24 Aralık 2014 Çarşamba

Delikanlı Muhafazakârın Nitelikli Hayat Problemi / tw+



[Televizyonda bir evlilik programına katılan muhafazakâr gencin, tanıştığı kızı “gerekli şekilde” gezdirememesi üzerine vaki olan, muhafazakâr erkeklerin “nitelikli zaman geçirmeyi bilmedikleri” veya “kızlarla zaman geçirmeyi bilmedikleri” şikâyetlerine dair]

Aferin delikanlıya harbi muhafazakârmış. Nitelik isteyen at pazarına gitsin. Nitelikten öleceğiz zaten bu gidişle. Müslümanın derdi de nitelikli yaşamak zaten... Gerçi harbi muhafazakârın evlenme programında ne işi var, değil mi? Bu soru kadük değil, muhafazakârlık kadük hale geldi.

Konuyu doğru tayin etmek lazım, konu bir kültür krizi konusu, farklı inançlara dayanan, farklı bir ahlâk anlayışı olan bir dünyanın hâkim hale gelmesiyle birlikte, insanların hayat tarzlarını da belirler hale gelmesi sözkonusu. Etki altında kalıyoruz, zihniyetimiz yavaş yavaş değişiyor, önceden yadırgadığımız pek çok şeyi kanıksamaya, benimsemeye başlıyoruz. Hayatımız değiştikçe inancımızın da değişmesi gibi bir tehlike karşısındayız. İnancınız hayat tarzınızı belirleyemiyorsa, hayat tarzınızın inancınızı etkilemesi ihtimali ortaya çakıyor. Batı dünyasının gündelik pratikleri çok farklı bir varlık telakkisine dayanıyor ve hedefleri dinimizin bize gösterdiği hedeflerden farklı, geleneksel değerlerimizin işaret ettiği değerlerden de farklı. Batılı hayat tarzı her alanı istila ettikçe, değerlerinize yer bulamamaya başlıyorsunuz. Bu istila boşluk bırakmıyor ve eskiden yaşadığınız gibi yaşama imkânınız kalmıyor. Eskiye dönmek mümkün değil, ama yeniye teslim olmak da yok oluşa giden bir yolun başlangıcını temsil ediyor. Kısacası bir açmaz karşısındayız: geleneksel formlar modern hayat içinde sürdürülemiyor, modern formlar ise bizi değerlerimizden uzaklaştırıyor. Bu tablonun mevzuumuza bakan yönü şu: geleneksel formlar içinde kız ve erkeğin birlikte zaman geçirmesi ile alakalı fazla kalıp yok. Mevcut gündelik hayat pratikleri ise ağırlıklı olarak modern hayatın ürünleri.

Konunun hayati bir ehemmiyet taşıması hem kadın-erkek ilişkileri gibi netameli bir bahse dâhil olmasından, hem de aile gibi cemiyetin temel taşı olan bir kurumla alakalı olmasından kaynaklanıyor. Geçmişte mesele olmayan şeyler bugün mesele haline geliyor, geçmişin ihtiyaçları için bulunmuş çözümler bugün işe yaramıyor, bugün mevcut hazır çözümler ise bambaşka bir dünyaya ait. Görücü usulüyle evlenmek –en azından bazı kesimlerde- giderek zorlaşıyor. İnsanlar eskiye göre birbirlerinden daha farklı, bir zamanlar karakterleri ne kadar farklı da olsa bile, herkes aşağı yukarı birbirine benziyordu; meselâ “farklı müzik zevkleri” diye bir konu yoktu, bugün rastgele seçeceğiniz birinin, uyuşabileceğiniz, anlaşabileceğiniz biri olup olmadığını, tanımadan kestirmek mümkün değil. Gelgelelim bu “problemin” bir çözümü de yok ortada, yeni insanlarla tanışmanın “yeni ama yerli” bir şekli de bulunmuyor. Diğer taraftan Batılı hayat giderek yayılırken, kendini muhafazakâr sayanlar arasında daha çok kişi bunu benimsemeye, tabii karşılamaya başlıyor. Böylece bahsi geçen meselenin bir çözüme kavuşturulması da giderek zorlaşıyor, Batılı gibi yaşamayı mesele görmeyen, hatta olumlu karşılayan, bir dava gibi savunup buna uymayanlardan hesap sormaya kalkan bir zihniyet konuya bir çare bulabilir mi? Belki de bir çare bulunsa, bunun karşısına dikilecekler… Bu durumda “bu neyin muhafazakârlığıdır” diye sormak gerekiyor.

Meselenin kızlar ve erkekler için ayrı yönleri sözkonusu edilebilir. “Kızlar şöyle, erkekler böyle” gibi genellemelerden de kaçınmakta fayda var, farklı tiplerde insanlar her iki cins arasında da olabilir. Ancak daha ziyade göze batan durum, kadınların modern hayata daha rahat ve hızlı adapte olmaları ve erkeklerin nisbeten “uyumsuz” kalmaları. Bunu söylerken, “fazla uyumlu” erkeklerin dikkat çekmiyor olmalarından kaynaklanabilecek bir hatalı veya yetersiz gözlem ihtimalini de göz ardı etmemek gerek, zira muhafazakâr erkeklerin çoğunun muhafazakâr oldukları, ortada başörtüsü gibi bir alamet olmadığı için, fark edilmiyor ve dolayısıyla örnek de teşkil etmemiş oluyorlar. Bu elbette bir anlamda vahametin katmerlisi, fark edilecek kadar bile bir vasfın ortada kalmadığı söylenebilir. İşbu dikkat etmek gereken noktaları bir tarafa bırakacak olursak, manzara begayet sosyalleşmiş muhafazakâr kızlarla, asosyal muhafazakâr erkekler arasındaki bir niza halini alıyor. Asosyallik, uyumsuzluk, farklı hayat tarzları arasında kalıp bocalamak çok da methedilecek vasıflar olmayabilir, ama yine de meselenin kültür krizi cihetini düşününce, metropole adapte olamamış bir iki genç problemin çok küçük bir kısmı. Hatta aksine durum kısmen olumlu bile sayılabilir, adapte olabilmek daha tehlikeli, uyumsuzluktan bir çözüm çıkma ihtimali olabilir ama kendini modernitenin akışına bırakmak çıkışı olmayan bir yol.

Pekeyi nedir bu kızçelerin derdi? Erkekler ilişkilerde beklenen rolleri oynayamıyor. Bu acaba erkeklerin beceriksizliğinden, özensizliğinden, odunluğundan mı kaynaklanıyor –en azından sadece bunlardan mı kaynaklanıyor- yoksa beklenen rollerde bir hata mı var, oyunun kendisi ve kızların beklentilerinde mi, bir hata var? Konudan bahsederken kullanılan kavramlara bakarak söyleyebiliriz ki, beklenti modern hayata, dolayısıyla Batı’ya uyum sağlayabilmekle alakalı. Peki muhafazakârlık deyince bunun tersi olması gerekmiyor muydu? Tesettür “kaçıp göçmenin değil, muaşeretin adâbı ve lâzımesi”, eyvallah; ama bu bağlamda sınırların doğru çekilmesi gerekiyor. Kızlı erkekli gruplar, gezip tozmalar, çıkmalar, belli bir sınıra kadar makul karşılanabilir, hatta bugün için olmaması mümkün değil ve hatta olmaması halinde beklemediğiniz problemlerle de karşılaşabilirsiniz. Ama diğer taraftan sınırlarınız, tarzınız, üslubunuz belli ve net değilse, herkes ne yapıyorsa aynısını yapıyorsanız, ecnebilerin sürüklendikleri noktalara sürüklenmek de beklenebilecek bir netice. Diğer taraftan kız-erkek ilişkileri dışında da, zaman geçirmek kavramı üzerinde düşünmek gerekiyor. Madem Müslüman bu dünyanın “üç günlük” bir dünya olduğunun farkındadır, hayat tarzı da bunu hedefleyen bir istikamette akmalıdır. Hiç olmazsa aksini savunmamalıdır. Güzel giyinmek, havalı cafélere gidip egzotik bir şeyler içmek, o sergi senin, bu konser benim dolaşarak ve daha bir takım aklımın ermediği şeyler yaparak hayatın tadını çıkarmak savunulması ve uymayanlara hesap sorulması gereken bir hedef olmamalıdır.

Aile kurmakla ‘quality lifestyle activities’i özdeşleştiriyorsanız muhafazakârlıktan bahsetmeyelim mümkünse. Dışarı aktivitesi, nitelikli "zaman geçirme" ve bunlarla ortak bir bağlamda ele alınan "kültürel aktivite", bunlar modern hayatın dayatmaları. "İyi yaşa, kendini gerçekleştir, imkanlarını kullan, dünyanın tadını çıkar, kaliteli bir ömür geçir", bu modernitenin burnumuza dayadığı bir hedef, "gerçek aşk" ve "doğru kişi" konseptleri gibi. Bunu bir dava haline getirmek ve uymayanı küçümsemek modern bakış açısı. Zaman geçirmek zaman geçirmektir, niteliklisi olmaz. Olsa ne olur, olmasa ne olur? Adam –mesela- at pazarında nargile tüttürmeyi bilse çocuğu da hayata daha mı güzel katacak? Bowlinge gitseler daha mı nitelikli yaşamış olacaklardı? Neye ne faydası olacaktı? Bizim köyün lafı bile -bu durumda- mantıklı oluyor: "aşa mı gatçeñ, mala mı yedirceñ?"

Çay ocağı ahalisi daha iyi Müslüman olabilir veya olmayabilir, konu bu değil. "Kıza kibar davran, gönlünü al vb" demekle "nitelikli zaman geçirmek" bambaşka şeyler; önem vermekle, itina göstermekle alakası yok bunun, çocukların nasıl kıvrandıklarını bilseydiniz böyle düşünmezdiniz, farklı bir kültür çevresiyle karşılaşınca bocalamak sözkonusu. Muhafazakâr delikanlılar, -sözüm meclisten dışarı- at pazarı tayfası hariç konunun dışında kalıyorlar çok zaman. Kızlar genellikle daha açık ve beklenti çıtaları da nisbeten yüksekte duruyor. Delikanlılar genellikle şoka giriyorlar karşılaşınca ya da mesela kıza gazel yazmaya çalışıyor ve "komik" oluyor. "Default" muhafazakar delikanlı bir kıza ancak evlenme niyetiyle yaklaşır. Bu da "tecrübe yetersizliği" demek. Yani kızlarla nasıl zaman geçirileceğinin bilinmemesi gayet normal. Bunu bu kadar dert etmek problemli bir tavır ve de "davamıza" ters bir durum. Eyvallah kız kısmı nazlatılmak ister, buna itiraza cesaret edebilecek bir er kişi de olmasa gerek, lakin iş bunu aşıyor. Farklı dünyalar var ortada ve en azından kimsenin sizin “nitelikli” dünyanızın kurallarına göre yaşamak gibi bir mecburiyeti yok. Ha, eğer muhatabınız sizin dünyanıza özenen biriyse, netice alırsınız –maalesef- endişe etmeyin, sabredin.

Önceki nesil farklı bir nesildi, had safhada uyumsuzluktan, had safhada uyuma hızlı bir geçiş yaptı. Uyumsuzluğumuzu dünyaya kafa tutmak sanıyorduk ve kültür konuları ile din konuları arasındaki alakanın farkında değildik. Filmlerde gördüğümüz hayat yavaş yavaş bizi sarmaya başladı, kendimizi kaptırdık ve ne olup bittiğini de fark etmedik. İdrak edemediğimiz kültür boşluğunu yabancı bir kültür doldurdu. Bir dönem aynı değerleri paylaştığımız insanlarla, karşı cinsten kişilerle nasıl bir araya geleceğimizi bilemiyorduk. Sonraki nesle ait olmakla birlikte, eski neslin alışkanlıklarını yansıtan, nadir bir vak’a misal gösterilebilir: başörtülü bir öğrencim bana sınıf temsilcisini şikâyete gelmişti, sınıf temsilcisi mescid ashabından bir delikanlı. Kıza gayet normal bir konuda bir şeyler söylemiş, 300 kişilik anfide. Kızın şikayeti: "benimle ne hakla muhatap olur!". O zaman bunlar nasıl evlenecek, nasıl hayat kuracaklar diye dertleniyordum. Bizim zamanımızdaki eli sopalı kızları mumla arıyoruz şimdi, savrulup gidenler oldu, öğrencilik günlerimizden çok sonra, öğrencilik zamanlarımızda kimseyi, hele de dindar erkekleri yanlarına yanaştırmayan “bacılarımızın” kel alaka insanlarla evlendiklerini duyduk. Mesele yedi yıldızlı otellerde “İslamî lüks” yaşayan yeşil sermayedarlardan, “Muslim Lifestyle” veya “Âlâ” gibi dergilerden ibaret değil, insanların gündelik, mütevazı hayatlarına kadar devam eden meseleler var ortada. Üstelik yanlış yapmak zaten sıkıntıyken, bir de yanlışı savunmak var; tamam metal de dinledik, AVM'ye de gidiyoruz da, “life quality” tribine bari girmesek… Arızalı bir nesiliz, bizden öncekiler bile cıvıttı, kendimizi toplamazsak bizden sonrakiler, Allah muhafaza... Filmlerde görüp yadırgadığımız, mânâ veremediğimiz şeyler birer ikişer hayatımıza giriyor, yarın on üç yaşındaki kızınız, bir delikanlının elinden tutup eve getirse ve “ben bununla çıkacağım” dese ne yapacaksınız? “Hiç olmazsa tanıştırma zahmetine girdi” diye teselli mi bulacaksınız, yoksa ellerinizi başınızın arasına alıp kara kara düşünecek misiniz?

Zaman değerlendirme kültürü, evlilik, kadın erkek ilişkileri, önemli ve zor konular, kolay çözümü maalesef yok. Modern alışkanlıkların "yeşil" versiyonlarını üretmek gibi aldatıcı bir "çözüm" uygulanıyor genelde. Ürettiğimiz çözümler hafızların mezuniyet “party”si verip Kur'an'ın ilk sayfalarından pasta yapması tadında ve çözümden çok meselenin bir parçasını teşkil ediyor. Konuyu bir şuur haline getirip gerçek çözümler aramak gerekiyor. İşin fıkhından başlayıp adım adım kültürel boyutunu inşa etmek gerekiyor, ama vaziyete bakılırsa bu konuda bir mutabakat da yok ortada. Muhafazakar gençler kızlarla zaman geçirmeyi bilmiyorlarmış (otuz sene önce olsa, bu takdir ifadesi olurdu, şimdi dert olmuş). Gizli nikâh kıyıp sıkılınca boşayan abilerinizden ders alaydınız ya, eşşek sıpaları (!). Muhafaza edecek pek ortak bir değerimiz kalmamış, herkes başka şeylerden şikâyet ediyor; n'ayrı dünyaların muhafazakârıyız galiba...

-------------------------------------------
Konuyla alakalı diğer yazılar:

Nüshası Bulunmayan Bir Eser


Din kültürsüzlüğü: kapalı bacılar ve türbansız kardeşler / tw


Bir Videonun Düşündürdükleri


tesettür


biner mi binmez mi?


Baş sıkıntısı


Abi O Bir Kubbe...

-------------------------------------------


20 Aralık 2014 Cumartesi

Ulusal çıkar veya çıkmaz / tw


şu ulusal çıkar kavramının türk devlet felsefesiyle n'alakası var, onu da bir ara incelemek lazım... hakim olmak mı, hâdim olmak mı?
ben kârıma bakarım kafası batılı ve seküler bir kafadır. bununla ülke belki "başarılı" olur, ama "türkiye" olmaktan çıkar, gavurumsu bş olur
öyle bir şey demedim :) ama fırsattan faydalanmakla fırsatçılık arasında fark var, o kelime olmamış :)
türkiye'nin dış politikası doğru mu yanlış mı onu bilecek kadar konuya hakim değilim, ama mantığı doğruydu
ayrıca her zaman hesap tutmayabilir, yola çıkarsınız yenmek kadar yenilmek de vardır; risk almadan anadolu'yu da alamazdık
doğru olanı yapmak gerektiğinde, hesap yapabilirsiniz, ama basit hesaplar yapamazsınız,
mesela hacizi göze almazsınız, ama yüklü bir fatura ödemeyi göze alabilirsiniz
ulusal çıkar bizim işimiz değil derken kastım şu: "bizim insanımız" 76 milyondan ibaret değil,
bizim hedefimiz para vb.den ibaret değil. devletin hedefi adaleti tesis etmek. bu adaletin ilgi alanı bütün dünya...
bu uğurda sonunda devleti de yıktıracak badirelere gözü kapalı dalmak doğru değil elbet, ama mesela bir anlaşma kaçacak,
bilmem kaç dolarlık ihale gidecek, çok masraf olacak vb sebeplerle duruştan taviz verilirse, devletin varlık sebebiyle çelişir
rasyonel bir politika yürütmek ayrı, bu politikanın temel hedefleri, ekseni belirlenirken ortaya konan vizyon ayrı
elbette :) taş atarsan kolun yorulur, icraat yapan herkesin hatası olur, oturduğu yerden eleştirmek çok kolay
taktik basit, her şeye itiraz et, hükumet haklı çıkarsa ıslık çal, haksız çıkarsa tepesine bin, yaygarayı bas :)
türkiye'nin eli zayıf, ittifaksız iş yapmak mümkün değil, ittifakla da nereye kadar... hesaplar değişiyor, manzara ters dönüyor
konjonktürden faydalanıp açılıma giriştiler, denizin ortasında yelken ters döndü. ya hiç yola çıkmayacaksın ya katlanacaksın
rüzgara güvenemezsin, ama garantici olmak için yerinden kımıldamaman lazım. hesap tutmadı, özeleştiri şart elbette;
ama bütün bütün zararda olmadığımızı düşünüyorum, en azından hadiseleri başka gözle de görebilmeye başladık...
sorunun liyakatsizlik olduğunu düşünmüyorum, daha büyük ölçekli bir şey, orada kim olsa netice değişmeyecketi tahminim
evet, bizde eleştiri genelde kasıtlı yapıldığından olumlusunu ayıramıyor kimse
açılım derken kürt açılımdan bahsetmiyordum, dış politikada hamle vaziyeti almaktan bahsediyorum
açılım hükumetin en net yanlışı, savunacak bir şey yok, reformların hepsini eleştirenleri haklı bulmuyorum, lakin
lakin terör örgütünün muhatap alınması ve sözkonusu olmayacak meselelerin gündeme getirilmesi ciddi hata
kırmızı çizgileri değiştirmeyecek olsan bile değişebileceği beklentisini yükseltiyorsun iş ilerledikçe, vahim
ne verilecekse örgütü muhatap almadan verilmeli elbette. bunun dışında verilmesi gereken var, verilmemesi gereken var...
anayasal statünün özerklikten çok farkı yok, mantık aynı...
bin yıldır bu ülkede bütün müslümanlar tek bir çeşit vatandaştır. bunu değiştireceksen her etnisiteye ayrı ayrı haklar vermelisn
türklerin bir statüsü yok, ama varmış gibi davranıp başkalarına statü icat edilmeye çalışılıyor, üstelik herkese bile değil
"balkanlardan boşnaklardan gelenler" gelmesin diye bas bas bağırıyor adamlar
farklı vatandaşlık tipleri tanımlarsan husumeti körüklersin, işleri karmakarışık edersin. anayasada "türk" yok, niye kürt olsun?
kürt olacaksa türk de olsun, zaza da olsun, boşnak arnavut çerkez vs vs vs hepsi olsun, niye sadece kürt? silaha ödül?
kafa karışıklığının sebebi türk kelimesinin iki ayrı anlamda kullanılması, ama anayasanın mantığındaki türk, türk değil,
anayasanın mantığındaki türk kelimesi osmanlı kelimesi ile eşanlamlı. osmanlı dememek için türk diyor adamlar
anayasadaki tek çeşit vatandaşlık oğuz aslından gelenleri esas alıp ötekileri yok saymıyor, herkes için, bütün müslümanlar için
türklerin hakim unsur olması diye bir şey yok, türkler kurucu unsur, ama bunun türklere bir getirisi yok, sadece hasbelkader,
ülkenin adı türkiye ve resmi dil türkçe. bu kadar. çerçeve bu. istiklal harbindeki beyanatlar vb de hep bu yönde mesela
misal mübadelede ortodoks türkler gönderildi, müslüman rumlar bırakıldı. lozandaki vatandaşlık tanımı da müslümanlık üzerinden
mış gibi yapmak falan yok, sadece kafa karıştıran bir terim sorunu var. türk geçen her yere osmanlı yazsak herkes rahatlayacak
hukuki-siyasi sistemde türklerin ayrı bir yeri yok, bir statüsü yok, hiçbir şeyi yok ki, başkasına ne vereceksin?
eğer bir etnik kökene sahip olmak siyasi hukuki alanda ifadesi gereken haklar getiriyorsa, elvan abeylegese için bile bir tanım.
birine ver diğerine verme, var mı öyle bir şey. o zaman çıkacak nizayı husumeti hesap edebiliyor musun?
kürt mahkum kürtçe savunma hakkı isteyecek mesela, avukat zazaca savunma yapmak isteyecek, hakim arnavutça...
tek tek 72,5 vatandaş türünün haklarını birbirine denk olmasını gözeterek belirlemeye çalışacaksın yine de memnun olmayacakkimse
kültürel haklarını verirsin herkesin, ama kültürel konuları siyasi-hukuki sistem için temel haline getirmezsin
mahkum türkçe bilmiyorsa tercüman temin eder savunma vermesini sağlarsın, kürtçeyi ikinci bir resmi dil haline getirmen gerekmez
niye o adam kamu alanında kendi dilini kullanamasın ki? :) hadi onu vermedik diyelim, en azından arnavutça, adigece vb savunma
her mahkemede her dilden tercüman mı bulunduracaksın? adam türkçe bildiği halde inadından arnavutça savunmak isterse?
adamların herhangi bir dilde savunma yapabilmesi başka bir şey, bu dilin resmi dil sayılması başka bir şey
kürtçeyi ikinci resmi dil haline getirirsen mahkemeyi kürtçe yürütmeyi de istememeleri için bir sebep kalıyor mu?
kimsenin kürtçe savunma vermesine karşı değilim, ama bunu bir resmi dil statüsü üstünden yapılması yanlış
türkçe bu ülkede ortak dil, defacto durum bu, türklerin ekstra bir hakka sahip olması manasına gelmiyor
tamam işte kültürel haklarını ver, anayasal statüyü karıştırma. anayasal statünün boyutları senin dediğinden fazla
yahu dil bilmeyene başka dilde hizmet sağlamakla, ikinci resmi dilin ne alakası var?
iki ayrı vatandaşlık türü tanımladığın anda yapısal olarak özerkliği vermiş oluyorsun zaten,

dilin kullanılmasını kısıtlamak başka bir şey, kullanımını resmi dil şeklinde kurgulamak başka bir şey.

R4bi4 / tw


have u ever heard about somewhere called #egypt? @washingtonpost @guardian @Reuters @BBCWorld
u think 'some dogs bite some men, so that's no news'? @washingtonpost @guardian @Reuters @BBCWorld
if u don't have reporters except 3 monkeys, ask help from @anadoluajansi... @washingtonpost @guardian @Reuters @BBCWorld
anyway u don't need reporters, just read d tags... #StopMassacreInEgypt #MısırdaKatliamDursun @washingtonpost @guardian @Reuters @BBCWorld
people r being killed by army just now! #StopMassacreInEgypt @AJWasahi @The_Japan_News @japantimes @AP
people r being killed by army just now! #StopMassacreInEgypt @NewYorker @JapanNewsDaily @Newsweek @HuffingtonPost @CNN
people r being killed by army just now! #StopMassacreInEgypt @ABC @NBCNews @CBSNews @BreakingNews @FoxNews
people r being killed by army just now! #StopMassacreInEgypt @YahooNews @abcnews @gmanews @TelegraphNews
people r being killed by army just now! #StopMassacreInEgypt @BILD_News @thetimes @WashTimes @nhk_news @bna_en @WSJworld
let the people know #StopMassacreInEgypt @washingtonpost @nytimesworld @guardian @thetimes @Reuters @AP #StopMassacreInEgypt
let the people know #StopMassacreInEgypt @BBCWorld @CNN @ABC @NBCNews @CBSNews @AJWasahi #StopMassacreInEgypt
let the people know #StopMassacreInEgypt @The_Japan_News @japantimes @JapanNewsDaily @Newsweek @TIME #StopMassacreInEgypt
müslümanlar zulme karşı tek yumruk! muslims unite against the 'zulm' #SaveEgypt
kanımız aksa da zafer islam'ın! even if our blood gets spilled, islam will be victorious! inşaallah... #SaveEgypt
وَلاَ تَقُولُواْ لِمَنْ يُقْتَلُ فِي سَبيلِ اللّهِ #SaveEgypt
وَلَا تَحْسَبَنَّ الَّذ۪ينَ قُتِلُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ اَمْوَاتاًۜ بَلْ اَحْيَٓاءٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ يُرْزَقُونَۙ #SaveEgypt
ppl r dying, not new thng in history, so no news? #WhereAreYouCNN #SaveEgypt @washingtonpost @nytimesworld @guardian @thetimes @Reuters @AP
ppl r dying, not new thng in history, so no news? #WhereAreYouCNN #SaveEgypt @BBCWorld @CNN @ABC @NBCNews @CBSNews @AJWasahi
ppl r dying, not new thng in history, so no news? #WhereAreYouCNN #SaveEgypt @The_Japan_News @japantimes @JapanNewsDaily @Newsweek @TIME
ooops, i suppose i found some cnn reporters... #WhereAreYouCNN #SaveEgypt @CNN pic.twitter.com/girTGPbuvS

zulm is everywhere... http://www.sozluk.net/index.php?word=zul%C3%BCm #WhereAreYouCNN #SaveEgypt - #syria #arakan #patani #palestine #easternturkistan
allah kerim allah kadir allah aziz allah celil allah kahhar #MısırdaKatliamDursun #WhereAreYouCNN #SaveEgypt #StopMassacreinEgypt
allah rahman allah rahim, allah bizimle...(allah with us-allahu meana) #MısırdaKatliamDursun #WhereAreYouCNN #SaveEgypt #StopMassacreinEgypt
es-selamu aleykum ahi, es-selamu aleykum ve rahmetullahi ve berakatuh #MısırdaKatliamDursun #WhereAreYouCNN #SaveEgypt #StopMassacreinEgypt
*
"çArşı Mısır Katliamına Karşı" diyorlar da, mısır çarşısı da çarşı'ya karşıymış, ne olacak şimdi?



Nergenekon Contası / tw


allah'ın adeti bir şeyi yükseltirse tekrar alçaltır, dün tepemize çıkanlar bugün yerde; bugün tepede olanlar da ibret alsın bu işten...
*
böl yönet politikası "cunta bize zulmetti, ama olsun, bizi onlardan koruyor" içimizde yaşıyor... bkz: stockholm
bir de varoluşsal bakımdan cuntanın tarafında olanlar var tabii, onlar ayrı
devletle sistemi, orduyla cuntayı birbirinden ayıramadığınız sürece bu kör dövüşü sürecek; sizi birbirinize boğazlatacak birileri çıkacak...
bu kadar karikatürvari düşünmeyin. bir tarafı iyi diğer tarafı kötü kodlayıp kimini oraya kimini buraya atmakla bitmez bu hikaye
hükumet devlet düşmanlarının yanında o zaman paşalar devlet dostu diye bir şey yok, hükumet kürtlerin yanında o zaman askerler hain de yok
hükumetin iyi icraatı da vardır, kötü de. ordu iyidir, ama askerlerden bazısı suç işlemiş olabilir. devlet iyidir, memurlar suç işleyebilir
hükumetin açılım politikasını yanlış bulabilirsiniz, buradan "hükumet yanlıştır", o halde hükumete karşı olan her şey doğrudur sonucu çıkmaz
rejimi savunuyor olabilirsiniz, ama rejim adına işlenen suçları da mı savunuyorsunuz? iyi düşünün. aynı mantık sizi de vurur bir gün...
hele milliyetçi geçinenler? kardeşim senin ne işin var cuntayla, darbeciyle, rejimin adamıyla, kemalistle, dinsiz imansızla? ÇÜŞ! o kadar!..
ha, yargıda teknik hata vardır deyin, usulde hata vardır deyin, araya kaynatılanlar olmuş deyin, bunlar başka şeyler...
"kategorik olarak" davaya karşı çıkanlar ya sağlam gafil veya hainin önde gideni. kimse zulmün tarafında durmasın...
haa, havai fişek atanlar; dinin nezaket, nezafet, üslup, adap gibi kısımlarından nasipsiz olduğunuzu biliyoruz zaten, devam edin...
örgüt hayali, darbeleri rüyamızda gördük, milleti ezenler masaldı, islamcılar itilafçı. peki.
islamcılar içinde itilafçı bir damar varsa, bundan islamcılar itilafçı sonucunu çıkaralım; o zaman da türkçüler ittihatçı olmalı demek ki...
bu hükumet mekke müşriklerini mahkemeye verse ebu cehil'i savunacak adamlar var ya, insaf.
mahkemeyi, delili, örgütü bilmem kardeşim, kemal alemdaroğlu'nun suç işlediğini gözümle gördüm, ceza haktır. maval okumayın...
odatv'cilerle stv'ciler birbirini götürse de rahatlasak
*
çarpıtma. ortada bir suç var diyorum. hukuki detayları bilmesem de suçun işlendiğinden haberdarım,
suçlar işlenirken herkes gördü, ama ceza kesilince birileri kıvırıyor... kaç arabada bomba patladı? kaç kişi ordudan atıldı?
sayfalarca yazarız da, mağdur edebiyatı oluyor sonra; gerek yok. bu kadar sene milletin tepesine teyzemin oğlu mu bindi?
ergenekon olmasa da olur demedim. incelemediğim için hukuki kısımlar hakkında fikir beyan etmiyorum,
bir örgüt olmadan bu kadar işin yapılmış olması mümkün değil kanaatim örgütün var olduğu. ama bunu bilmesek bile bildiğimiz var
bunlar "kötü" gebersin demedim. suçun işlendiğini biliyorum, ceza alması da doğru dedim.
kemal alemdaroğluna iftira edilmediğine şahitim.
hala aynı şeyi söylüyorsun. suç var mı? var. ceza hak mı? hak. gerisini tartışmıyorum.
niye tartışmıyorum, konuyu incelemediğim için. önemsiz diye değil. başka türlü düşündüğümden değil. sadece bilmiyorum. uzatma
orasını hukuk bilgisi olanlar tartışsın, benim alanım ve bilgi sahibi olduğum bir konu değil.
*
bilmiyorum, belki siz de, can dündar gibi, ergenekon deyince altından "dincilerin, ülkücülerin" çıkacağını bekliyordunuz, ondan mahzunsusuz
davayı teknik sebeplerle eleştirmek başka, "dinciler vatanseverleri eziyo" kafasıyla kategorik olarak karşı çıkmak başka, anlatamadık...
suçun işlendiğini biliyorum. belki "adil" yargılansalardı delil yetersizliğinden beraat edeceklerdi. bunu söyleyemem, bilgim yeterli değil
hayali bir suça ceza uydurulmadığını adım gibi biliyorum. arada suçsuzlar var mı yok mu bilmiyorum, ama bunu söylemek başka "hayal" bambaşka
şunu da söyleyelim, "suç" durumdan vazife çıkarıp sempatizanlıktan militanlığa tuzlukla koşmak olsaydı, cezaevleri yetmezdi hepsine
davayı teknik yönden eleştirmekle bundan ideolojik bir söylem çıkarmak arasında çok fark var
beni usulsüz mülakattan geçiren adamı aklıyorsun, arkamdan eşi başörtülü mü diye tahkik edeni aklıyorsun,
ilahiyat mezunu diye kampanya açılıp hakkı yenen adamı dışlayanları aklıyorsun "tarikatçı" gazına gelip hakkımda soruşturma açanı aklıyorsun
namaz kılanları ordudan atanları aklıyorsun, bir sürü suikastı aklıyorsun, kızları okul kapısından kovanları aklıyorsun, iyi düşün
davayı eleştirmek başka, bunlar dinci, bunların mahkemesi böyle ole kafasıyla bodoslama girmek bambaşka, allah akıl fikir versin...
mahkeme süresince yanlışlar yapıldığını söyleyen ciddiye alınabilir, tamamen temelsiz ve hayali olduğunu söyleyen değil...
mahkemenin uluslararası hadiselerle alakası kurulabilir, o takdirde çıkacak sonuç şudur: birileri ihaleyi ondan aldı, buna verdi...
yeni taşeronlara karşı eski taşeronların avukatlığını yapmak hakkaniyetli bir tavır değil
hükumetin elini güçlendiren, tereddütsüz imralı sürecine yönelten halk desteği ve artan oy oranlarıdır
muhalefet seçmene biraz olsun güven verebilseydi, bu iş buraya gelmezdi; olayı "uluslararası" referansla okuyacak olursak >
çıkacak sonuç şudur: cansiperane avukatlık yapan silivri goygoycuları da bop'da görevlidir...
hükumeti, seçmenini, darbecilere yönelik mahkeme sürecini cumhuriyet karşıtlığı, karşı devrimcilik, dincilik gibi yaftalarla mahkum edenler,
hükumetin etrafında insanların daha da çoğalmasına, yoğunlaşmasına, kemikleşmesine yol açıyor
kimseye öcü göstermeye gerek yok, millet görüyor zaten öcüyü.
teamüle uygun olduğu halde takoz konan cumhurbaşkanlığı seçimi mi hayal?
anayasa mahkemesinin yetkisini aşarak usulden inceleyebileceği bir şeyi esastan bozması mı hayal?
dahiyane hukuk süreçleriyle iktidar partisinin kapatılmasına teşebbüs edilmesi mi hayal?
bütün bu işler kendi kendine mi oldu? iyi saatte olsunlar mı yaptı? yoksa zaten tanıdığımız, bildiğimiz öcüler mi?
böyle bir "yapılanmanın" varlığını 28 şubatta görmüyor muyduk? bunlar 2002'ye gelene kadar buharlaşmış mıydı?
"biz istemeden bir şey olmaz, bis asılız" diyenler ne kastediyordu?
birileri işi sulandırmıştır belki, araya orada olmaması gereken kişiler kaynatılmıştır, orada olması gerekenlerin çoğu atlanmıştır;
belki esas sorumlular birilerini kullanıp gözden çıkarmıştır, şimdi başkalarını kullanıyorlardır...
delilleri varsa bunların hepsi düşünülebilir, tartışılabilir, değerlendirilebilir; ama olup biten her şey hayal demeyin, çok komik...
*
:) spekülasyon yapıyorum, ihtimaller... ayrıca olabilir de, iyi polis kötü polis... zor mudur, ulusalcılara bopçu karıştırmak?
hükumeti ve ilişkili süreçleri "komplo" kafasıyla değerlendirmek mümkün, ama aynı kafayla muhalefet çok daha komplo...
kulağını, hortumunu, dişlerini görüyorum; sen istediğin kadar fil ispatlanamadı de...
*
güldürme beni, kazandibi diye bir oyun var, hiç duydun mu? şıracı bozacıya mı açık verecek?
sistemi bir defa kurdunuz mu, arıza çıkaranı şarka sürmek kafasına bir kurşun sıkmak trafik kazasında telef etmek çocuk oyuncağı
senin hesabınla bu ülkede hiç darbe yaşanmamış olması gerekiyor, bir sürü şeyin hiç yaşanmamış olması gerekiyor...
bu kadar olay kendi kendine mi oluyor?
kendi kendine organize oluyorlar? peki örgüt gerçekten yok diyelim, bu suçluları masum mu kılar? işlenen suçlar gerçek değil mi?
o zaman açıklaman delil yetersizliği olur, her şey hayal değil. şu güzel ortamı dinci itilafçılar bozdu, hiç değil.
hayal diyorsun? itilafçılar komplo kurdu diyorsun? örgüt "yok" diyemezsin, ispatlayamıyoruz dersin
delil yetersiz deyin canımı yeyin arkadaş, hayal demeyin, itilafçı komplosu demeyin
balbay mı hayal, alemdaroğlu mu, perinçek mi? danıştay mı? anayasa mahkemesi mi? nasıl bir matriksmiş bu ya?
bu durumda da dava temelsiz, hayali diyemezsin, saptırıldı diyebilirsin
buna mahkeme yok diyebilir, duvarda bir yazı varsa, bunu biri yazmıştır sonucunu çıkarabilirim herhalde?
her şey hayal demek başka, hukuki süreç usulsüz demek başka
gerçeği ispatlayamadılar, kılıfına uydurdular, ama suyunu çıkardılar demek başka; her şey hayal demek başka
tamam arkadaş, pes. kemal alemdaroğluyla aynı masanın etrafında oturmadım ben, kuzenim rüya görmüş, itiraf ediyorum.
padişahım, atınız öylece yatıyor, nefes almıyor, yem yemiyor, buz gibi, kaskatı; ama endişe etmeyin henüz ispatlanmış bir şey yok...

at ölmemiş olabilir, öldüyse de örgüt öldürmemiştir, itilafçı dinci komplosu her şey, hayal mahsulü, yarın atınıza binebilirsiniz...

Melmeketin ahval-i siyasiyesine dair / tw


takip edemedim, tmmob partisini hangi gerekçeyle kapatmışlar? gerekçe "teknik" değil de siyasi ise tmmob ile aynı kulvarda yarışmışlar demek
ttb partisini de kapatacaklar mı? bence kapatmasınlar, mevzuat düzenlemesiyle meslek odalığından çıkarıp siyasi partiye dönüştürsünler
*
milletin vekilleri dayaklık da, asılları da az değil, silah zoruyla mı seçiyoruz bunları? hal-i pürmelalimizin vitrini...
*
seyit ali parkı forumu notları: ilçe dışından gelenler vardı, tuhaf tuhaf baktılar. iki çay içtim. fotoğraf çektim. olaysız dağıldım.
bildiğim kadarıyla antik yunandaki doğrudan demokrasiye sadece vatandaşlar katılıyordu, herkes değil...
arkadaşlar da böyle bir model üstünde çalışıyorlar anladığım kadar. çobanın oy vermesini engelleyemiyorsan forum da mı yapamıyorsun...
uyu güzel ülkem, parkokrasi geliyor...
*
galiba dün "x yapanlar bugün y yapıyor" dilinden "dün x yapılıyordu bugün y yapılıyor" diline geçsek, anlaşılabilirliğimiz artacak gibi...
*
ontolojik kriz kendi tavırlarından kaynaklanıyor, batıcı olsun, doğulu olsun mantığıyla nereye kadar?
sosyalizm eskisi kadar 'trendy' değil, faşizmi tercih etmelerine konjonktür izin vermez, marjinal olarak kalırlar
'sol' için krizden tek çıkış yolu bir an önce liberalizmi anlamaya başlamaya çalışma ihtimali üzerinde düşünmeye niyetlenmek
*
kim kime küfretti, kimler kavga etti, kime çaktılar ne oldu bitti ne biçim taymlayn la bu, yalan rüzgarının bile bi konusu vardı iyi kötü
ben söyliyim size, türkiye'de darbe oldu, aklıselim gelecek derken, aklı külliyen devirdiler. matrixokrasi geldi, uyu güzel halkım...
güzel sandık = açık oy, gizli sayım; sen hâlâ anlamadın mı? bkz: 1912, bkz: 1946
*
allah aşkına magazin siyasi konuları tenkid için bile gündeminize taşımayın, yayılmasın, gördüğünüz yerde kanalı değiştirin...
hüseyin çelik'in bahçeli hakkındaki beyanatı edeb hududunun aşılmasından daha ciddi bir arızaya işaret ediyor, uygun terim aklıma gelmedi...
başbakan hakkında irrasyonel bir hassasiyetle tenkidi hakaret olarak algılamak; farz edilen hakaret dozunu misli misli zamlı iade
kuluçkaya oturuyorsun vb. doğru laflar değil bunlar. bahçeli de söylüyorsa aynı hüküm onun için de geçerli
zaten tepki üslubuna, muhtevaya değil. hain demek de yanlış, bu ağır bir suçlama, somut delil ister, tabloya bakıp yorum çıkarılmaz
şeytanlar bağlı, ey oruç bağla bizi: ... arası ...na pala kuluçka şerefsiz olaylar olaylar siyasete gel vatandaş
melmekette balata mafiş...
*
bağzı çok bilmişlerin konuları ele alma tarzı, düşündürmeden çok şartlandırma esasına dayanıyor.
milyon defa sepeti unutmayacağız, zurnaya karşıyız deseniz, bunlar için de ayaklanacak birilerini bulabilirsiniz...
*
her şeyin rengi hızla değişiyordu, hangisi beyazdı bilemediler...
ya tahammül ya sefer, huzursuz bacak, kapalı erkek koğuşunda betona kafa atarken tespite alınıp 2-1 yapılan adamın yılan hikayesi...
*
ama onlar d. türkistan'a destek olmuyor diyen takoz kardeşim, sen mısır'a destek ol da, örnek ol madem. ki oluyorlar, seninkinden fazla...
*
bu görüşte gerçek payı var, sosyolojik tabanı olmadan büyük çaplı hareket başlatılamaz; komplo potansiyeli açığa çıkarır
yazıya tekrar baktım, bence "komplo yok" demiyor, komploya karşı komplo teorisinden çok sosyoloji işe yarar diyor gibi...
konu şu: hükumet komplo söylemiyle gaz oluşturmanın dışında, sosyolojiye yönelik tedbir de alıyor mu, alacak mı?
yoksa gerilimi seçim enerjisi üretmek için körükleyecek mi?
*
dalga geçmiyorum, fatih camiini bile engelli erişimi açısından uygun mu diye denetleyip ceza keserlerse şaşırmayın...
batının en hızlı kanun çıkaran hükumeti hiç duymadığınız, ne olduğunu anlamadığınız bir kavramı iki hafta içinde burnunuza dayayabilir...
*
yabancı gazetelere bakınca bizim memleketin gündemine gündem demiyorsunuz, düşün bir de hızına yetişemiyoruz, pes ettim... #direnmazharosman
*
bu suriyedeki, ıraktaki "bağzı" adamlara da türk densin veya bize de türkmen densin, yeter artık ya!
*
her yer silivri, her yer taarruz; gezi'den sap, silivri'ye varmadan üçüncü sol; taarruz geyik kebapçısı.
*
son dakika haberi, türk kültüründe çay bardağı teorisi, hemen şimdi kurdum, dakka oldu olmadı, taze taze, az sonra...
şimdi çayı karıştırıyorsun ya hacı, ya saat yönünde veya ters yönde mecbur. karıştır karıştır, oluyor sana ahenkli küçük bir girdapçık...
pat diye ters yönde karıştırmaya başlarsan ne olur? bir karmaşa, bir kaos... ta ki çay yeni yöne alışana kadar...

peki birileri bir yönde birileri diğer yönde karıştırıyorsa aynı çayı? ona da türkiye denir.