3 Mayıs 2013 Cuma

taksim ve tulumbacı diyalektiği


1. emniyet kuvvetleri huzuru ve asayişi korumak maksadıyla toplum tarafından silahlandırılmıştır. mümkün olduğu kadar elindeki cebir vasıtalarını kullanmamakla mükelleftir. mecbur kaldığı zaman da ölçülü kullanmalıdır. bu çizginin dışına çıkarsa maksadının hilafına hareket etmiş olur.

2. suçluların da hakları vardır. suç ve ceza kanunla belirlenir. suçun cezasını emniyet kuvveti infaz etmez. molotof taşıyanın kafasını kırmak diye bir ceza yok. 

3. emniyet kuvveti ile suçluların elindeki araçlar saçma bir şekilde karşılaştırılıyor. mahalle kavgasından mı bahsediyoruz da "delikanlıysan palaskanı çıkar da gel" diyebilelim? bir taraf şiddeti önlemek için, caydırıcılığı sağlamak üzere techiz edilmiş bulunuyor, diğer taraf ise şiddet eylemi gerçekleştirmek için bir takım araçlar kullanıyor, suçluların kullandığı silahların daha ilkel olması, kendilerini masum kılmaz.

4. suçluların hakları çiğnenmişse, "suçlular" savunulabilir, "suç" değil. suçu savunanlar ya iflah olmaz derecede gafil veya bilerek yapıyorlarsa dolaylı olarak suça iştirak ediyorlar. bu çevreler daha önce de bazı kişileri savundular, sonra o kişiler büyük suçlar işledi, cinayet gibi. hâlâ aynı tavrı sürdürmenin salak veya artniyetli olmak dışında bir izahını bulamıyorum. izinsiz gösteri yapmak sivil itaatsizlik kapsamında değerlendirilebilir, silahlanıp harbe gitmek değil. "yanlış kişi" ağır şekilde yaralanmış olabilir, lakin hararetle savunulan "masumlar" arasından yeni katiller çıkarsa şaşırmamak gerek. emniyet kuvveti mensupları kasıtlı veya taksirli şekilde şiddet içeren suçlar işlemiş olabilir, bu tarz suçların savunulması hatalıdır, diğer taraftan belirli çevrelerin sürekli işledikleri şiddet suçlarının kategorik olarak gözardı edilmesi vahim.

5. devlet, toplum, adalet ve suç gibi mefhumlar etrafında bir ortak zemin olmadan karşılıklı ağız dalaşıyla bir yere varılamayacağı aşikar.

Hiç yorum yok: