10 Aralık 2014 Çarşamba

Sözümona İslam Tıbbı

 “İslam tıbbı” veya zaman zaman “Osmanlı tıbbı” diye anılan disiplinin en bariz vasıflarından biri de “İslamî” olmaması. İslamî derken, vahye dayanan bir tarafının olup olmaması hususunu kastediyoruz ki Tıbb-ı Nebevî konusunu ayrı tutarsak, bu disiplin vahye dayanmıyor. Dinî açıdan İslamî olmadığı gibi, kültürel açıdan da İslam Medeniyeti’ne mahsus bir bilgi değil, tamamen beşerî ve beynelmilel bir disiplin.

Peki “İslamî” değilse nedir? Önce gerçek ismini söyleyelim: humoral patoloji. Antik Yunan’dan başlayarak, neredeyse iki bin yıl süreyle Akdeniz çevresindeki medeniyetlerin ortak tıp anlayışı olmuş bir paradigma. Kökleri Mezopotamya’ya dayanmakla birlikte, esas olarak Hipokrat tarafından, bir takım Yunan filozoflarının fikirlerinden hareket ederek ortaya konmuş bir teoriye dayanıyor. Bu görüşe göre, kainat dört elementten meydana geliyor: hava, ateş, su ve toprak. İnsan vücudunda bu dört elemente karşılık gelen bir takım sıvılar (humorlar, hıltlar) bulunuyor: kan, sarı safra, balgam ve en esrarengiz sıvı olan kara safra, nam-ı diğer sevda. Kan havaya, safra ateşe, balgam suya ve sevda toprağa karşılık geliyor. Balgam derken kastedilen, bugün anladığımız mânâdaki balgam değil, beyin omurilik sıvısından eklem sıvılarına kadar bir sürü şey buna dahil. Sevdanın ise ne olduğu belli değil. Bu teoride, bu iki dörtlüyü takip eden bir takım dörtlüler daha var: temel organlar kalp, karaciğer, beyin (bu teoriye göre balgam üreten organımız) ve dalak (sevdanın kalple alakalı olduğunu sanıyorsanız yanılıyorsunuz, sevda tamamen dalakla alakalı bir konu); mizaçlar sıcak, soğuk, kuru ve yaş; dört mevsim… Hava ve dolayısıyla kan yaş ve sıcak, ateş ve safra kuru ve sıcak diye devam ediyor. Her mevsimin sıcak-soğuk ve kuru-yaş olma vasıfları farklı olduğu için beslenmede dikkate almak gerekiyor, keza insanların bünyeleri de farklı, bunu da dikkate almak gerekiyor. Hastalıklar sözkonusu sıvıların dengesinin bozulmasından kaynaklanıyor ve mesela yaş ve sıcak olan kan fazlaysa bunu kuru ve soğuk bitkilerle tedavi etmek gerekiyor. Başka bir görüşe göreyse yaş ve sıcağın artmasından kaynaklanan hastalıkları yine yaş ve sıcak maddelerle tedavi etmek doğru. Bu konu Hipokrat ve Galen’in anlaşamadıkları bir konu. Antik Yunan’dan sonra da bu paradigma varlığını devam ettirmiş, Galen ve İbn Sina gibi hekimlerce geliştirilmiş, Doğu’da ve Batı’da pek çok sahada benimsenmiş.

Humoral patoloji eski çağların bilimsel bilgisi ve Grekolatin medeniyetinin coğrafya bilgisi ne kadar geçerliyse, o kadar geçerli. O zamandan bugüne mühendislik ne kadar geliştiyse, tıp da o kadar gelişti. Bugün o devirlerin diğer bilgilerini uygulamaya kalkmak ne kadar mantıklıysa, bu da o kadar mantıklı. Evet bu bilgi ne kadar diğer ülkelerin geçmişiyse, o kadar bizim de geçmişimiz; ama maalesef geçmişimizi yeteri kadar tanımıyoruz, dolayısıyla bu bilginin mahiyetini de anlamıyoruz. Ecdad yadigarı olarak manevî bir tarafının bulunması gerekiyormuş gibi hissediyoruz. Batıl bir şeyden hakka kaçar gibi, modern tıptan kaçıp bu tarz bilgileri uygulamaya çalışanlarımız var ve bu hatalı. Şifalı bitkiler meselesini de bu meyanda zikredebiliriz, eski anlayışla şifalı bitki, ilaç olarak kullanılan bitki demektir. Modern tıp da birçok ilacı bitkilerden elde ediyor, gerçekten de bazı bitkilerde bazı hastalıkları tedavi etmeye yarayabilecek maddeler var, ama insanlar “şifalı” deyince o bitki sıradan bir biyolojik varlık değilmiş, içinde gizli bir manevî güç varmış gibi algılıyor.

Uzun lafın kısası, doktor tavsiyesidir efendim, evde denemeyin.


Hiç yorum yok: