Hava
kapalı ve sıcak. Birkaç iri damla düştü yakama, hepsi o. Bir yağmur yağaydı
keşke, leziz ve şirin; kül rengi sıkıntıyı, yağmur yeşili bir ferahlığa
çevireydi. Sararan, kızaran mesafenin içinde yeşilcecik bir temas, küçücük bir
teselli arıyor gönlüm. Bu yolun beni kaç asırlık bir ayrılığa bağladığını
bilmiyorum. Ardıma dönüp baksam, birkaç karaservi, bir incecik beyaz minare,
kıvrılıp giden bir toprak yol göreceğim sanki. Dudağımda bir ıslıkla yola
düştüğüm günden beri yapraklar kaç kere sararıp döküldü, kaç kere yeniden yeşil
çizgilerle belirdi dalların ucunda, kaç köyden ayrıldım arkama baka baka, kaç
şehirde yitirdim yolumu sayamam. Saysam da saymasam da hepsi bir zaten. Bütün
renkler döne döne birbirine karışıyor, akıp gidiyor.
Ümitsiz
olmak bize yakışmaz. Zaten ıslığım da “ümitsiz olma” diyor, “adımlamaya devam
et, bak daha neler var yolda. Geride zannettiklerin çıkıverir karşına. Yoldaki
her kavşak tanıdıktır aslında. Bilmediğin bir odanın penceresi, bildiğin bir
bahçeye açılır. Hiçbir şey uzakta değil, uzayıp kısalan mesafe yalnız senin
içinde.” Garip aynaların içinden geçiyor sanki yol: yaklaştıklarım uzaklaşıyor,
uzaklaştıklarım yakınlaşıyor.
Belki
de bir rüya bu, pınarın başında dalıp gitmişim suyun akışına, oluktan akan suya
vuran gün ışığında görmüşüm ne gördüysem. Suyun şırıltısıyla ayılacağım, buz
gibi suyla yüzümü yıkayacağım. Gök yine masmavi dönecek tepemde, beyaz
bulutların içinden beyaz kuşlar süzülüp gelecek. Gün ışığı ısıtacak
kemiklerimi, kalkıp eve gideceğim.
Uyusam,
dalıp gitsem tatlı bir uykunun kucağında, tatlı bir yağmur başlayacak
türküsüne. Sonra güneş açacak, aydınlık ve sıcak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder