31 Mayıs 2013 Cuma

başladığı gibi biten bir mayıs ayı

bu ay taksim'de başladı, taksim'de bitiyor. yine polis, eylem, çatışma... yine argümanlar havada uçuşuyor, kim hangi tarafta belli değil. bu sefer haklılık ibresi polisten değil, eylemcilerden yana duruyor gibiydi, fakat iki günde işin rengi değişti.

bir kısım vatandaş, uğradığı zulümden, ideolojik duruşu için haklılık payesi çıkarmaya çalışıyor. hayır, zulme uğramış olmanız, davanızın batıl olmadığını göstermez. bir kısım vatandaş da eylemcilerin niyetini sözkonusu ederek, uygulanan şiddeti mazur görüyor. hayır, davalarının batıl olması zulmü savunmayı gerektirmez.

işin ilginç tarafı, polisin devlet görevlisi gibi değil de, kavganın tarafı gibi davranması. bunun arkasındaki saikler nelerdir, polisi bu kadar sert davranmaya iten haletiruhiye nedir, tetkik edilmesi gerekiyor. bazıları "cyborg" sansa bile, polis de insan; polisi hiç duymuyoruz, derdi ne acep?

bu tartışmanın en mühim tarafı, kanaatimce, taraftarlık ve karşıtlık dinamiklerimizi gözden geçirme ihtiyacımızı hatırlatmış olması. neye hangi sebeple karşı çıkıyoruz, bir şeye karşı çıkan herkes aynı tarafta mıdır, pek düşünülmüyor. sizden çok farklı gerekçelerle, sizin de karşı çıktığınız şeylere karşı çıkanlar, büyük bir iyimserlikle desteklemeye kalksanız da, sizi yarı yolda bırakabiliyorlar. daha doğrusu, kendinizi bir yandan karşı olduğunuz şeyleri eleştirmeye çalışırken, bir taraftan da savunduğunuz şeylerin karşısında buluveriyorsunuz.

devlet eleştirilmez değil, devlet düşman da değil. devlete karşı çıkmakla, bir kurumun bir kararını eleştirmek aynı şey değil, bunların ikisini aynı gören iki cenah var ve ikisinden de uzak durmak gerekiyor. yazı tura mantığıyla düşünenlerden başkası için, taraf sayısı ikiden ibaret değil, birine karşıysak diğerinin yanında olmamız gibi bir mecburiyet yok. her fiilin saikleri ve neticeleri ayrı ayrı değerlendirilmeli. bir şeye doğru gerekçeyle karşı çıktığınız zaman haklı olursunuz, doğru şeye karşı olmanız, her şeyin yolunda olmasının garantisi değildir. otu savununca kökü de savunmuş oluyor musunuz, dikkat etmeniz gerekir.

solun hiçbir eylemi, önceden üzerinde mutabık kalınmış bir protokol olmadan desteklenemez. önce insanî (?) evrensel (?) ortak değerler için hareket ediyor ayağına yatıyorlar, üç vakte kalmadan bakıyorsunuz ki olay bambaşka ideolojik mecralara kaymış. hükumetin orantısız güç kullanması yanlış ve desteklenemez, parkı, ağacı bahane edip devlet düşmanlığı yapmak da yanlış ve desteklenemez. iki adım atmadan, "yeşilin", "ağacın", "parkın" arasından "kolektif", "işgal", "mülkiyet" sızmaya başlıyor, boş bulunup peşinize takılsam, iki gün sonra "faşist devlete direnen halk (!) kuvvetleri" hikayesinin ortasında kalmış olacağım, ne işim var yanınızda? sizinle helaya bile gidilmez. insanların sempati duyup, destekleme eğilimi gösterdikleri bir konuda bile iki günde herkesi aleyhinize çevirmeyi başardınız, komintern kalıntıları sizi...

bkz: Gezi Chronicles 

Hiç yorum yok: