[Televizyonda
bir evlilik programına katılan muhafazakâr gencin, tanıştığı kızı “gerekli
şekilde” gezdirememesi üzerine vaki olan, muhafazakâr erkeklerin “nitelikli
zaman geçirmeyi bilmedikleri” veya “kızlarla zaman geçirmeyi bilmedikleri” şikâyetlerine
dair]
Aferin
delikanlıya harbi muhafazakârmış. Nitelik isteyen at pazarına gitsin. Nitelikten
öleceğiz zaten bu gidişle. Müslümanın derdi de nitelikli yaşamak zaten... Gerçi
harbi muhafazakârın evlenme programında ne işi var, değil mi? Bu soru kadük
değil, muhafazakârlık kadük hale geldi.
Konuyu
doğru tayin etmek lazım, konu bir kültür krizi konusu, farklı inançlara
dayanan, farklı bir ahlâk anlayışı olan bir dünyanın hâkim hale gelmesiyle
birlikte, insanların hayat tarzlarını da belirler hale gelmesi sözkonusu. Etki altında
kalıyoruz, zihniyetimiz yavaş yavaş değişiyor, önceden yadırgadığımız pek çok
şeyi kanıksamaya, benimsemeye başlıyoruz. Hayatımız değiştikçe inancımızın da
değişmesi gibi bir tehlike karşısındayız. İnancınız hayat tarzınızı
belirleyemiyorsa, hayat tarzınızın inancınızı etkilemesi ihtimali ortaya
çakıyor. Batı dünyasının gündelik pratikleri çok farklı bir varlık telakkisine
dayanıyor ve hedefleri dinimizin bize gösterdiği hedeflerden farklı, geleneksel
değerlerimizin işaret ettiği değerlerden de farklı. Batılı hayat tarzı her
alanı istila ettikçe, değerlerinize yer bulamamaya başlıyorsunuz. Bu istila
boşluk bırakmıyor ve eskiden yaşadığınız gibi yaşama imkânınız kalmıyor. Eskiye
dönmek mümkün değil, ama yeniye teslim olmak da yok oluşa giden bir yolun
başlangıcını temsil ediyor. Kısacası bir açmaz karşısındayız: geleneksel
formlar modern hayat içinde sürdürülemiyor, modern formlar ise bizi
değerlerimizden uzaklaştırıyor. Bu tablonun mevzuumuza bakan yönü şu: geleneksel
formlar içinde kız ve erkeğin birlikte zaman geçirmesi ile alakalı fazla kalıp
yok. Mevcut gündelik hayat pratikleri ise ağırlıklı olarak modern hayatın
ürünleri.
Konunun
hayati bir ehemmiyet taşıması hem kadın-erkek ilişkileri gibi netameli bir
bahse dâhil olmasından, hem de aile gibi cemiyetin temel taşı olan bir kurumla
alakalı olmasından kaynaklanıyor. Geçmişte mesele olmayan şeyler bugün mesele
haline geliyor, geçmişin ihtiyaçları için bulunmuş çözümler bugün işe
yaramıyor, bugün mevcut hazır çözümler ise bambaşka bir dünyaya ait. Görücü usulüyle
evlenmek –en azından bazı kesimlerde- giderek zorlaşıyor. İnsanlar eskiye göre
birbirlerinden daha farklı, bir zamanlar karakterleri ne kadar farklı da olsa
bile, herkes aşağı yukarı birbirine benziyordu; meselâ “farklı müzik zevkleri”
diye bir konu yoktu, bugün rastgele seçeceğiniz birinin, uyuşabileceğiniz,
anlaşabileceğiniz biri olup olmadığını, tanımadan kestirmek mümkün değil. Gelgelelim
bu “problemin” bir çözümü de yok ortada, yeni insanlarla tanışmanın “yeni ama
yerli” bir şekli de bulunmuyor. Diğer taraftan Batılı hayat giderek yayılırken,
kendini muhafazakâr sayanlar arasında daha çok kişi bunu benimsemeye, tabii
karşılamaya başlıyor. Böylece bahsi geçen meselenin bir çözüme kavuşturulması
da giderek zorlaşıyor, Batılı gibi yaşamayı mesele görmeyen, hatta olumlu
karşılayan, bir dava gibi savunup buna uymayanlardan hesap sormaya kalkan bir
zihniyet konuya bir çare bulabilir mi? Belki de bir çare bulunsa, bunun
karşısına dikilecekler… Bu durumda “bu neyin muhafazakârlığıdır” diye sormak
gerekiyor.
Meselenin
kızlar ve erkekler için ayrı yönleri sözkonusu edilebilir. “Kızlar şöyle,
erkekler böyle” gibi genellemelerden de kaçınmakta fayda var, farklı tiplerde
insanlar her iki cins arasında da olabilir. Ancak daha ziyade göze batan durum,
kadınların modern hayata daha rahat ve hızlı adapte olmaları ve erkeklerin
nisbeten “uyumsuz” kalmaları. Bunu söylerken, “fazla uyumlu” erkeklerin dikkat
çekmiyor olmalarından kaynaklanabilecek bir hatalı veya yetersiz gözlem
ihtimalini de göz ardı etmemek gerek, zira muhafazakâr erkeklerin çoğunun
muhafazakâr oldukları, ortada başörtüsü gibi bir alamet olmadığı için, fark
edilmiyor ve dolayısıyla örnek de teşkil etmemiş oluyorlar. Bu elbette bir
anlamda vahametin katmerlisi, fark edilecek kadar bile bir vasfın ortada
kalmadığı söylenebilir. İşbu dikkat etmek gereken noktaları bir tarafa
bırakacak olursak, manzara begayet sosyalleşmiş muhafazakâr kızlarla, asosyal
muhafazakâr erkekler arasındaki bir niza halini alıyor. Asosyallik, uyumsuzluk,
farklı hayat tarzları arasında kalıp bocalamak çok da methedilecek vasıflar
olmayabilir, ama yine de meselenin kültür krizi cihetini düşününce, metropole
adapte olamamış bir iki genç problemin çok küçük bir kısmı. Hatta aksine durum kısmen
olumlu bile sayılabilir, adapte olabilmek daha tehlikeli, uyumsuzluktan bir
çözüm çıkma ihtimali olabilir ama kendini modernitenin akışına bırakmak çıkışı
olmayan bir yol.
Pekeyi
nedir bu kızçelerin derdi? Erkekler ilişkilerde beklenen rolleri oynayamıyor. Bu
acaba erkeklerin beceriksizliğinden, özensizliğinden, odunluğundan mı
kaynaklanıyor –en azından sadece bunlardan mı kaynaklanıyor- yoksa beklenen
rollerde bir hata mı var, oyunun kendisi ve kızların beklentilerinde mi, bir
hata var? Konudan bahsederken kullanılan kavramlara bakarak söyleyebiliriz ki,
beklenti modern hayata, dolayısıyla Batı’ya uyum sağlayabilmekle alakalı. Peki muhafazakârlık
deyince bunun tersi olması gerekmiyor muydu? Tesettür “kaçıp göçmenin değil,
muaşeretin adâbı ve lâzımesi”, eyvallah; ama bu bağlamda sınırların doğru
çekilmesi gerekiyor. Kızlı erkekli gruplar, gezip tozmalar, çıkmalar, belli bir
sınıra kadar makul karşılanabilir, hatta bugün için olmaması mümkün değil ve
hatta olmaması halinde beklemediğiniz problemlerle de karşılaşabilirsiniz. Ama diğer
taraftan sınırlarınız, tarzınız, üslubunuz belli ve net değilse, herkes ne
yapıyorsa aynısını yapıyorsanız, ecnebilerin sürüklendikleri noktalara
sürüklenmek de beklenebilecek bir netice. Diğer taraftan kız-erkek ilişkileri
dışında da, zaman geçirmek kavramı üzerinde düşünmek gerekiyor. Madem Müslüman
bu dünyanın “üç günlük” bir dünya olduğunun farkındadır, hayat tarzı da bunu
hedefleyen bir istikamette akmalıdır. Hiç olmazsa aksini savunmamalıdır. Güzel giyinmek,
havalı cafélere gidip egzotik bir şeyler içmek, o sergi senin, bu konser benim
dolaşarak ve daha bir takım aklımın ermediği şeyler yaparak hayatın tadını
çıkarmak savunulması ve uymayanlara hesap sorulması gereken bir hedef
olmamalıdır.
Aile
kurmakla ‘quality lifestyle activities’i özdeşleştiriyorsanız muhafazakârlıktan
bahsetmeyelim mümkünse. Dışarı aktivitesi, nitelikli "zaman geçirme"
ve bunlarla ortak bir bağlamda ele alınan "kültürel aktivite", bunlar
modern hayatın dayatmaları. "İyi yaşa, kendini gerçekleştir, imkanlarını
kullan, dünyanın tadını çıkar, kaliteli bir ömür geçir", bu modernitenin
burnumuza dayadığı bir hedef, "gerçek aşk" ve "doğru kişi"
konseptleri gibi. Bunu bir dava haline getirmek ve uymayanı küçümsemek modern
bakış açısı. Zaman geçirmek zaman geçirmektir, niteliklisi olmaz. Olsa ne olur,
olmasa ne olur? Adam –mesela- at pazarında nargile tüttürmeyi bilse çocuğu da
hayata daha mı güzel katacak? Bowlinge gitseler daha mı nitelikli yaşamış
olacaklardı? Neye ne faydası olacaktı? Bizim köyün lafı bile -bu durumda-
mantıklı oluyor: "aşa mı gatçeñ, mala mı yedirceñ?"
Çay
ocağı ahalisi daha iyi Müslüman olabilir veya olmayabilir, konu bu değil. "Kıza
kibar davran, gönlünü al vb" demekle "nitelikli zaman geçirmek"
bambaşka şeyler; önem vermekle, itina göstermekle alakası yok bunun, çocukların
nasıl kıvrandıklarını bilseydiniz böyle düşünmezdiniz, farklı bir kültür
çevresiyle karşılaşınca bocalamak sözkonusu. Muhafazakâr delikanlılar, -sözüm
meclisten dışarı- at pazarı tayfası hariç konunun dışında kalıyorlar çok zaman.
Kızlar genellikle daha açık ve beklenti çıtaları da nisbeten yüksekte duruyor. Delikanlılar
genellikle şoka giriyorlar karşılaşınca ya da mesela kıza gazel yazmaya
çalışıyor ve "komik" oluyor. "Default" muhafazakar
delikanlı bir kıza ancak evlenme niyetiyle yaklaşır. Bu da "tecrübe
yetersizliği" demek. Yani kızlarla nasıl zaman geçirileceğinin bilinmemesi
gayet normal. Bunu bu kadar dert etmek problemli bir tavır ve de "davamıza"
ters bir durum. Eyvallah kız kısmı nazlatılmak ister, buna itiraza cesaret
edebilecek bir er kişi de olmasa gerek, lakin iş bunu aşıyor. Farklı dünyalar var
ortada ve en azından kimsenin sizin “nitelikli” dünyanızın kurallarına göre
yaşamak gibi bir mecburiyeti yok. Ha, eğer muhatabınız sizin dünyanıza özenen
biriyse, netice alırsınız –maalesef- endişe etmeyin, sabredin.
Önceki
nesil farklı bir nesildi, had safhada uyumsuzluktan, had safhada uyuma hızlı
bir geçiş yaptı. Uyumsuzluğumuzu dünyaya kafa tutmak sanıyorduk ve kültür
konuları ile din konuları arasındaki alakanın farkında değildik. Filmlerde gördüğümüz
hayat yavaş yavaş bizi sarmaya başladı, kendimizi kaptırdık ve ne olup
bittiğini de fark etmedik. İdrak edemediğimiz kültür boşluğunu yabancı bir
kültür doldurdu. Bir dönem aynı değerleri paylaştığımız insanlarla, karşı
cinsten kişilerle nasıl bir araya geleceğimizi bilemiyorduk. Sonraki nesle ait
olmakla birlikte, eski neslin alışkanlıklarını yansıtan, nadir bir vak’a misal
gösterilebilir: başörtülü bir öğrencim bana sınıf temsilcisini şikâyete
gelmişti, sınıf temsilcisi mescid ashabından bir delikanlı. Kıza gayet normal
bir konuda bir şeyler söylemiş, 300 kişilik anfide. Kızın şikayeti: "benimle
ne hakla muhatap olur!". O zaman bunlar nasıl evlenecek, nasıl hayat
kuracaklar diye dertleniyordum. Bizim zamanımızdaki eli sopalı kızları mumla
arıyoruz şimdi, savrulup gidenler oldu, öğrencilik günlerimizden çok sonra,
öğrencilik zamanlarımızda kimseyi, hele de dindar erkekleri yanlarına
yanaştırmayan “bacılarımızın” kel alaka insanlarla evlendiklerini duyduk. Mesele
yedi yıldızlı otellerde “İslamî lüks” yaşayan yeşil sermayedarlardan, “Muslim
Lifestyle” veya “Âlâ” gibi dergilerden ibaret değil, insanların gündelik,
mütevazı hayatlarına kadar devam eden meseleler var ortada. Üstelik yanlış
yapmak zaten sıkıntıyken, bir de yanlışı savunmak var; tamam metal de dinledik,
AVM'ye de gidiyoruz da, “life quality” tribine bari girmesek… Arızalı bir
nesiliz, bizden öncekiler bile cıvıttı, kendimizi toplamazsak bizden
sonrakiler, Allah muhafaza... Filmlerde görüp yadırgadığımız, mânâ
veremediğimiz şeyler birer ikişer hayatımıza giriyor, yarın on üç yaşındaki
kızınız, bir delikanlının elinden tutup eve getirse ve “ben bununla çıkacağım”
dese ne yapacaksınız? “Hiç olmazsa tanıştırma zahmetine girdi” diye teselli mi
bulacaksınız, yoksa ellerinizi başınızın arasına alıp kara kara düşünecek misiniz?
Zaman
değerlendirme kültürü, evlilik, kadın erkek ilişkileri, önemli ve zor konular,
kolay çözümü maalesef yok. Modern alışkanlıkların "yeşil"
versiyonlarını üretmek gibi aldatıcı bir "çözüm" uygulanıyor genelde.
Ürettiğimiz çözümler hafızların mezuniyet “party”si verip Kur'an'ın ilk
sayfalarından pasta yapması tadında ve çözümden çok meselenin bir parçasını
teşkil ediyor. Konuyu bir şuur haline getirip gerçek çözümler aramak gerekiyor.
İşin fıkhından başlayıp adım adım kültürel boyutunu inşa etmek gerekiyor, ama vaziyete
bakılırsa bu konuda bir mutabakat da yok ortada. Muhafazakar gençler kızlarla
zaman geçirmeyi bilmiyorlarmış (otuz sene önce olsa, bu takdir ifadesi olurdu,
şimdi dert olmuş). Gizli nikâh kıyıp sıkılınca boşayan abilerinizden ders
alaydınız ya, eşşek sıpaları (!). Muhafaza edecek pek ortak bir değerimiz
kalmamış, herkes başka şeylerden şikâyet ediyor; n'ayrı dünyaların
muhafazakârıyız galiba...
-------------------------------------------
Konuyla
alakalı diğer yazılar:
Nüshası Bulunmayan Bir Eser
Din kültürsüzlüğü: kapalı bacılar ve türbansız kardeşler / tw
Bir Videonun Düşündürdükleri
tesettür
biner mi binmez mi?
Baş sıkıntısı
Abi O Bir Kubbe...
-------------------------------------------