24 Aralık 2014 Çarşamba

Delikanlı Muhafazakârın Nitelikli Hayat Problemi / tw+



[Televizyonda bir evlilik programına katılan muhafazakâr gencin, tanıştığı kızı “gerekli şekilde” gezdirememesi üzerine vaki olan, muhafazakâr erkeklerin “nitelikli zaman geçirmeyi bilmedikleri” veya “kızlarla zaman geçirmeyi bilmedikleri” şikâyetlerine dair]

Aferin delikanlıya harbi muhafazakârmış. Nitelik isteyen at pazarına gitsin. Nitelikten öleceğiz zaten bu gidişle. Müslümanın derdi de nitelikli yaşamak zaten... Gerçi harbi muhafazakârın evlenme programında ne işi var, değil mi? Bu soru kadük değil, muhafazakârlık kadük hale geldi.

Konuyu doğru tayin etmek lazım, konu bir kültür krizi konusu, farklı inançlara dayanan, farklı bir ahlâk anlayışı olan bir dünyanın hâkim hale gelmesiyle birlikte, insanların hayat tarzlarını da belirler hale gelmesi sözkonusu. Etki altında kalıyoruz, zihniyetimiz yavaş yavaş değişiyor, önceden yadırgadığımız pek çok şeyi kanıksamaya, benimsemeye başlıyoruz. Hayatımız değiştikçe inancımızın da değişmesi gibi bir tehlike karşısındayız. İnancınız hayat tarzınızı belirleyemiyorsa, hayat tarzınızın inancınızı etkilemesi ihtimali ortaya çakıyor. Batı dünyasının gündelik pratikleri çok farklı bir varlık telakkisine dayanıyor ve hedefleri dinimizin bize gösterdiği hedeflerden farklı, geleneksel değerlerimizin işaret ettiği değerlerden de farklı. Batılı hayat tarzı her alanı istila ettikçe, değerlerinize yer bulamamaya başlıyorsunuz. Bu istila boşluk bırakmıyor ve eskiden yaşadığınız gibi yaşama imkânınız kalmıyor. Eskiye dönmek mümkün değil, ama yeniye teslim olmak da yok oluşa giden bir yolun başlangıcını temsil ediyor. Kısacası bir açmaz karşısındayız: geleneksel formlar modern hayat içinde sürdürülemiyor, modern formlar ise bizi değerlerimizden uzaklaştırıyor. Bu tablonun mevzuumuza bakan yönü şu: geleneksel formlar içinde kız ve erkeğin birlikte zaman geçirmesi ile alakalı fazla kalıp yok. Mevcut gündelik hayat pratikleri ise ağırlıklı olarak modern hayatın ürünleri.

Konunun hayati bir ehemmiyet taşıması hem kadın-erkek ilişkileri gibi netameli bir bahse dâhil olmasından, hem de aile gibi cemiyetin temel taşı olan bir kurumla alakalı olmasından kaynaklanıyor. Geçmişte mesele olmayan şeyler bugün mesele haline geliyor, geçmişin ihtiyaçları için bulunmuş çözümler bugün işe yaramıyor, bugün mevcut hazır çözümler ise bambaşka bir dünyaya ait. Görücü usulüyle evlenmek –en azından bazı kesimlerde- giderek zorlaşıyor. İnsanlar eskiye göre birbirlerinden daha farklı, bir zamanlar karakterleri ne kadar farklı da olsa bile, herkes aşağı yukarı birbirine benziyordu; meselâ “farklı müzik zevkleri” diye bir konu yoktu, bugün rastgele seçeceğiniz birinin, uyuşabileceğiniz, anlaşabileceğiniz biri olup olmadığını, tanımadan kestirmek mümkün değil. Gelgelelim bu “problemin” bir çözümü de yok ortada, yeni insanlarla tanışmanın “yeni ama yerli” bir şekli de bulunmuyor. Diğer taraftan Batılı hayat giderek yayılırken, kendini muhafazakâr sayanlar arasında daha çok kişi bunu benimsemeye, tabii karşılamaya başlıyor. Böylece bahsi geçen meselenin bir çözüme kavuşturulması da giderek zorlaşıyor, Batılı gibi yaşamayı mesele görmeyen, hatta olumlu karşılayan, bir dava gibi savunup buna uymayanlardan hesap sormaya kalkan bir zihniyet konuya bir çare bulabilir mi? Belki de bir çare bulunsa, bunun karşısına dikilecekler… Bu durumda “bu neyin muhafazakârlığıdır” diye sormak gerekiyor.

Meselenin kızlar ve erkekler için ayrı yönleri sözkonusu edilebilir. “Kızlar şöyle, erkekler böyle” gibi genellemelerden de kaçınmakta fayda var, farklı tiplerde insanlar her iki cins arasında da olabilir. Ancak daha ziyade göze batan durum, kadınların modern hayata daha rahat ve hızlı adapte olmaları ve erkeklerin nisbeten “uyumsuz” kalmaları. Bunu söylerken, “fazla uyumlu” erkeklerin dikkat çekmiyor olmalarından kaynaklanabilecek bir hatalı veya yetersiz gözlem ihtimalini de göz ardı etmemek gerek, zira muhafazakâr erkeklerin çoğunun muhafazakâr oldukları, ortada başörtüsü gibi bir alamet olmadığı için, fark edilmiyor ve dolayısıyla örnek de teşkil etmemiş oluyorlar. Bu elbette bir anlamda vahametin katmerlisi, fark edilecek kadar bile bir vasfın ortada kalmadığı söylenebilir. İşbu dikkat etmek gereken noktaları bir tarafa bırakacak olursak, manzara begayet sosyalleşmiş muhafazakâr kızlarla, asosyal muhafazakâr erkekler arasındaki bir niza halini alıyor. Asosyallik, uyumsuzluk, farklı hayat tarzları arasında kalıp bocalamak çok da methedilecek vasıflar olmayabilir, ama yine de meselenin kültür krizi cihetini düşününce, metropole adapte olamamış bir iki genç problemin çok küçük bir kısmı. Hatta aksine durum kısmen olumlu bile sayılabilir, adapte olabilmek daha tehlikeli, uyumsuzluktan bir çözüm çıkma ihtimali olabilir ama kendini modernitenin akışına bırakmak çıkışı olmayan bir yol.

Pekeyi nedir bu kızçelerin derdi? Erkekler ilişkilerde beklenen rolleri oynayamıyor. Bu acaba erkeklerin beceriksizliğinden, özensizliğinden, odunluğundan mı kaynaklanıyor –en azından sadece bunlardan mı kaynaklanıyor- yoksa beklenen rollerde bir hata mı var, oyunun kendisi ve kızların beklentilerinde mi, bir hata var? Konudan bahsederken kullanılan kavramlara bakarak söyleyebiliriz ki, beklenti modern hayata, dolayısıyla Batı’ya uyum sağlayabilmekle alakalı. Peki muhafazakârlık deyince bunun tersi olması gerekmiyor muydu? Tesettür “kaçıp göçmenin değil, muaşeretin adâbı ve lâzımesi”, eyvallah; ama bu bağlamda sınırların doğru çekilmesi gerekiyor. Kızlı erkekli gruplar, gezip tozmalar, çıkmalar, belli bir sınıra kadar makul karşılanabilir, hatta bugün için olmaması mümkün değil ve hatta olmaması halinde beklemediğiniz problemlerle de karşılaşabilirsiniz. Ama diğer taraftan sınırlarınız, tarzınız, üslubunuz belli ve net değilse, herkes ne yapıyorsa aynısını yapıyorsanız, ecnebilerin sürüklendikleri noktalara sürüklenmek de beklenebilecek bir netice. Diğer taraftan kız-erkek ilişkileri dışında da, zaman geçirmek kavramı üzerinde düşünmek gerekiyor. Madem Müslüman bu dünyanın “üç günlük” bir dünya olduğunun farkındadır, hayat tarzı da bunu hedefleyen bir istikamette akmalıdır. Hiç olmazsa aksini savunmamalıdır. Güzel giyinmek, havalı cafélere gidip egzotik bir şeyler içmek, o sergi senin, bu konser benim dolaşarak ve daha bir takım aklımın ermediği şeyler yaparak hayatın tadını çıkarmak savunulması ve uymayanlara hesap sorulması gereken bir hedef olmamalıdır.

Aile kurmakla ‘quality lifestyle activities’i özdeşleştiriyorsanız muhafazakârlıktan bahsetmeyelim mümkünse. Dışarı aktivitesi, nitelikli "zaman geçirme" ve bunlarla ortak bir bağlamda ele alınan "kültürel aktivite", bunlar modern hayatın dayatmaları. "İyi yaşa, kendini gerçekleştir, imkanlarını kullan, dünyanın tadını çıkar, kaliteli bir ömür geçir", bu modernitenin burnumuza dayadığı bir hedef, "gerçek aşk" ve "doğru kişi" konseptleri gibi. Bunu bir dava haline getirmek ve uymayanı küçümsemek modern bakış açısı. Zaman geçirmek zaman geçirmektir, niteliklisi olmaz. Olsa ne olur, olmasa ne olur? Adam –mesela- at pazarında nargile tüttürmeyi bilse çocuğu da hayata daha mı güzel katacak? Bowlinge gitseler daha mı nitelikli yaşamış olacaklardı? Neye ne faydası olacaktı? Bizim köyün lafı bile -bu durumda- mantıklı oluyor: "aşa mı gatçeñ, mala mı yedirceñ?"

Çay ocağı ahalisi daha iyi Müslüman olabilir veya olmayabilir, konu bu değil. "Kıza kibar davran, gönlünü al vb" demekle "nitelikli zaman geçirmek" bambaşka şeyler; önem vermekle, itina göstermekle alakası yok bunun, çocukların nasıl kıvrandıklarını bilseydiniz böyle düşünmezdiniz, farklı bir kültür çevresiyle karşılaşınca bocalamak sözkonusu. Muhafazakâr delikanlılar, -sözüm meclisten dışarı- at pazarı tayfası hariç konunun dışında kalıyorlar çok zaman. Kızlar genellikle daha açık ve beklenti çıtaları da nisbeten yüksekte duruyor. Delikanlılar genellikle şoka giriyorlar karşılaşınca ya da mesela kıza gazel yazmaya çalışıyor ve "komik" oluyor. "Default" muhafazakar delikanlı bir kıza ancak evlenme niyetiyle yaklaşır. Bu da "tecrübe yetersizliği" demek. Yani kızlarla nasıl zaman geçirileceğinin bilinmemesi gayet normal. Bunu bu kadar dert etmek problemli bir tavır ve de "davamıza" ters bir durum. Eyvallah kız kısmı nazlatılmak ister, buna itiraza cesaret edebilecek bir er kişi de olmasa gerek, lakin iş bunu aşıyor. Farklı dünyalar var ortada ve en azından kimsenin sizin “nitelikli” dünyanızın kurallarına göre yaşamak gibi bir mecburiyeti yok. Ha, eğer muhatabınız sizin dünyanıza özenen biriyse, netice alırsınız –maalesef- endişe etmeyin, sabredin.

Önceki nesil farklı bir nesildi, had safhada uyumsuzluktan, had safhada uyuma hızlı bir geçiş yaptı. Uyumsuzluğumuzu dünyaya kafa tutmak sanıyorduk ve kültür konuları ile din konuları arasındaki alakanın farkında değildik. Filmlerde gördüğümüz hayat yavaş yavaş bizi sarmaya başladı, kendimizi kaptırdık ve ne olup bittiğini de fark etmedik. İdrak edemediğimiz kültür boşluğunu yabancı bir kültür doldurdu. Bir dönem aynı değerleri paylaştığımız insanlarla, karşı cinsten kişilerle nasıl bir araya geleceğimizi bilemiyorduk. Sonraki nesle ait olmakla birlikte, eski neslin alışkanlıklarını yansıtan, nadir bir vak’a misal gösterilebilir: başörtülü bir öğrencim bana sınıf temsilcisini şikâyete gelmişti, sınıf temsilcisi mescid ashabından bir delikanlı. Kıza gayet normal bir konuda bir şeyler söylemiş, 300 kişilik anfide. Kızın şikayeti: "benimle ne hakla muhatap olur!". O zaman bunlar nasıl evlenecek, nasıl hayat kuracaklar diye dertleniyordum. Bizim zamanımızdaki eli sopalı kızları mumla arıyoruz şimdi, savrulup gidenler oldu, öğrencilik günlerimizden çok sonra, öğrencilik zamanlarımızda kimseyi, hele de dindar erkekleri yanlarına yanaştırmayan “bacılarımızın” kel alaka insanlarla evlendiklerini duyduk. Mesele yedi yıldızlı otellerde “İslamî lüks” yaşayan yeşil sermayedarlardan, “Muslim Lifestyle” veya “Âlâ” gibi dergilerden ibaret değil, insanların gündelik, mütevazı hayatlarına kadar devam eden meseleler var ortada. Üstelik yanlış yapmak zaten sıkıntıyken, bir de yanlışı savunmak var; tamam metal de dinledik, AVM'ye de gidiyoruz da, “life quality” tribine bari girmesek… Arızalı bir nesiliz, bizden öncekiler bile cıvıttı, kendimizi toplamazsak bizden sonrakiler, Allah muhafaza... Filmlerde görüp yadırgadığımız, mânâ veremediğimiz şeyler birer ikişer hayatımıza giriyor, yarın on üç yaşındaki kızınız, bir delikanlının elinden tutup eve getirse ve “ben bununla çıkacağım” dese ne yapacaksınız? “Hiç olmazsa tanıştırma zahmetine girdi” diye teselli mi bulacaksınız, yoksa ellerinizi başınızın arasına alıp kara kara düşünecek misiniz?

Zaman değerlendirme kültürü, evlilik, kadın erkek ilişkileri, önemli ve zor konular, kolay çözümü maalesef yok. Modern alışkanlıkların "yeşil" versiyonlarını üretmek gibi aldatıcı bir "çözüm" uygulanıyor genelde. Ürettiğimiz çözümler hafızların mezuniyet “party”si verip Kur'an'ın ilk sayfalarından pasta yapması tadında ve çözümden çok meselenin bir parçasını teşkil ediyor. Konuyu bir şuur haline getirip gerçek çözümler aramak gerekiyor. İşin fıkhından başlayıp adım adım kültürel boyutunu inşa etmek gerekiyor, ama vaziyete bakılırsa bu konuda bir mutabakat da yok ortada. Muhafazakar gençler kızlarla zaman geçirmeyi bilmiyorlarmış (otuz sene önce olsa, bu takdir ifadesi olurdu, şimdi dert olmuş). Gizli nikâh kıyıp sıkılınca boşayan abilerinizden ders alaydınız ya, eşşek sıpaları (!). Muhafaza edecek pek ortak bir değerimiz kalmamış, herkes başka şeylerden şikâyet ediyor; n'ayrı dünyaların muhafazakârıyız galiba...

-------------------------------------------
Konuyla alakalı diğer yazılar:

Nüshası Bulunmayan Bir Eser


Din kültürsüzlüğü: kapalı bacılar ve türbansız kardeşler / tw


Bir Videonun Düşündürdükleri


tesettür


biner mi binmez mi?


Baş sıkıntısı


Abi O Bir Kubbe...

-------------------------------------------


Hiç yorum yok: