordu. Anne kültürel rölativist olmalıydı, yani ahlâk açısından iyi olanın kaynağını içinde yaşanan toplumun tasvibinde arıyor olsa gerekti. Büyüklerin çocuklarını kendi değer yargılarıyla şartlandırmalarının yanlışlığından dem vuran görüşleri hatırladım. Anne alenen ve resmen küçücük çocuğa kültürel rölativizm aşılıyordu. Demek ki İslamcı filan olsaydı, çocuğa neler neler aşılayacaktı...

Çocukları değer yargılarından arındırılmış deney tüplerinde büyütmek mümkün mü acaba? Karışık mevzu... Çocuğu böyle bir deneyde denek olarak kullanabilmemiz için -yaygın görüşe göre- önce rıza almamız gerekiyor. Çocuk rıza verecek kadar mümeyyiz olmayacağına göre rızanın ana babadan alınması gerek. İyi de zaten amacımız bu ikisini devre dışı bırakmak değil miydi, ne anladık bu işten? Tarzan'ın durumunu pek bilemiyorum, ama Movgli bile Balu ve Bağera tarafından "yetiştirilmişti." Belki de çözümü Hayy bin Yakzan'da aramalıyız...

Evrensel standart teşkil edecek, tam olarak tarafsız ve objektif bir ahlâk eğitimi soruna çözüm olabilir mi? Akılcı ve de bilimci bir tutum, bu alandaki keyfîliğe çare sunabilir mi? Madem çocukları vakum içinde büyütemiyoruz, doğru ve ortak kabul gören bir kültür vasatında üretelim. Ne var ki bilimsel bir ahlâk, bildiğim kadarıyla yok. Varsa bile, bu, bilimin sınırlarını bir dünya görüşü ve hayat tarzı teşkil edecek şekilde genişletmek anlamına geleceğinden, yine aynı noktaya varıyoruz. Bilimin kendisinin de bir takım önkabullerden, inançlardan hareket eden bir sistem olması bir yana, "salt bilimsel" verileri bir doktrine dönüştürecek farazî bir müdahale, mevcut doktrinlere bir yenisini eklemekten başka bir mânâ ifade etmeyecek. Üstelik ahlâk felsefesi üzerinde çalışan pek çok kişi "is" ile "ought" farkını* hatırlatarak, ahlâk hakkında ahkam kesmek isteyen sosyal bilimcilere ateş püskürüyorlar. Konu burada kördüğüm oluyor. Gerçekten de bilim olanı tasvir etmeye yarayan bir araç, olması gerekene dair söyleyecek bir sözü yok. "Yüz kişiye sorduk, doksan dokuz kişi bayanlara yol vermenin iyi bir davranış olduğunu söyledi" türü bir anket sizi niye bağlasın? Diğer taraftan kültürel rölativizmi kınarken, kendi kültürlerinden bir evrensel standart çıkarmaya çalışan analitik felsefecilere nazaran, sosyal bilimcilerin ayakları yere daha sıkı basıyor. Neticede herkesin bildiği yolu tutmasından, ehven-i şer kabîlinden uzlaşmalardan ve güçlü olanın dayatmasından kaçış yok gibi görünüyor.

Anne ve çocuk yol açtıkları felsefi problemlerden habersiz şekilde, "aşılamaya" devam ederek yürüyüp gittiler. Ben de bir yazı konusu yakalamanın keyfiyle, cigaramı tellendirerek** başka bir yöne doğru uzaklaştım.

* İngilizce'de is "-dır, -dir" ve ought "-meli, -malı" demeye geliyor, yani olması gerekeni, olandan türetemezmişiz. Bunu Hume diye biri söylemiş galiba.

** Sigara sağlığa zararlıdır, öksürtür. Fazla felsefe de hazımsızlık ve başağrısı problemlerine yol açabilir.

Hiç yorum yok: