31 Mayıs 2013 Cuma

başladığı gibi biten bir mayıs ayı

bu ay taksim'de başladı, taksim'de bitiyor. yine polis, eylem, çatışma... yine argümanlar havada uçuşuyor, kim hangi tarafta belli değil. bu sefer haklılık ibresi polisten değil, eylemcilerden yana duruyor gibiydi, fakat iki günde işin rengi değişti.

bir kısım vatandaş, uğradığı zulümden, ideolojik duruşu için haklılık payesi çıkarmaya çalışıyor. hayır, zulme uğramış olmanız, davanızın batıl olmadığını göstermez. bir kısım vatandaş da eylemcilerin niyetini sözkonusu ederek, uygulanan şiddeti mazur görüyor. hayır, davalarının batıl olması zulmü savunmayı gerektirmez.

işin ilginç tarafı, polisin devlet görevlisi gibi değil de, kavganın tarafı gibi davranması. bunun arkasındaki saikler nelerdir, polisi bu kadar sert davranmaya iten haletiruhiye nedir, tetkik edilmesi gerekiyor. bazıları "cyborg" sansa bile, polis de insan; polisi hiç duymuyoruz, derdi ne acep?

bu tartışmanın en mühim tarafı, kanaatimce, taraftarlık ve karşıtlık dinamiklerimizi gözden geçirme ihtiyacımızı hatırlatmış olması. neye hangi sebeple karşı çıkıyoruz, bir şeye karşı çıkan herkes aynı tarafta mıdır, pek düşünülmüyor. sizden çok farklı gerekçelerle, sizin de karşı çıktığınız şeylere karşı çıkanlar, büyük bir iyimserlikle desteklemeye kalksanız da, sizi yarı yolda bırakabiliyorlar. daha doğrusu, kendinizi bir yandan karşı olduğunuz şeyleri eleştirmeye çalışırken, bir taraftan da savunduğunuz şeylerin karşısında buluveriyorsunuz.

devlet eleştirilmez değil, devlet düşman da değil. devlete karşı çıkmakla, bir kurumun bir kararını eleştirmek aynı şey değil, bunların ikisini aynı gören iki cenah var ve ikisinden de uzak durmak gerekiyor. yazı tura mantığıyla düşünenlerden başkası için, taraf sayısı ikiden ibaret değil, birine karşıysak diğerinin yanında olmamız gibi bir mecburiyet yok. her fiilin saikleri ve neticeleri ayrı ayrı değerlendirilmeli. bir şeye doğru gerekçeyle karşı çıktığınız zaman haklı olursunuz, doğru şeye karşı olmanız, her şeyin yolunda olmasının garantisi değildir. otu savununca kökü de savunmuş oluyor musunuz, dikkat etmeniz gerekir.

solun hiçbir eylemi, önceden üzerinde mutabık kalınmış bir protokol olmadan desteklenemez. önce insanî (?) evrensel (?) ortak değerler için hareket ediyor ayağına yatıyorlar, üç vakte kalmadan bakıyorsunuz ki olay bambaşka ideolojik mecralara kaymış. hükumetin orantısız güç kullanması yanlış ve desteklenemez, parkı, ağacı bahane edip devlet düşmanlığı yapmak da yanlış ve desteklenemez. iki adım atmadan, "yeşilin", "ağacın", "parkın" arasından "kolektif", "işgal", "mülkiyet" sızmaya başlıyor, boş bulunup peşinize takılsam, iki gün sonra "faşist devlete direnen halk (!) kuvvetleri" hikayesinin ortasında kalmış olacağım, ne işim var yanınızda? sizinle helaya bile gidilmez. insanların sempati duyup, destekleme eğilimi gösterdikleri bir konuda bile iki günde herkesi aleyhinize çevirmeyi başardınız, komintern kalıntıları sizi...

bkz: Gezi Chronicles 

26 Mayıs 2013 Pazar

Din Nedir?



Neyin din olduğu, neyin olmadığı; dinin neye karışabileceği, neye karışamayacağı hakkında mütalaalardan anlıyoruz ki, bazı insanlar dinin mahiyeti hakkında doğru bir kavrayışa sahip değil. Bu hem kendi benimsedikleri sistemin bir din olup olmadığına dair doğru bir kanaate sahip olamamalarına, hem de başkalarının dini hakkında yersiz yaklaşımlarda bulunmalarına sebep oluyor.

Hümanist-materyalist dünya görüşüne sahip kişiler, inançlarının mantıken zaruri ve evrensel olduğunu söylerken, fert ve cemiyet hayatının tanziminde kullanılabilecek tek sistemin bu olduğunu ve herkesin bunu kabul etmek mecburiyetinde olduğunu ifade ediyorlar. Bunun mânâsı başka hiçbir inancın, toplum ölçeğinde tatbikine müsaade edilmeyeceğidir. Bir taraftan bunu derken, diğer taraftan dini ve vicdanı serbest bıraktıklarını söylemeleri gülünçtür. Bir kültürün temel dinamiği dindir ve din bütün hayatı düzenler. Bir cemiyetteki bütün kurumları, kuralları ve ilişkileri atmosfer şeklinde kuşatır. Çalışma, üretme, tüketme, eğlenme, dinlenme, bilgi faaliyetleri ve sanat gibi her alanda rengini gösterir. Ferdî hayat, ferdin diğer fertlerle ve cemiyetle ilişkisi, cemiyetlerin birbiriyle ilişkileri ve hepsinin tabiatla ilişkisi ve şehir hayatı dinin alanıdır. Ontolojik, epistemolojik, etik ve estetik açılardan düzenleyici ve belirleyicidir. Bu alanlara dinin erişimini kısıtlamak, onu yasaklamaktan başka bir şey değildir. Diğer taraftan bütün bu konulardaki belirleyicilik iddiasıyla, hümanist-materyalist sistem de diğer dinlerden farksızdır. Neticede söylenen, “bu toplumun atmosferini biz belirleyeceğiz, beğenmeyen gaz maskesiyle dolaşsın” demekten farksızdır.

Pek çok kişi ortada evrensel bir insanlık ideali olduğu zehabına kapılmış durumda. “İnsanlık ideali” bütün insanlar için ortak, cihanşümul bir ideal değildir, her kültürün farklı bir insan anlayışı bulunmaktadır. Sözgelimi yaratılanı “yaratandan ötürü” seven bir anlayış, hümanizmle örtüşmez. Batı düşüncesinin evrenselliği kanaatinin mesnedi, Batı’nın üstünlüğüne inanmış olmaktan ibarettir. Batı’nın başka kültürlere göre de üstünlüğü kabul görebilecek tek tarafı, bilim ve teknik vasıtasıyla tabiata hâkim olma ve giderek güçlenme sürecidir. Batı zaviyesinden bakınca başka üstünlükler de bulunmaktadır, ama bu bakış açısı sadece Batı’yı ve zihnen Batı’ya teslim olanları bağlar. Bir ferdin veya cemiyetin başarısının ölçüsü, hedeflerine ulaşıp olaşamadığı olabilir. Tabiidir ki bu tarz bir ölçü, ancak aynı hedefi paylaşanlar için geçerlidir. Bir noktaya ulaşmış olmanız, o noktaya varmaya çalışmayanlar için bir mânâ ifade etmez. Kendi ölçülerinize göre, “tamam bu denendi ve işe yarıyor” diyebilirsiniz, ama bundan bir evrensellik iddiası çıkarabilmek için, başka kültürlerin farklı varlık telakkileri, farklı arzuları, hedefleri, beklentileri olabileceğini fark etmeyecek kadar kendini beğenmiş olmak gerekir. Üstelik Batı medeniyetinin sözde başarıları kadar, hedeflemediği ve arzu etmediği halde ulaştığı sonuçlar da bulunmaktadır. Bir Batılı bunları “yan etkiler” olarak görebilir, bunlar yüzünden hedeflerinden vazgeçmeyebilir, ama Batı’nın hedeflerini paylaşmayanlar için hepsini topyekün reddetmeye engel bir şey yoktur. Yahut Batılı olmayan bir kültür, kendi hedefleri açısından durumu değerlendirip, kendi bünyesine uygun bulduğu unsurları alabilir, değiştirebilir, kendi ana fikri doğrultusunda yeniden üretebilir. Neticede bir tarafın kendi açısından üstünlük saydığı hususların, diğer taraf için de üstünlük sayılması mecburiyeti yoktur.

Mesela “Batı düşüncesi daha fazla özgürlük ve eşitlik sağlıyor, bu yüzden başarılıdır ve bu sistem tatbik edilirse herkes mutlu olabilir” denebilir mi? Bunu söylemenin mümkün olup olmadığını anlamak için, özgürlük ve eşitlik mefhumları nereden geliyor, ona bakmak lazım. Eğer maddenin ötesinde bir gerçek ve insanın ötesinde bir otorite kabul etmiyorsanız, insanoğlunun varlık piramidinin tepesinde yalnız olduğunu düşünüyorsanız, insanı mümkün olduğu kadar piramidin tepesinde tutmak hedefiyle bu mefhumları benimseyebilirsiniz. Peki ya bazıları, insandan ve tabiattan yüce, başka bir şeye inanıyorsa? Bu durumda “piramidin tepesi” kabulüne dayanan mantık yürütme faaliyeti çökmüş olmaz mı? Herkesin birbirini engellemeden istediğini yapabilmesi, bir hedef olarak yeterli midir veya herkes için geçerli midir? Acaba daha fazla özgürlük sağlayan bu sistem, “Allah rızasına” da daha fazla vesile olabiliyor mu? Mutluluğun ölçüsü ve arzulanan hedef, “Allah rızası” ise, sistemi yine de başarılı saymak imkânımız kalır mı? Ezcümle “Allahü Teâlâ hazretleri, Vâcibü’l-Vücûddur, El-Hakktır, El-Adldir, El-Alîm, El-Hakîm, Er-Reşîd, El-Kâdirdir; Hz. Muhammed aleyhisselatü vesselam efendimiz, onun kulu ve elçisidir, doğrunun-yanlışın, iyinin-kötünün, güzelin-çirkinin ölçüsü onun bildirdikleridir” demek ne kadar dinse, “Tanrı yoktur, varsa da bizi ilgilendirmez, biz her işimizi kendi bildiğimiz gibi yaparız” demek de o kadar dindir.

“Leküm dinüküm ve liye din”.

18 Mayıs 2013 Cumartesi

hutular sağa, tutsiler sola / tw




bazımız tayyip eleştirisini aşmış durumda, evrendeki kötülüğü tayyiple açıklıyorlar. perseverasyon, perseküsyon, obsesyon: anti-tayyipizm...
*
poşet konusunda akılda tutmak gereken şu: bu tür uygulamalar bazı şeylerle çelişiyor, bazı şeylerle çelişmiyor (kafanı kırıyım twitter). çeliştiği: "belirli bir kesimin" demokrasi, birey, özgürlük anlayışı, buna dayanan toplumsal uzlaşma ideali. çelişmediği: başka bir kesimin talepleri, değerleri, toplum düzeni ideali...
*
japonlar aynı fikirde değil ama :) 1 türk 5 japona bedel, 10 japon 50 türke bedel mealinde konuşmuş bir büyükelçi. anafikir, türkler inisiyatif alabildikleri için yalnız çalışmada japonlardan daha iyi, ama dayanışma yetersizliğinden grup çalışmasında kötü. iran atasözünde de odak nokta, kanaatimce üç türk'ün dört gruba ayrılabilme yeteneği... misal iki kutuplu bir dinamikten (eski x yeni medeniyet) üç kutuplu bir siyasi şema (türkçülük-islamcılık-garpçılık) çıkarabilmek böyle bşi. başka rivayet: iki gavur 99 konuda ihtilaf eder 1'inde anlaşırsa onunla ilgili dernek kurar, iki türk 99 konuda anlaşıp da 1 konuda ihtilaf ederse, ayrılıp yeni parti kurar. bir de cehennemdeki türk kazanı meseli var, malum... (şimdi bazı türkler bana itiraz edicek mesela, halbusem herkes aynı fikirde olmalı.) bazen anlaşamadığımız konusunda bile anlaşamıyoruz :D
*
bize 'bizden değildir' diyen esas kendisi #bizdendegildir
*
ittihatçılara kızıyoruz, lakin itilafçılarımız da yüz senedir akıllanmadı...
*
devlet düşmanlarına bedduamdır: devletlu olasuz inşaallah, olasuz kim ol yumurta küfesi kaç okkadır aklınız ere...
*
şu hökümat pro'larını, con'larını, muhaliflerini toplayıp gitse bi uzun tatile de devlet millet kafa dinlese, çok sıkıldım ben...
*
bir gün hükumete oy verirsem vebali muhaliflerindir. ağır tahrik var, hafifletici sepetler var :Pp
*
zannımca melmeketimizde siyasetin göbek adı kan davası...
*
işimiz mhp'ye (, akp'ye ve chp'ye) kaldıysa, eyvah!.. allah halimizi ve akıbetimizi hayreylesin, selamet bahşetsin...
*
bir sen değilsin canım benim, herkes bir alem...
*
pis katil sağcı dövlet aslam esed barış tece 6. fino yok kahraman gergenekon akepe borumuzu rotşildlere satıyo 6. fino sap saman ıvır zıvır
sen yabgu'dan kaç, jitem'e tutul; olacak iş mi? böyle coğrafyaya devlet kurulur mu, bütün suç çağrı bey'in, toki misin mübarek?
daha da gaste okursam van minüt, bak o kadar söylüyorum...
*
insanlar ikiye ayrılır: ak parti'yi milliyetçi olmakla suçlayanlar ve milliyetçi olmamakla suçlayanlar. komik...
*
tenkid yol göstermeli. bizde iktidarla muhalefet arasındaki duruma bakınca görünen ise, kendi aleminde kendi çalıp kendi dinleme şeklinde...
*
üç tarz-ı sefalet...
*
en mühim sıkıntı, neyi kurtarmaya/ korumaya/ sağlamaya çalışmamız gerektiğine dair asgari müştereklerimizin olmayışı. muhtelif "cennet" tasvirleri var ve bunlar diğer taraflar için "cehennem"... gözünü seveyim, ne ki bu türkiye? neyin nesi, kimin fesi? hangimizin nereden akrabası oluyor?
*
epidemiyolojik çalışmalara göre ülkedeki hain prevalansı tanı kriterlerine bağlı olarak %0,5-%50 arasında değişmektedir.
*
mantıken op ve rte aynı tarafta -pkk'nın karşısında- olmalı değil mi? ne çok "karşı taraf" var memlekette, üçgenli beşgenli şemalar, şekiller filan yetmiyor memleket siyasetini izaha, ikozahedral/ japon feneri falan lazım... 2 batılı 99 konuda ihtilaf edip 1 konuda anlaşırsa onunla ilgili dernek kurar, 2 türk 99 konuda anlaşıp 1 konuda ayrılırsa ayrı parti kurar. 1 türk 5 japonun yapacağı işi yapar, 10 japon 50 türkün yapacağı işi yapar. bir de cehennemdeki türk kazanı fıkrası vardı bununla ilgili. asgari müşterek, ortak payda falan hak getire: "düşmanımın düşmanı daha beter düşmanımdır..." allah iz'an vere bu millete... kaplan ve boğa kapışırken avı tilki götürür. "uzlaşma" kaygısıyla her tür işbirliğinden kaçınırsanız kendinizi köşeye sıkıştırırsınız. bu kafayla devlet idare edilmez, ancak sayısı giderek artan marjinal fraksiyonlardan oluşan örgütçükler olur, birleşemeyeni birleşebilen yer… meseleleri tamamen soyut düzlemlere hapsedip realiteden koparsanız elinizde ameli olmayan bir akide kalır. rasulullah aramızda olsaydı kendi reylerimizden vazgeçip ona tabi olur, hayrın tamamında birleşmiş olurduk. fakat hükmü açık şekilde bildirilmeyen meselelerde içtihata dayanmak durumundayız ve ortaya akıl sayısından fazla yol çıkabilir. lüzumlu ile elzem arasındaki farkı idrak edemezsek, öncelik sıralamamız yoksa işi pratiğe dökme imkanımız olmaz.
bir de deniyor ki "islamcılar iktidarda bocalıyor", niye? üzerinde düşünmemiş olduğu hususlarda refleks edinmek zorunda çünki.
biri seviyesiz demiş, öbürü utanmaz demiş, aman ne güzel... bazımız "satılmış" bazımız "darbeci"... ooldu... önce beraber şu fitneyi ortadan kaldırmazsanız, belki paylaşacak bir kozunuz da kalmamış olacak neticede
*
türk siyasi hayatı biraz da uyuz olma-kıl kapma dinamikleri üzerinden işliyor, tutarlılık aramak gereksiz veya yanlış yerde arıyoruz. doğru-yanlış / iyi-kötü, kiminle alakalı olduğuna bağlı; aynı şey şucular yaparsa kötü, bucular yaparsa iyi. esas vahim olan bunlara mantık kılıfı geçirmeye çalışırken mantığın ırzına geçiyoruz. stereotipik kişileler üzerinden düşünüyoruz, herkes farklı bir algı evreninde yaşıyor, bir tek ortak doğrumuz bile yok galiba. yazı tura kafasından çıkamadık gitti, ya herru taraftarız ya merru karşıyız her şeye...
*
iki tarafa da sesleniyorum: dangalaklık etmeyin... benim dedemin babası da savaştı, osmanlı ordusu - türk ordusu - islam ordusu olan orduda, gayet de sakallı sarıklı bir insandı rahmetli... 30 ağustos bizim günümüzdür, akabinde ve detayında olanlar ayrı bir hikaye...
*
evet bu milletin öbür yarısı hain. hadi şimdi birbirimizi öldürelim canım. yine de rahatlamazsak sağ kalanlar kendini öldürsün. hutular sağa, tutsiler sola; kimin hain olduğuna karar vermek için yazı tura atıcaz, mızıkmak yok...
*
bademler hutu, tavuk mabadları tutsi; yazı turadan vazgeçtim, düello yapalım... yazıdan şikayet eden tura; hak ölçümüz: kimlerdensiniz... hayır, hak da derdimiz değil, ölçü de yok; sadece kimlerdensiniz... şu parayı bi dik durduramadık gitti...
*
hutular kendinden geçmiş, tutsiler çılgına dönmüş kime ne anlatacaksın? yanlışsın demek cesaret işi, doğrusun demenin mânâsı kalmamış... maça öyle kaptırmışlar ki kendilerini fitboldan çıkıp çamur güreşine döndüğünü fark etmiyorlar, işin mahiyeti değişti. sözün de keyfi kaçtı. en iyisi yağmurda kulübeden çıkmamak. yoksa bir kano edinip tufan mı beklemeli?
*
sana yanıldığını söylesem, ötekine hak verdiğimi sanacaksın; boşver, takıl sen...
*
bizim ortak bi bişeyimiz olması lazım, kaybetmişiz. neydi acaba?
*
bi gidin çay demleyin kalabalıklar, bu cadde ne haliniz varsa göreceğiniz yere çıkıyor. kafada bir at gözlüğü, kurmalı oyuncak gibi badi badi burnunun dikine gidiyor herkes...
*
denge, itidal, insaf, iz'an, akl-ı selim, sahih muhakeme; amin...
*
muhalefet hükumetin her icraatını "bunlar zaten hain, ülkeye zarar vermek için kasıtlı yapıyorlar" mantığı ile eleştirdiği için, hükumetin doğru, yanlış, yarı doğru yarı yanlış her türlü icraatinin arkasındaki kamuoyu desteğini güçlendirmiş oluyor. türkiye'nin asıl sıkıntısı her kamptan insanların ekseriyetinin sadece çizgi film kurgusu içinde düşünebiliyor olması. "teklifte şu faydaların gözetildiğini görüyor ve takdir ediyorum, lakin bu mahzurlar, umulan faydayı aşmakta..." türkiye için fantastik
*
son durum: toz duman. dinimiz, aklımız, canımız, malımız, neslimiz sana emanet ya rabbî, biz sebeplere riayet edemiyoruz, sen yol göster...
*
tenkitte usûlümüz: birisi bir şeyle kesişiyorsa, örtüşüyormuş gibi hüküm vermek. yanlış.
*
tutsicilik oynayan elime mum diksin, bademleri ben aldım, çıplaklar senden, yarıda devre, son sağ kalan kazanır...
*
herkes herkese komplocu diyor, kim haklı? doğru davayı savunmak yetmez, usûl bilmek gerek. bizde metod: niyet okuyup, muhayyile kazanında kaynatmak... fikriyatınızı parça arttırmadan söküp takamıyorsanız, müfekkirenizde bir sıkıntı var demektir. düşünmüyoruz, programlanmış algoritmaları uyguluyoruz. tepkilerimiz şartlı. zihnimizde çizgi film kurgularıyla yaşıyoruz, ama attığımız taş baş yarıyor. allah hâlimizi, âhirimizi hayreylesin...
*
başkasının değerleri sizinkinden daha rasyonel değil, ama tutarsız davranınca, birileri hayatı neyle anlamlandıracağınıza karışmaya kalkıyor. dine dayatma deyip de felsefe dayatanlar sövmüyorum diye haketmediğinizi sanmayın, çok pis baydınız artık. velhasıl mücahitten bozma mütahitine de, kendini milliyetçi/liberal/demokrat sanan garpçı mankurtlara da bol kalaylı çaylar ısmarlayasım var
*
geri zekalı röne, hep senin başının altından çıktı bu okumuş çocuklar; keyfine tükürdüğümün matematikçisi felsefe senin neyine
*
sağlı sollu o kadar sıkıcısınız ki insanın dalga geçesi bile gelmiyor...
*
gündem uğultudan ibaret...
*
hükumeti savunmakla dini savunmayı ayıramayanlar var, bir de hükumete tavır koymakla dine tavır koymayı ayıramayanlar var...
*
ülkesine de, insanına da, sağına da, soluna da... sabredelim...

muarızının saçmalamasından, kimse kendi saçmaladığını görmüyor, nasıl bir kakafoni, nasıl bir anomi... cemil meriç'e bağladım akşam akşam...
*
ispatlayamazsan teminatı gelecek şerefsiz sırası laikliğin dam üstünde minare aleminde saksağan kahrolsun psycheDELIsm! ugh!
*
türkiye'de siyaset uyuz olma ve kıl kapma dinamikleri üzerinden işliyor, demiş miydim? nerede durduğunuzu prensiplerinizden çok o esnada kime daha çok sinir olduğunuz belirliyor. x ve y, z karşıtlığında birleşebilir, x ve z, y yarşıtlığında birleşebilir, demek ki y-z koalisyonu da olmayacak bir şey değil, bekleyelim
*
solculara kendi alemlerinde yaşıyorlar diye kızıyorduk, ama islamcı ve türkçülerin durumu da farklı değil, milletin kafası güzel. herkes kendi kompartmanında teori çekip kafayı buluyor, kamplar arasında "fikir alışverişi" de öpüjem abijimden daha ciddi değil. teori sarhoşluğu da yasaklansa keşke
*
mükellef deli kaynıyor ortalık
*

Olimpik hamak ve SPQR / tw




merak edenler iyi dinlesin, bir kere söylüyorum: olimpiyat başarısızlığımızın sebebi olimpiyat başarısının umrumuzda olmaması, olimpiyat başarısı kimsenin derdi değil, dört senede bir yapılan bir geyik sadece. yakında konu kapanır ve 4 sene daha lafı edilmez. başarısız olduğumuz da tartışılır, başarısız olabilmek için başarmaya çalışmış olmak gerek, amaçlamadığınız şeyde başarısız olamazsınız. olimpiyatlarda başarılı olmak zorunda da değiliz zaten, millî insanî dinî bir gereklilik değil olsa da olur olmasa da olur. konu kapanmıştır
*
zübde-i alem olan insanla evrenin efendisi insan arasında çok fark var. "okinawa'da kuşak pantolon düşmesin diye bağlanır" spor, özellikle olimpiyatlar insanın "tanrılaşma" macerasının bir tezahürü. spor derken beden ve zihin terbiyesi faaliyetinden bahsetmiyoruz. nefis terbiyesi olarak da icra edilebilecek faaliyetlerin, tam aksi istikamette ele alındığı bir mantık sözkonusu. humanra kültü sadece aklı değil, bedeni de totemleştiriyor. bedenin gücü, hızı, çevikliği, ayrıca üreme fonksiyonundan soyutlanmış cinsellik. bedeni güçlendirmek sağlığa faydalıdır, kendini disipline etmek ruha. bilim ve teknik insanın faydasına bir şeyler üretir, lakin... lakin nasıl bilim tabiatı tanımayı aşıp bir inanç nesnesi haline getiriliyorsa, teknik tabiata hükmetme saplantısına alet ediliyorsa, beden faaliyetleri de maddenin ötesinde hakikat, insanın ötesinde "Hakk" tanımayan inancın pratiği haline de getirilebiliyor. rekor evrim akidesinin bir yansıması; rekabet ise "piyasa" ile de ilgili... kuşak pantolonla ilgili bir fonksiyon da görebilir, madalya gibi bir paye olarak nefsin putlaştırılması ile de ilgili olabilir. insan bedenleri bu kültün ikonalarıdır... arkasındaki fikri idrak etmeden yabancı bir kültürün parçalarını benimsemek tehlikeli olabilir. 140 karakterde batı medeniyeti 101 dersi (!) burada bitiyor, ben aslında ders çalışıyordum güya :)
*

Dövlet bizim neyimiz olur? / tw



bizim ahalinin güçlüden yana olduğu iftiradır; zayıftan yanadır, ama devlet hariç: halk düzenden yanadır ve isyan edeni sevmez. önce halk vardı ve sonra sol çıkıp değer verdiği her şeye saldırdı. buna rağmen halk soldan nefret etmez, tiksinir, küçümser... nefret ise solun en büyük dinamiğidir, bize huzur veren her şeyden nefret ederler, saldırırlar; tepki verince de saldırdı derler

konunun daha derin boyutları da var, özellikle asya gibi paylaşılmış benliğin yaygın olduğu kültürlerde uyum ön plana çıkıyor. "kendini gerçekleştirmek" bu kültürlerde bütün üzerinden oluyor bir anlamda ortak benliğe karşı çıkan varoluşa da engel oluyor. kategorik olarak isyan hak aramak ve itaat de ezilmek anlamında değil, bu kültüre göre değişir. zayıfı korumak kültürel değerdir, hak aramak da otorite üzerinden yapılır. bütün toplumsal ilişkiler karşılıklı feragat dinamikleri üzerinden kurgulanır, bireysel davranıp puzzle'ı bozan bu yüzden hoş karşılanmaz. töre sıra ve saygı esasına dayanır. hak arayacak kişi aksakal'a başvurur mesela, hakkını söke söke almaya kalkmaz, aksakalın hükmü uygulanır. isyan ancak bütün yapının düzeltilemez şekilde çöktüğü durumda başvurulacak son çaredir, itaat olmadan ilişkiler sürdürülemez. bizim kültürümüz iktidarperverliği değil bütün parçaların mekanizma şeklinde birlikte işleyebilmesini yüceltir. otorite basit bir vektör değildir, ağ şeklinde bütün topluma yayılır. itaat feragattir, feragat erdemdir. bu yüzden büyük kardeşimize adıyla değil abi abla diye hitap ederiz, bu yüzden su küçüğün söz büyüğündür. bir metre saplı uzun kaşıklarla birbirini doyuran dervişler kıssasını bilirsiniz, model buna benzer. bu yapıyı gözardı ederek batılı teorileri evrensel değerler gibi uygulamaya kalkarsanız sıkıntı çıkar. kaldı ki doğu ve batı arasındaki bariz farkların haricinde, orta doğu, orta asya ve uzak doğu kültürleri de birbirinden farklı. burda "muktedir" kavramına bakışta hata var, "muktedir" benden ayrı, bana yabancı, harici bir güç kaynağı değil, aksine "muktedir" özü itibariyle benim doğal bir parçam. "muktedir" tek bir odak değil, herkes bir parça muktedir, ağ üzerinde. "üst" gücü "töreye göre" kullanmazsa "astı" mağdur edebilir, ama bu "kategorik" değil, "arızi" bir durum. isyancı ise her şeyin üzerinden sağlandığı ağı tanımadığı için kategorik olarak insanları mağdur eden biri, bu yüzden sevilmiyor

doğu kültürlerini batılı kodlarla okumaya kalkınca ezilene karşı ezenden yana şahsiyetsiz bir tipoloji varmış gibi görünüyor, ama öyle değil. doğu'da ilişkiler ortak benlik üzerinden yürür, ağ üzerinde herkes birilerinin astı birilerinin üstüdür, uyum ve düzen esastır. doğu'da itaat feragat; feragat erdemdir, bu yüzden düzeni bozan, isyan eden sevilmez; hak arayışı "aksakal" üzerinden yürür...

devlet mekanizmasının yeniden kurgulanması önemli ve gerekli, özellikle çok kültürlü bir toplumda. değişim gerekiyor, ama bunun da yolu öncelikle kültürel zemini anlamak ve hareket noktası almak. yoksa üstüne gidince daha çok kilitleniyor. birey modelini bir dayatma halinde sunmak da sıkıntı olabilir, bir tür toplumsal mutabakat aramak gerek. değişim için gerekli kodlar da var aslında, bir tarafta "ululemre itaat" ama diğer tarafta "masiyette itaat yoktur" uygun noktadan girerseniz çok şey yapabilirsiniz, kültür değişmez bir şey değil, yeter ki karşınızdakini hiçe saymayın.
*

Les jeunnes / tw



kuvvetler gayrılığı: yasama, yürütme, yargı, ordu.
*
ysk protestocuları, grevci doktor milleti, haklı olmanız size uyuz olmama engel değil.
*
unutmadan, "namazında niyazında" sözünü küfür anlamında kullanan yavrular, allah sizi namazla şereflendirsin inşaallah...
*
sistemin epistemik dayatmasını benimseyen kesimler ateşkes nizamı kuracak bir rejim yorumu oluşturmayı engelliyor, etki ve tepki var sadece. akp, akp değil sadece, terakkiperver fırka, serbest fırka, ve dp aslında. sürekli dışlanan, kaale alınmayan, bastırılan bir dinamik var. anayasa mahkemesi anayasayı çiğnerse ve buna destek veren bir kesim mevcutsa normalleşme o kadar kolay değil.
*
izmir'de gece alkol bulamamak: alkolsuz tükan bulunamayan bi şehirde büyük bir başarıdır.
*
türkler osmanlı diye kuduran deliren bozulanlar varmış... madem sizi böyle doldurmuşlar, hipoallerjenik şekilde söyleyelim türkler selçuklu.
türkler osmanlı - esad'a "afşın bey'in selamı var" deyin, o anlar...
son araştırma sonucu: toplum mühendisliği çalışmaları ters tepti, türkler osmanlı sözüne olumlu tepki veriyor - kha 27.11
*
başbakan'a karşı çıkanlar, başbakan'dan daha fazla sinirlendirmiyorsa sizi, sanayide ayarlarınıza bi baktırın derim... başbakan'ın tulumbacı diyalektiğine alıştım da, dakka başı hakem gibi sahaya girip kart gösteren "aow ne dediii"cilere alışamadım... adamı zorla tayyipist edersiniz olm siz... %49.9 yetmedi mi? insaf edin memlekete...
*
yaza kadar yağmur yağıyor, yaşadığım ülkeden utanıyorum. (!) yemek mideme oturuyor, bir soda getirmiyorlar, bu ülkede yaşanmaz, midem bulanıyor. insanların bu devirde hala bel kemiklerini açıp sağ çaprazdaki masada hamburger yiyebildikleri bir ülkede çocuk doğurmak istemiyorum.
az önce aldığımız bir habere göre yaşadığım ülkeden utananlardan yaşadığım ülke utanıyormuş :P
*
bu devirde hala #dansyasaklansin olur mu, r u aware o d danger man? dans olmasa anan kimdi bilemezdin şarapsız!
*
cemaate karşı rte'den medet ummak nasıl bir halet-i ruhiyedir? sıtmaya razı olmak dedikleri bu mu acep?
*
solcu olmak pisikolejisi bozuk olmaktır. bunda sağcıların da payı vardır. (tespit yaptım götürü, can sıkıntısından ötürü)
*
iki şey bir aradaysa tefrik etmeye zihnimiz yetmiyor. bir subay yurdu koruyorsa suç işlemiş olamaz mesela mantığımızda (!) >> kategorik olarak bir subayın suç işlemesi mümkün değil mesela, işlemişse de yurdu korumak için işlemiştir, suç sayılmaz, >>>> yurda ihanet etmiş olamaz mesela, kategorik olarak mümkün değil, biri bunu iddia ediyorsa, o kendisi haindir, komple yapmıştır. neden?>>>>>> çünki kategorik olarak subaylar suç işleyemez. darbe yapamaz, hükümeti devirmeye kalkamaz, yolsuzluk yapamaz, kanunu çiğneyemez... >>>>>>>> subaylar yurdu korur. yurdu koruyan kahramandır. kahraman suç işleyemez. o halde subaylar suç işleyemez... aristo'yu pişman ettiniz olm
*
sarık-sakal düşmanlarına sesleniyorum. garezinizi kendinize saklayın, zira >> sarık ve sakalla, tsk'ni birbirine zıt göstermekle, halkı askerlikten soğutma suçu işlemiş oluyorsunuz. sarıklılar olmasa malazgirt'ten bu yana anca şengen vizesiyle gelecektin, hâlâ konuşuyorsun düdük makarnası... misal şimdi bazı sakallılar dangalak diyelim, e bazı sakalsızlar da dangalak, hem daha çok. sakalsızlar sokağa çıkmasın mı diyelim? var mı böyle bir mantık? yok. dağılabilirsiniz. durun dağılmayın bir şey daha geldi aklıma. şimdi bizim muhalifler konuştukça herkesi sinir ediyorlar ya, herkesin gidip hükumete sarılıp öpesi geliyor falan, doğrudan iktidarın külhanına odun taşıyorlar. galiba dünyanın en salak muhalefeti bizde. guiness rekorlar kitabına girebiliriz. kk ve bahçeli bugün aniden ölse mesela, akp oyları en az on puan düşer... şimdi başbakan kötüyse, bu komikler ne peki?
*
çok bağımsız bi ülkeydik, akepe bizi conilere sattı; annadım ben onu... şöyle de bi komple teorisi yapamaz mıyız: akp taşeron diyenler, aslında ihaleyi alamadıkları için bozuluyorlar? takip ediliyor olmanız, paranoyak olmanız için mazeret değil...
*
can Dündar "Gördüğüm Ergenekon bu değildi" demiş, kusura bakmayın menüde bu var...  http://www.ntvmsnbc.com/id/25365495
yıllarca derin devlet diye bağırdılar, ortaya dökülünce hoşlarına gitmedi. çeteci deyince ülkücü, gerici olması lazım di mi, 'aydınlar' nalaka
*
yargı kararı doğrudur yanlıştır onu bilmem, arazi kime ait onu da bilmem, lakin "mor gabriel manastırı'nın arazisi" lafını, manastırın arsası havasında tekrarlayıp durmak da bir hokkabazlıktır, onu biliyorum
*
nefret, suizan ve hedef gösterme mahut mikropların gıdası... bu hayvanlara göre kendileri elf, siz de orksunuz; kategorik olarak sizin doğru, onların yanlış yapma ihtimali yok (!) hidayet eyle, ıslah et, rabbim; olmadı kahreyle...
*
güvelinir kaymaklardan cumhuriyet gazetasının yarınki manşetini duyduk: HALK ŞERİAT İSTİYOR, LAİK TAYYİP DEFOL! nedir müslümanların çektiği
*
doğru söylemekle haklı olmak arasında fark var, biber gazına karşı çıkanlar molotofa da karşı çıksaydı sözleri yankı bulabilirdi, biberci misiniz, molotofçu mu? tencere dibin kara... molotof atan adamı dağıtacak alternatif öneriniz varsa beraber sunalım polise...
*
menemeni yakmak kolay hacı abiler, esas mesele teflondan kazımak...
*
atam sen kalk da bunlar yatsın...
*
namaz molası meselesi mantık ile hallolunacak mevzu değil, daha evvel gördük, birilerinin "hassasiyetleri" var, hassas bir yerlerine iğne batmış gibi zıplıyorlar namaz molası deyince, gözleri, kulakları ve gönüllerinin kepenklerini kapatıyorlar, sözle ulaşmak mümkün olmuyor. bahsi geçen her pürüzün giderildiği kurgusal bir ortam için bile, namaz molasına cevaz veremiyorlar...
*
bu numaralar bize sökmez arkadaş, devleti fakir düşürmeye çalışıyorlar, yurtsever gençler olarak harçlarımızı ödemeye devam edeceğiz!!!
*
akepe ülkemizi muson bölgesine taşımaya çalışıyor arkadaşlar, türkiye malezya olmayacak! (ismet wellingtonlarımı getir!)
*
istisnaları da olmakla birlikte, paylaşılan bir yazının içinde dinci kelimesinin geçtiğini görürsem, o noktada okumayı bırakıyorum. aynı şekilde argumentum ad atatürk yazılarını da değerlendirmeye almıyorum. kolaylık oluyor, hem de asap korumalı sistem, pratik yoldan
*
burnundan nefes alman gözlerinin iyi görmediği hakikatını örtemiyor bayım, kelaynaklar türkü söylüyor, ama sen gazoz açacağını buzlukta unutmuşsun. istediğin kadar rakı iç, darbecileri alkışladıktan sonra ne anlamı var. iki yüzlü alkolikler, yapmadığınız mobbing kalmadı, hâlâ konuşuyorsunuz
*
2005'te bildiri dağıtma 'hakkını' kullanan bir vatandaş, 2012'de birini öldürdü. taktik farklı, maksat aynı: kargaşa çıkarmak. sözkonusu eylemcinin kariyer çizgisinde bir kırılma yok, dün de barış güvercini değildi, tedhiş faaliyeti içindeydi... fakat "tanım gereği" terörist sayılmadıkları için olacak, canla başla savunuldular zamanında... umarım kimlerin arkasında durduklarını görmüştür artık, "demokrasi savunucuları"...
solcu pişkinliği kavramının zabıtlara geçmesini talep ediyorum.
*
geçenlerde can dündar ağlıyordu, bizim hayalimizdeki ergenekon bu değildi diye; neler çekti bu millet sizin hayallerinizden...
*
hükumet "namaz kılıyorsunuz, başınızı örtüyorsunuz, ama ülke satılıyor" diyenlere katkılarından dolayı plaket verecekmiş...
*
şaka maka da, iyi ki inkılap yapıyoruz diyerek süleymaniye kütüphanesini yakmaya kalkan çıkmamış. basiretleri mi bağlandı, nedir...
*
bir kısım depresifler gerçekten dedikleri kadar tırsıyor olsaydı, çoktan taraf değiştirip araziye uymuşlardı; iyi ekmek yeniyor bu işten...
*
kendilerinden olmayanları kadro, doçentlik sınavı vb vesilelerle nasıl elediklerini, tasfiye ettiklerini biliyoruz, hâlâ berdevamlar...
hiç kadrolaşma filan diye ağlamasın kepazeler, açıkça "kadrolaşmamızı bozuyorlar" desinler, bilmeyen yok nasıl olsa...
1. tus kazananları ideolojik mülakattan geçiren rektör yardımcısı, sonradan intihali de ortaya çıktı
2. ehil olduğu halde, bitirdiği okul yüzünden aleyhinde kampanya açılıp verilecek kadro iptal edilen akademisyen, şahsen tanıyorum
3. iş başvurusundan sonra arkasından eşi başörtülü mü diye soruşturulan akademisyen
4. kadro durumunu araştırmak istediği için -hem de akrabası olan bir yar doç tarafından- ideolojik "badanaya" maruz kalan akademisyen
5. kişisel meseleler "tarikatçı" fısıltısıyla karıştırılıp üst makamlara sunularak hakkında soruşturma açılan ve kasıtlı ceza verilen
6. doçentlik sınavında araya ideolojik imalar da sıkıştırılarak "ebesinin örekesi" tarzı sorular sormak suretiyle çaktırılan akademisyen
bunlar bir çırpıda aklıma gelen yakından bildiklerim, deşilse daha bir sürü örnek çıkar. tasfiyeymiş, külahıma anlatın...
 bu naldı, şimdi de mıh: sizden öncekiler gibi siz de, ehliyete değil mensubiyete bakıyorsanız, onlardan ne farkınız var?
*
demek ki neymiş? ulusalcılık= yapma türk-çülük / çakma türk-çülük / jön-türk-çülük... milliyetçilik= alparslan'ın sancağı, ertuğrul'un ocağı
*
mühim mevzular arıza teyzelerden kurtarılsa da halkımız biraz empati yapma imkanı bulsa, öyle irrite edici bir dil var ki mesele boğuluyor. suçu öyle bir eleştiriyorlar ki suça teşvik yerine geçiyor.
bu ezber zihniyetleri değiştirelim lütfen başka ezber zihniyetler bulalım. ideolojik ideolojilerden sakınalım, bizim ideolojimiz ideolojisiz…
çok klişe şeyler söylüyorsunuz, lütfen bizim klişelerimizle konuşur musunuz...
*
bizimki din değil dini çok sıkıcı... (şşşşt numara yapma, uyanık seni...)
*
biraz da paşadan "terörist" olabileceğini tasavvur edemeyenlerin sayesinde, teröristten "paşa" olabiliyor...
*
mantıken atatürk yanlış olamayacağına göre ya yanlış yapılmamıştır veya yanlış doğrudur, 3. yol yok. mantıktaki 3. halin imkansızlığı ilkesi. formel mantık açısından kemalistler kendi içinde tutarlı neticede
*
TRT 2013 Eurovision finallerini yayınlamama kararı aldı, tehlikenin farkında mısınız; bu ülke nereye gidiyor?
*

dicıtıl günler / tw




nal: ekşi sözlük'ün kapatılması en az ekşi sözlük kadar yanlış olur. zor(balık)la değil basiretle çözülmesi gereken meseleler vardır... mıh: insanlara yıllardır ne ektiklerini anlatamadık, hâlâ da anlamaya niyetleri yok, hasat vakti oturup ağlamanın faydası yok. fikir özgürlüğü ile terbiyesizliği, yılışıklığı, şımarıklığı, "psişik terörü" ayırmak gibi bir sıkıntısı olmayan bir idare var maalesef. "serbestlik" bu derece fetiş olursa, "yasak" da peşinden gelebilir, şaşırmayın; tefritli etkiye ifratlı tepki, al birini vur ötekine.
*
ve lakin kusura bakmayın, ekşi sözlük'ün hakettiği kalite bu. işler bir günde bu noktaya gelmedi, yazabiliyor olsaydık yazmaya devam ederdik. ekşi'de yazmaya devam ediyor olsaydım, ben de böyle yazardım; böyle yazmak istemediğim (ve de yazamadığım) için yazmıyorum. idarenin serbestlik, hakaret vb konularda görüşleri ve yazar kalabalığının seviyesi bir araya gelince oluşan ortam fiyasko maalesef. ekşi sözlükte yazmaya devam ederek ortak alan vasfı ve dolaylı meşruiyet kazandırmayı etik açıdan hatalı buluyorum. inci için bile daha fazla saygımsı bir şeyler besliyorum, hiç olmazsa ne olduğu belli
*
arkadaşlar, tepkiniz "gündemdeki olaylara" ise bunu onunla ilgili alanlardan ilan etmeniz gerekir, aranızda istişare etseniz bile bunu >> grup kararı olarak ilan edince, grupla ilgili bir konu gibi anlaşılıyor. en azından aynı konuyu tartışan diğer yazarların yazdığı başlığa>>bütün kızlar toplandık biz de sizinle birlikteyiz gibi bir şey yazabilirdiniz. takip etmediğim için kanzuk'un tavrında ne arıza var bilemiyorum, ama olan bitendeki açıklama gayet sakin ve makul. kaldı ki bugüne kadar sözlük idaresinin serbestlik anlayışının "gevşekliğinden" en fazla bizar olan muhafazakarlardı, şimdi olması gereken olunca, diğerleriyle birlikte ayaklanmak neyin nesidir, anlamıyorum. işin aslı sanaldaki saçmalıkların fazla ciddiye alınıp yargıya falan taşınmasını çok uygun bulmuyorum. daha altıncı nesil bile yokken yargı yolunun kullanılması gündeme gelmişti, o zaman istişare edip abartılı olacağı noktasında anlaşılmıştı. lakin bu haddini bilmezleri hizaya sokacak tek şey de yargı, mevcut şartlarda. eğer daha önce muhafazakarlar topluca sözlüğü terk edip, ayaktakımına mahsus bir yer halinde bırakmış olsaydı, belki de kimse o kadar da ciddiye alıp dava mava açma lüzumu hissetmeyecekti. sözlüğü ortak alan halinde tutarak bu yolu muhafazakarlar açtı. sözlüğü bırakma kararı yerinde ve gecikmiş bir karar, lakin gerekçesi ve zamanlaması tek kelimeyle SAÇMA.
*
ekşi: bozuk, kokmuş, kokuşmuş anlamında sıfat. (tanım) eksisozluk.com (örnek)
*
" çöp tenekenizde 1866 entry var. bunları inceleyip nerelerde hata yaptığınız konusunda ipuçları edinebilirsiniz. "
inceliyorum... yönetim mantığını gözardı etmekte hata yapmışım, gereksiz tartışmalara girmişim, iti kopuğu muhatap almışım... mekanı çok ciddiye almışım, sahiplenmişim, bilgi kaynağı gibi düşünmüşüm, aklıma geleni yazmışım... incelemeye devam...
*
ilk çaylak entrymi 02.11.2002'de girmişim, hesabı da 02.11.2011'de kapattım, tevafuk oldu. kimi haksız yere incittiysek hakkını helal ede...
*
#eksisozlukkapatilsin kapattım zaten ben, dağılabilirsiniz...
#eksisozlukkapatilsin sağ üst köşedeki çarpıya basın, hemen kapanıyor. en etkili mücadele yolu. müşterisiz tükkan kapanır zaten...
esas bizim hâlâ ekşide cihad/ tebliğ davasında bulunan kardeşlerin bu dosyayı kapatması gerek... #eksisozlukkapatilsin
*
#eksisozlukkapatilsin kapatılmasın, ihbar edilsin: bilişim suçları ve sistemleri şube müdürlüğü 0212 636 1515
*
bindik bir alamete, hayırlar ola... hagatten bi twitter eksikti esasen...
yaptığım araştırmalara göre twitter login olmayanlarca da okunabiliyor. selam sana ey halkım, kola midemizi bozdu.
*
hardvâre-i fersude, softvâre-i kepaze; rezil oldı yevm-i sebt, bir laptop-ı belâde... (olsun seviyoz onu, emektarımız o bizim, kıymetlim...)
*
ez-zamanü ves-sıhhatü hayrün mine'l-çay vet-twitter... uykusuzluktan uyuyamamak, yorgunluktan dinlenememek, üretmeye çabalayıp sadece tüketmek... ince planların irade sapaklarında kaybolma, az zamanda çok ve büyük işler başarma, mükemmeli boşver; sadece bugün bir şey yap!
*
son anda internetten aldığımız bir habere göre internetten verdiğimiz pizza siparişi teslim edilmiş, ödemeyi de kredi kartıyla yapmışız... "tıpkı filimlerdeki gibi" çileklerde tat yok, ama yerinden kalkmadan pizza kapında... böyle şeyleri garipseyen son dinozor ben miyim acep?
*
pazartesi ezel salı istirahat çarşamba nöbet perşembe nöbet ertesi cuma-cumartesi nezle+twitter, pazar nöbet, pazartesi ezel, salı istirahat. nasipse çarşamba günü dünyayı kurtarmayı planlıyorum. hatırlatın da bir daha üsye olacağımda daha akıcı bir kitaba başlamış olayım, yine tw köşelerinde heba eyledik ömrün bir kısmını
*
eskiden okur yazardık şimdi bakar tıklar olduk. galaktik magazin çöplüğü... biri bizi meşgul ediyor...
*
səhifənin yüklenmesi vaxt alacaq kimi görsənir. həddindən artıq yüklənmə və ya anlıq problemlər ola bilər. hətta belə bir * səhifə yerli dibli bizdə olmaya da bilər İnternet bağlantınızı kontrol edin. problem sizdə də olabilər. yenidən yoxla və ya səhifəni yenilə.. bütün bunlardan sonra hələ də problem varsa gedib internetin müxtəlif yerləerində öz aramızdı üçün "an etibarı ilə sıçmış sayt" deyə cümlə aləməmi xəbərdar edin :)
*
twitter bana "kontrol etmemiz lazım, insan mısın" dedi. gel bizim hastanede bir sene çalış, bakalım sen insan kalabiliyor musun? heywan!
o da değil de, iman ve husband kelimelerini okumamı istedi, bundan bir anlam çıkarmalı mıyım?
*
oh deer! bugün de interneti bitiremedim...
*
bu sosyal medyayı açmaya gelmiyor, bi tvitliycem diye giriyorsun, görev bilinciyle bütün neti elden geçirip çıkıyorsun...
meydey meydey sos mesoes İLETİŞİM AĞIna yakalandık, imdat!
*
bu twitter'in en büyük eksiği: takip et ama tweetleri gelmesin seçeneği yok :P
*
internet insana pek çok gereksiz imkan sunuyor; bir sürü mâlâyâni...
*
ya bu tw. ne kaa kısır, varsa yoksa rply, rt, fav... insan şuna eyvallah, barekallah, hafazanallah butonları koyar di mi...
*
ifade imkanlarının artmasının yan etkisi: saçmalama oranı da artmış gibi görünüyor...
*
eskiden divit vardı, şimdi tweet var (bütün sosyal mesajlar hızla bayatlıyordu, birinciliği termometreye verdiler)  "30 Temmuz"
*
acaba herkese okuma-yazma öğretmeye çalışarak hata mı ediyoruz? sosyal medya- düşünemeyen, vicdanı gelişmemiş, ama yazabilen bir sürü ucube… bizde birinin fiilini veya fikrini tenkid etmek yok, hedefimiz şahsın kendisi de değil, doğrudan mensup olduğu zümre. "şu dediğin doğru, bu yanlış, şunu şöyle düzeltebiliriz" yok, "siz yanlışsınız: her şeyiniz yanlış, her zaman yanlış, tamamen yanlış" var. insanları bilgilendirmeye yönelik gayretler fuzuli; önce düşünmeyi öğretmek gerek, edeb, erkan, usul öğretmek gerek, insaf, vicdan, terbiye… olmamış kafaya döktüğünüz bilgi heba... adamı ucube olmaktan kurtarmıyor. yarım hekim candan eder, yarım "analizci" (!?) can sıkar...
*
şu tt olan başlıklara yazılanlara bakınca keyfim kaçıyor; şaka değil, terör gibi ciddi bir mesele, türkiye'yi temsil eden bir örneklem olmasa da okur yazar internet kullanıcısı vb olması açısından dikkate almak gerekir, zihin melekelerimizi hiç kullanamıyoruz, sıfır... bunun yanında insani vasıflar bakımından da zaaflarımız var.
tablo: 1. histerik bir 'duyarlılık' tablosu
2. boş bir 'tepkisellik'
3. peşin hüküm gırla
4. dinlemeyi bilmiyoruz
5. okuduğumuzu anlamıyoruz
6. çok kolay gaza geliyoruz
7. insaf-vicdan yerlerde
8. türkçe bilmiyoruz
9. muhakeme diye bir şeyden haberdar değiliz...
"strikininize deserebre kurbağa korosu" diyorum bu kalabalığa. (kurbağanın beynini çıkarıp strikinin denen maddeden verirseniz, en küçük bir uyarıya bile bütün vücuduyla abartılı refleks cevabı verir) bunlar da beyin kaynaklı bir köstekten mahrum, fazla gaz verilmiş, en küçük şeye bile en büyük tepkiyi veriyorlar, bir lahza bile düşünmeden.
akl kelimesinin arapçadaki ilk manasının köstek olması çok manidar geliyor bana...
*
bugün nefretten aşkla nefret ediyoruz canikom, kadındüşmanıdır deyu bir kadına kadındüşmanlığı ediyoruz, perhiz-turşu kucak kucağa... hem yalancısınız, hem çokyüzlüsünüz, "şöyle dedin, biz de seni böyle edelim gör gününü" mü? bir sepet solucan sizden daha çok insana benzer. vatandaşın zülfiyari de pek kibarmış, bir şaşkın kız çocuğu bozuvermiş bütün fiyakalarını... buna asabiye mantığı derler: "bizim kadınımız, tavuğumuz, keçimiz melektir, elinki kenef; bizim hatamız sevaptır, sizin nefesiniz kabahat" "biz size ne etsek, size şeref sayılır, sizin kaş oynatmanız haddi aşmaktır" kendi karısını doktora göstermek istemezken, başka kadınların muayene olduğu yere girmeye kalkan ayılar, klavye tutmayı öğrenmiş...
*
üç tık git, sonra dön; evreni bilmem ama internetin sonu yok, hepsini okumaya çalışmak zaman kaybı...
*
tablet ve ipört gibi cihazların temel tasarımı, insanların tefekkür etmesini engellemeye yönelik bir komplo gibi. kenefte bile kafayı tablete gömene nisbetle "boş boş" bulutları seyreden daha saygıdeğer. what is matrix ulan? al sana matrix, ense kökünden değil, gözlerinden ve parmaklarından bağlanıyorsun. onlara para kazandırmayacak hiçbir şey üretmeyin, bilakis sadece tüketin istiyorlar.
*

Tırnak içi müslüman / tw




bu arada başörtülü hanımlar sekülerleşme ile ilgili tespitlerde müzmin konu mankeni olmaktan bunalmışlar, haklılar... hanımlar kolay teşhis ediliyor, kolay örnek teşkil ediyor ve lakin burada gözden kaçan şu: erkekler neden tespit edilemiyor? tedbir diye bir mazeret de kalmadığına göre, waldo beyler neredeler? sakalları, bıyıkları, gümüş yüzükleri görelim beyler. görelim, siz nasıl temsil ediyorsunuz, fikri cephenizi, içtimai sınıfınızı. sarığı cübbeyi çıkarıp pera'ya giden molla vaziyetleri olmasın. "müslümanlar" "çağa meydan okumak" "yeni bir medeniyet kurmak" gibi iddiaları unuttular, sathi "düzeltmelerle" batılı hayatı benimsiyorlar. kendi değerlerimizi yeniden üretmekle ilgili sıkıntılarımız sona ermiş değil, bu vaziyette "kültürel damga" falan hayal, sticker belki... kendi hayatının anlamını kendi yaratan birey, insanın ötesinde bir varlık tanımayan hümanist-materyalist paradigmanın insan-ı kamili... modernitenin müstehab gördüğü bu tavrı islamcıların müstekreh görmesi, "tanım gereği". kendi umdelerinden itizal etmeye "islami" demek saçma. bu işin dayıerkil, halaerkil meselesiyle de alakası yok, benzer dejenerasyon yeni nesil erkeklerde de olsa gerek, belki daha da fazla... lakin erkekler radyoaktif türbanla işaretli olmadıkları için gözlemleyip üzerlerinden tespit üretmek daha zor...
*
iktidarın teknokrat açığı var, ama "camiadan" olmayanlardan vebalı gibi kaçıyorlar, hassaten milliyetçilerden... bu durumda bu kadar az skandal patlamasını "şans" saymak gerek. astlar, alana hakim olmayan amirleri maymun edebilir, refah-yol döneminde oluyordu arada...
*
"bizdendir" diye kalitesizliğe müsamaha edersek, başkalarından farkımız kalmaz...
*
akp şişmiş istanbul'u patlatacak şu projeleri izmir için düşünse, hem yük dağıtılmış olur, hem yeni demografik yapı=yeni oy havzası kazanır. çılgın proje çılgınlığı devam ediyor, göğe direk vaadediyorum, yok mu arttıran?
*
bir kısım müslümanlardan müslümanlar diye bahseden bir kısım müslümanlar, turkcell'in tarife sms'lerinden bile gıcıksınız, haberiniz olsun. cemaatlerin, tarikatlerin siyasetle dirsek temasına "buğzetmek" yeni mi aklınıza geldi? x, y, z partileri müslümanların "organik" organizasyonu, ama p ve q partileri gavur partisi, öyle mi? yok öyle bir şey. x, y, z = ("müslüman")a; q, p = ("müslüman")b; t = (müslüman ama "müslüman" değil)a ... vaziyet böyle. dini siyasete alet etmek pek yok, ama din için yapılan siyaseti dinin kendisinden ayıramamak çok. zorla mhp'ye oy verdirmeyin adama! :p al islamcıları vur türkçülere, bu tefrika, bu kendinden olana buğzetme varken hiçbir cacık olmaz bizden. ayrıca kaset kadar daş düşsün başınıza, çok eğlenceli değil mi? üzmez olunca vik vik mhp olunca bik bik. yoekyeeeeaaa... bu tweetlerimi cami avlusunda mhp iftarını görüp de "ülkücüler ne zaman müslüman oldu" diye soran "huzeyfe" kardeşime ithaf ediyorum. 20 senedir bir milim ilerlememişiz. dilimde tüy bitti, ömrümü çürüttünüz lan jale :P
*
klasik sistemde müslümanların organizasyonları: tekke, medrese, vakıf, devlet. modern çağda organizasyonlarda genel bir şaft kayması oldu. yasaklar sebebiyle yeraltı oluşumları halinde toplanan gruplaşmalar ise gelenekten faydalanamadı. sıkıntıların temelinde bunlar da var gibi. akp meselesine gelince, emirülmüminin'e seni kılıçlarımızla düzeltiriz diyen sahabeyi hatırlayalım, kanaatimce bu seçimde barajı geçemeyecek partilere oy vermek vicdani bir vecibe. kibir meselesinde detroitliye katılıyorum.
*
bence seçimlerin galibi "oylar bölünmesin" ve "bir oy bir oydur" sloganları :P :)
*
müslüman kelimesini özel vurguyla okuyan arkadaşlar, sizdeki kibri tek geçerim.
*
hem ülkücülerle hem müsgençlerle bir şeyler paylaşabilmek sıkıntılı, iki taraf da afaroz edebiliyor...
*
her şey hızla markalaşıyordu, birinciliği kime vereceklerini şaşırdılar.
cihat collection, takva residence, ali şeriati kartpostalları, i < 3 namaz tişörtleri, pop - islam rules. oh yeah mübarek...
*
"politik müslümanlık" ne gözünü seveyim abi ya!?!!!! Ali Bulaç : Seyyid Kutup ve Türkiye İslam'ı - bit.ly/Jka6kp @zamancomtr "İslamiyet'in siyasî bir hareket olduğunu" nerenizden çıkarıyorsunuz? müslüman olabilir ama "the Müslüman
" olamaz mıyız? hangi cür'etle islam ve müslümanlık kelimelerini kendi siyasi fraksiyonunuza mahsus isimler gibi kullanabiliyorsunuz? islam dini ile islam dinini temel/ hedef alan ideoloji arasındaki farkı algılayamayan adamlar hâlâ entelektüel diye geziyor... bu yüzden herkesi tekfir etmeye bu kadar meraklılar... allah hidayet eylesin...
*
adaletin vasıtası devlettir, devlet aleyhtarlığı fitnenin sözcülüğüdür. milliyetçi olmayan "dindarlık" kuzeye bakarak güneye yürümektir. hükumet ağır aksak devlet adamlığını öğrenmeye başladıkça itilafçı cephe huzursuzlanmaya başladı, bunlara göre devlet şeytanla eşdeğer. devletsiz hangi adalet, hangi din? "köküne kibrit suyu" diye bir "özgürlük" yok; ayaklar yere, akıllar başa, bizahmet...
*
bittabii rezidans olacak, mal müşteriye satılır. melmekette şapka inkılabı oldu, ama -nasreddin hoca hesabı- şalvarı da kendimiz telef ettik
*
lakin "muhafazakar" zümre de homojen değil ki, onu talep ediyor bunu etmiyor diyelim, biz istemedik diyoruz, arkadan biz istedik diyor biri.
bir yanda "hazz-ı şikem rezidans" tenkidi, bir yanda tatil cenneti bannerı, üstelik performansa hocalar felan da dahil...
sevgili konuklarımız lütfen gişeden biletinizi alınız, şeytan taşlamak için bizi tercih ettiğiniz için teşekkür ederiz, kahrolsun kapitalizm
*
yenisafak.com.tr/Edebiyat/Defau… müslüman saati ahmed haşim "muhafazakar mütedeyyin" sitenin bahçesinde gece vakti havai fişek atanlara ithaf olunur
*
muhafaza-i kâr...
*
Erdoğan'ın Sakarya İl Kongresi konuşması en son haber ensonhaber.com/erdoganin-saka… @ensonhabercom aracılığıyla
1) başbakan "ülkücülerden" bahsetmiyor, mhp yönetiminden bahsediyor 2) söylediği şey aslında "dadaş" fıkrası, kinaye için söylemiş olabilir
3) yine de milletin dindarlığını sorgulamak başbakana düşmez
4) tabandan bahsetmiyorum diyor, ama yine de ülkücüleri müslüman saymama hastalığı ile malul olduğu şüphesini uyandırıyor
5) "başbakan ülkücüler fatiha bilmez dedi" ibaresi kısmen çarpıtma, ama yine de başbakanın söyledikleri şık değil
6) başbakanın böyle söylemesinin hatalı olması başka bir şey, mhp yönetiminin söyleneni haketmiyor olması başka bir şey...
*
sağıma bakıyorum dinsiz (!) tefrikacı (!) bir takım kişiler, soluma bakıyorum milliyetsiz (!) dinci (!) tayfası... açsam kollarımı, kocaman; tokuştursam kafaları... oO0(durun, siz kardeşsiniz!)0Oo kendimi annan gibi hissettim bir an... taam lan, karışmıyom ben, kapışın *bip*...
*
milliyetçiler, "arakanlılar neyimiz olur" sualine gayet güzel cevap verirler, peki devlet ve millet mefhumlarını idrak edemeyen soldan esintili kafalar, "güç" olmadan, mazlumlara nasıl el uzatılabilir, cevap verebilirler mi?
*
yelkenler biçilecek, mendiller dikilecek; üç tanesi beş kuruşa satılacak. delikanlım işaret aldığın gün başkandan, ihaleler fetholunacak...
*
bir kısım islamcıların devlet şuuru konusunda kafasının çalışmaya başlaması, diğer bir kısım islamcıları rahatsız ediyor. devlet, rejim ve sistem kavramlarını birbirinden ayırmayı öğrenemediler hâlâ...
evet, yumurta küfesini sırtlanmanın zihin açıcı bir etkisi var muhtemelen, yavaş da olsa...
işin tuhafı bir kısım türkçüler de devlet, rejim ve sistem kavramları karşısındaki pozisyonları konusunda tutarsız davranıyor. güç dengelerinin değişmesi herkesin ezberini bozdu. ölümüne muhalefet, kraldan çok kralcılık, devleti koruma refleksiyle devletin karşısına düşmek... muhalefetin dengesiz eleştiri pratiği iktidarın hatalarını besliyor. türkeş'ten hiç mi bir şey öğrenmediniz? mhp yan sanayi chp'ye döndü... atatürk devlet falan kurmadı, 972 senedir tek bir devlet var. atsız'ı da mı okumadınız? tarih şuurunuza turp sıkayım...
*
bu müslüman-islamcı mevzusundan sıkıldım ben, müslümancı diye yeni bir terim mi uydursak :P
misal: islamcı olduğunu kabul etmeyip müslüman tabirini onun yerine de kullanan islamcı = müslümancı. nasıl?
*
islamcılık diye bir şey olması hatalı değil, hatalı olan bunun dinle ilişkisini ve sınırlarını tespit edememek. islamcıların hatası islamcı terimini fazla değil az kullanmaları, müslüman ile aynı şeymiş gibi, iki terimi birbirinin yerine kullanmaları
*
mümtaz'er hocanın islamcılığın muhalif konumu ile ilgili tespiti çok da yabana atılmamalı ama bu daha çok belirli bir islamcılık yorumu için. türkiyedeki islamcıların yurt dışı akımlardan ve marksizmden bu kadar etkilenmesi ilginç. başkalarının kendilerini muhalefet üzerinden tanımlaması mantıklı olabilir. mesela iran hep muhalifti, bu aydınlarını da etkilemiş olabilir. ama "hilafet merkezi" olan bir ülke neden kendi yorumunu merkez kavramı üzerinden geliştiremesin? muhtemelen rejim karşısındaki durumdan… osmanlı devletinin yıkıldığı yanılgısı, insanları 1920 sonrasını esas alarak düşünmeye itiyor. kimine göre merkezde "tağut te ce" var. halbuki tağut olan "devlet" değil ve merkez mevkiinin kaybı asli değil, arızi bir durum. osmanlı üzerinden düşünmek bu yüzden elzem. "islamcılık iktidarda bocalıyor" vaziyetinin altında bu ekolün zamanında devleti sahiplenip ona göre düşünmemiş olması yatıyor olsa gerek
*
dindarlar din düşmanlarına malzeme üretmekle meşgul; alim çalıyor, zalim oynuyor. iyi orta gol oluyor ve ilk kırmızı kart hakeme...
*
başkaları güçlüyse anarşist, biz güçlüysek faşist olmalıyız yerine, 'bizimkiler' güçlüyse daha da anarşist olmalıyız demek gerekiyordu belki
*
İslamcıların rengi ve ‘demokrasi sınavı’ - Açık Görüş - Star Gazete http://haber.stargazete.com/acikgorus/islamcilarin-rengi-ve-demokrasi-sinavi/haber-714145 … "Muhalefette iken ümmetçi yan daha öne çıkarken iktidar tecrübesi... teritoryal/milli gerçeklikleri ve çıkarları öne almayı dayatmaktadır"bd Kemalistlerin baskıcı ... uygulamaları yüzünden İslamcıların kendi ... pratikleri ve söylemleri ile yüzleşmesinin tamamlanmamış olduğu bd
yazı güzel ve lakin daha da eklenebilecekler var, islamcıların herhangi bir şeyle yüzleşebilecek zihin selametini yakalaması zor. hâlâ din ve ideoloji arasındaki ilişkiyi ve farkları kavrayamadı bir sürü kişi, neyin üzerinde düşünmeleri gerekiği konusuna gelemediler. islamcı kelimesini kabul etmeyip kendini sadece müslüman olarak tanımlamaya çalışanlar, islamcılık üzerinde nasıl düşünecek? dini referanslarla siyasi kavramları birbirinden ayıramıyorlar, "siyasi" ümmet ile "müminlerin heyetimecmuası" aynı şey değil, göremiyorlar. diğer taraftan hâlâ dinci isnadıyla nefret kusanlara karşı savunma refleksleri var, muhasebeyi zorlaştıran. eski referansları "muhalif" memleketlerden ithal fikriyat, bunların hilafet merkezinde sökmeyeceğini de görmeleri gerek önce. kültür ve medeniyet de üzerinde düşünmeye alışık olmadıkları kavramlar, hâlâ tartışma kapitalizm/ sosyalizm ekseninde cereyan ediyor. karşılarındaki meydan okumanın birinden değil, ikisinin ortak zemininden geldiğini görmeleri de kolay değil bu şartlarda. hepsi bir yana seküler hayat tarzına yamandıkça gevşemeye başladılar, yüzleşme gibi bir şeye zahmet edecekleri de belli değil
*
milliyet fikrini mistik bir mevhibe gibi benimsemek ifrat, milliyet fikrine hırsla saldırmak tefrit; ırkçılar da ümmetçiler de yanılıyor
*
"dünyanın lüksü" diye bir lafın "islamî" diye kakalanabildiği bir devirde yaşıyoruz...
*
"mücahitler" 7 hilalli lükse gömülmüş, hangi darülharp, hangi darülislam?
*
tamam hırsızın yatacak yeri yok da, hocanın da hiç mi suçu yok? #benimiçinERBAKAN #28ŞubatDemek
*
AkParti Çalışıyor, amenna; bir de ne yapmaya çalıştığını anlasak...
*
türkçüler akp'ye inat atatürkçü oldu, chp akp'ye inat ulusçu oldu; akp de bunlara nispet devlete sahip çıksa keşke, oyunbozanlık etmese...
*
bunca senedir iki şeyi aklım almıyor hâlâ, biri din düşmanı solcularla kol kola girip ülkücülerden nefret eden> dindar taife, diğeri din düşmanı solcularla kol kola girip dindarlardan nefret eden milliyetçiler... müslümanlardan nefret eden müslümanlar diye bir şey var bu ülkede...
*
ne çektin be "türbanlı", ben sana eşarbına model yapamazsın demiyorum, yaptın da ne oldu diyorum (bir yerden icap etmedi, öyle aklıma geldi)
*