3 Haziran 2013 Pazartesi

Hakkını Veremediğimiz Bir Kelime: Ama



Ne zaman görsem sinirlendiğim bir söz var: “ama’dan önceki her şey yalandır”. Hayır efendim, bilakis “ama” düşüncenin incelmeye, düşünmenin tefekküre dönmeye başladığı bir noktadır. “Ama” diyerek önce söylediğinizle sonra söyleyeceğiniz arasındaki zıtlığı vurgular ve böylece siyah ve beyazdan ibaret olmayan, pek çok tonun görülebildiği, girift meseleler sahasına adım atmış olursunuz. Zıt görünen düşünceler arasında mantıklı bağ kurmanın anahtarıdır “ama”.

Ters görünen düşüncelerin birinden diğerine geçmemizi sağlayan bir köprüye neden ihtiyacımız var? Çünki bu olmadan bir davanın bütün taraflarını dinleyip, haklarını veremeyiz. Her şeyi tek taraflı düşünmekten vazgeçmezsek, doğru söylemekle haklı olmak arasındaki farkı sık sık ıskalarız. Doğru şeyi savunmak yetmez, haklı olmak için; doğru sebep ve doğru usûl de buna eklenmeli. Bunun olmadığı yerde, “ama, fakat, lakin” gibi kelimelere çok iş düşmeye başlar. Karmaşık meseleleri kavrayabilmek için basit düşünmekten fazlasına ihtiyacımız var. Düşüncelerimiz de hadiseler kadar mürekkep değilse, ne olup biteni anlayabiliriz, ne muhatabımızın dilini çözebiliriz, ne kendi hareketlerimizin altında yatan saikleri inceleyerek bir murakabe ve nefis muhasebesi faaliyeti yürütebiliriz. Nalıncı keseri olmakla, yiğidi öldürsek bile hakkını vermenin arasındaki fark, “ama” gibi kelimelerden geçer.

Olayların patlak vermesine polisin, şiddet içeren bir faaliyeti olmayan eylemcilere aşırı şiddet uygulaması sebep oldu. Doğru, ama halkı sorumsuz bir şekilde sokağa çağıranlar da bunun üstüne tüy diktiler ve mesele kimin başlattığı, kimin ne kadar haklı olduğu meselesi olmaktan çıkana kadar da uğraştılar.

Park AVM’den hayırlıdır, ama her park ve her AVM bu kadar hadise olmuyor. Park AVM’den hayırlıdır, ama birçoğumuz parklardan çok AVM’lere gidiyoruz. Çevre ve şehir konusunda çok sıkıntılarımız var, ama konuları siyasi kamplaşmaların altında kalmaya mahkum ederek bunları aşamayız.

Başbakanın üslubu insanları geriyor. Ama halkın bir kısmını temsil etmek iddiasındaki kesimlerin tepkileri de halkın diğer bir kısmını geriyor. Hükumetin hatalı politikaları var, ama “aydınlar”, siyasetçiler ve onları izleyen bir kalabalık, bu politikalardan çok, başbakanın şahsını ve arkasındaki seçmeni hedef alıyor. Yanlış işler oluyor, ama insanlar olup bitene tenkit nazarıyla bakmaktan çok öfke ve nefretle yaklaşıyor. Muvafıklar saldırgan ve ayrıştırıcı bir dil kullanıyor, ama muhalifler de saldırgan ve ayrıştırıcı bir dil kullanıyor. Yasama ve yürütme erki toplumun çok-kültürlü yapısını sıklıkla göz ardı ediyor, ama buna karşı çıkan aydınlar kültür farklılığı ile alakalı meselelerin köküne inmekten ısrarla kaçınıyor. İktidar zaman zaman hayat tarzı dayatması iddialarına haklılık payı teşkil edecek beyanat ve icraatta bulunuyor, ama buna karşı çıkanlar da çok uzun zamandan beri ideolojik dayatmada bulunduklarını görmeye yanaşmıyor.

Mayıs ayının son günü, Taksim’de patlak veren hadiseleri kimse beklemiyordu, ama bu hadiselerin arkasındaki zemin çok uzun süredir gözümüzün önündeydi. Alıştığımız düşünce şeklini gözden geçirmezsek, daha çok şaşırmak ihtimali de önümüzde duruyor.

bkz: Gezi Chronicles 

1 yorum:

23 dedi ki...

Sanirim bu yazi olmasaydi, blogun kalanina bakmazdim. "Ama" sogukkanli ve iyi niyetli bir kelimedir.