bazımız tayyip eleştirisini aşmış durumda, evrendeki
kötülüğü tayyiple açıklıyorlar. perseverasyon, perseküsyon, obsesyon:
anti-tayyipizm...
*
poşet konusunda akılda tutmak gereken şu: bu tür
uygulamalar bazı şeylerle çelişiyor, bazı şeylerle çelişmiyor (kafanı kırıyım
twitter). çeliştiği: "belirli bir kesimin" demokrasi, birey, özgürlük
anlayışı, buna dayanan toplumsal uzlaşma ideali. çelişmediği: başka bir kesimin
talepleri, değerleri, toplum düzeni ideali...
*
japonlar aynı fikirde değil ama :) 1 türk 5 japona bedel,
10 japon 50 türke bedel mealinde konuşmuş bir büyükelçi. anafikir, türkler
inisiyatif alabildikleri için yalnız çalışmada japonlardan daha iyi, ama
dayanışma yetersizliğinden grup çalışmasında kötü. iran atasözünde de odak
nokta, kanaatimce üç türk'ün dört gruba ayrılabilme yeteneği... misal iki
kutuplu bir dinamikten (eski x yeni medeniyet) üç kutuplu bir siyasi şema
(türkçülük-islamcılık-garpçılık) çıkarabilmek böyle bşi. başka rivayet: iki
gavur 99 konuda ihtilaf eder 1'inde anlaşırsa onunla ilgili dernek kurar, iki
türk 99 konuda anlaşıp da 1 konuda ihtilaf ederse, ayrılıp yeni parti kurar.
bir de cehennemdeki türk kazanı meseli var, malum... (şimdi bazı türkler bana
itiraz edicek mesela, halbusem herkes aynı fikirde olmalı.) bazen
anlaşamadığımız konusunda bile anlaşamıyoruz :D
*
bize 'bizden değildir' diyen esas kendisi #bizdendegildir
*
ittihatçılara kızıyoruz, lakin itilafçılarımız da yüz
senedir akıllanmadı...
*
devlet düşmanlarına bedduamdır: devletlu olasuz inşaallah,
olasuz kim ol yumurta küfesi kaç okkadır aklınız ere...
*
şu hökümat pro'larını, con'larını, muhaliflerini toplayıp
gitse bi uzun tatile de devlet millet kafa dinlese, çok sıkıldım ben...
*
bir gün hükumete oy verirsem vebali muhaliflerindir. ağır
tahrik var, hafifletici sepetler var :Pp
*
zannımca melmeketimizde siyasetin göbek adı kan davası...
*
işimiz mhp'ye (, akp'ye ve chp'ye) kaldıysa, eyvah!..
allah halimizi ve akıbetimizi hayreylesin, selamet bahşetsin...
*
bir sen değilsin canım benim, herkes bir alem...
*
pis katil sağcı dövlet aslam esed barış tece 6. fino yok
kahraman gergenekon akepe borumuzu rotşildlere satıyo 6. fino sap saman ıvır
zıvır
sen yabgu'dan kaç, jitem'e tutul; olacak iş mi? böyle
coğrafyaya devlet kurulur mu, bütün suç çağrı bey'in, toki misin mübarek?
daha da gaste okursam van minüt, bak o kadar söylüyorum...
*
insanlar ikiye ayrılır: ak parti'yi milliyetçi olmakla
suçlayanlar ve milliyetçi olmamakla suçlayanlar. komik...
*
tenkid yol göstermeli. bizde iktidarla muhalefet
arasındaki duruma bakınca görünen ise, kendi aleminde kendi çalıp kendi dinleme
şeklinde...
*
üç tarz-ı sefalet...
*
en mühim sıkıntı, neyi kurtarmaya/ korumaya/ sağlamaya
çalışmamız gerektiğine dair asgari müştereklerimizin olmayışı. muhtelif
"cennet" tasvirleri var ve bunlar diğer taraflar için
"cehennem"... gözünü seveyim, ne ki bu türkiye? neyin nesi, kimin
fesi? hangimizin nereden akrabası oluyor?
*
epidemiyolojik çalışmalara göre ülkedeki hain prevalansı
tanı kriterlerine bağlı olarak %0,5-%50 arasında değişmektedir.
*
mantıken op ve rte aynı tarafta -pkk'nın karşısında-
olmalı değil mi? ne çok "karşı taraf" var memlekette, üçgenli
beşgenli şemalar, şekiller filan yetmiyor memleket siyasetini izaha,
ikozahedral/ japon feneri falan lazım... 2 batılı 99 konuda ihtilaf edip 1
konuda anlaşırsa onunla ilgili dernek kurar, 2 türk 99 konuda anlaşıp 1 konuda
ayrılırsa ayrı parti kurar. 1 türk 5 japonun yapacağı işi yapar, 10 japon 50
türkün yapacağı işi yapar. bir de cehennemdeki türk kazanı fıkrası vardı bununla
ilgili. asgari müşterek, ortak payda falan hak getire: "düşmanımın düşmanı
daha beter düşmanımdır..." allah iz'an vere bu millete... kaplan ve boğa
kapışırken avı tilki götürür. "uzlaşma" kaygısıyla her tür
işbirliğinden kaçınırsanız kendinizi köşeye sıkıştırırsınız. bu kafayla devlet
idare edilmez, ancak sayısı giderek artan marjinal fraksiyonlardan oluşan
örgütçükler olur, birleşemeyeni birleşebilen yer… meseleleri tamamen soyut
düzlemlere hapsedip realiteden koparsanız elinizde ameli olmayan bir akide
kalır. rasulullah aramızda olsaydı kendi reylerimizden vazgeçip ona tabi olur,
hayrın tamamında birleşmiş olurduk. fakat hükmü açık şekilde bildirilmeyen
meselelerde içtihata dayanmak durumundayız ve ortaya akıl sayısından fazla yol
çıkabilir. lüzumlu ile elzem arasındaki farkı idrak edemezsek, öncelik
sıralamamız yoksa işi pratiğe dökme imkanımız olmaz.
bir de deniyor ki "islamcılar iktidarda
bocalıyor", niye? üzerinde düşünmemiş olduğu hususlarda refleks edinmek
zorunda çünki.
biri seviyesiz demiş, öbürü utanmaz demiş, aman ne
güzel... bazımız "satılmış" bazımız "darbeci"... ooldu...
önce beraber şu fitneyi ortadan kaldırmazsanız, belki paylaşacak bir kozunuz da
kalmamış olacak neticede
*
türk siyasi hayatı biraz da uyuz olma-kıl kapma
dinamikleri üzerinden işliyor, tutarlılık aramak gereksiz veya yanlış yerde
arıyoruz. doğru-yanlış / iyi-kötü, kiminle alakalı olduğuna bağlı; aynı şey
şucular yaparsa kötü, bucular yaparsa iyi. esas vahim olan bunlara mantık
kılıfı geçirmeye çalışırken mantığın ırzına geçiyoruz. stereotipik kişileler
üzerinden düşünüyoruz, herkes farklı bir algı evreninde yaşıyor, bir tek ortak
doğrumuz bile yok galiba. yazı tura kafasından çıkamadık gitti, ya herru
taraftarız ya merru karşıyız her şeye...
*
iki tarafa da sesleniyorum: dangalaklık etmeyin... benim
dedemin babası da savaştı, osmanlı ordusu - türk ordusu - islam ordusu olan
orduda, gayet de sakallı sarıklı bir insandı rahmetli... 30 ağustos bizim günümüzdür,
akabinde ve detayında olanlar ayrı bir hikaye...
*
evet bu milletin öbür yarısı hain. hadi şimdi birbirimizi
öldürelim canım. yine de rahatlamazsak sağ kalanlar kendini öldürsün. hutular
sağa, tutsiler sola; kimin hain olduğuna karar vermek için yazı tura atıcaz,
mızıkmak yok...
*
bademler hutu, tavuk mabadları tutsi; yazı turadan
vazgeçtim, düello yapalım... yazıdan şikayet eden tura; hak ölçümüz:
kimlerdensiniz... hayır, hak da derdimiz değil, ölçü de yok; sadece
kimlerdensiniz... şu parayı bi dik durduramadık gitti...
*
hutular kendinden geçmiş, tutsiler çılgına dönmüş kime ne
anlatacaksın? yanlışsın demek cesaret işi, doğrusun demenin mânâsı kalmamış...
maça öyle kaptırmışlar ki kendilerini fitboldan çıkıp çamur güreşine döndüğünü
fark etmiyorlar, işin mahiyeti değişti. sözün de keyfi kaçtı. en iyisi yağmurda
kulübeden çıkmamak. yoksa bir kano edinip tufan mı beklemeli?
*
sana yanıldığını söylesem, ötekine hak verdiğimi
sanacaksın; boşver, takıl sen...
*
bizim ortak bi bişeyimiz olması lazım, kaybetmişiz. neydi
acaba?
*
bi gidin çay demleyin kalabalıklar, bu cadde ne haliniz
varsa göreceğiniz yere çıkıyor. kafada bir at gözlüğü, kurmalı oyuncak gibi
badi badi burnunun dikine gidiyor herkes...
*
denge, itidal, insaf, iz'an, akl-ı selim, sahih muhakeme;
amin...
*
muhalefet hükumetin her icraatını "bunlar zaten hain,
ülkeye zarar vermek için kasıtlı yapıyorlar" mantığı ile eleştirdiği için,
hükumetin doğru, yanlış, yarı doğru yarı yanlış her türlü icraatinin
arkasındaki kamuoyu desteğini güçlendirmiş oluyor. türkiye'nin asıl sıkıntısı
her kamptan insanların ekseriyetinin sadece çizgi film kurgusu içinde
düşünebiliyor olması. "teklifte şu faydaların gözetildiğini görüyor ve
takdir ediyorum, lakin bu mahzurlar, umulan faydayı aşmakta..." türkiye
için fantastik
*
son durum: toz duman. dinimiz, aklımız, canımız, malımız,
neslimiz sana emanet ya rabbî, biz sebeplere riayet edemiyoruz, sen yol
göster...
*
tenkitte usûlümüz: birisi bir şeyle kesişiyorsa,
örtüşüyormuş gibi hüküm vermek. yanlış.
*
tutsicilik oynayan elime mum diksin, bademleri ben aldım,
çıplaklar senden, yarıda devre, son sağ kalan kazanır...
*
herkes herkese komplocu diyor, kim haklı? doğru davayı
savunmak yetmez, usûl bilmek gerek. bizde metod: niyet okuyup, muhayyile
kazanında kaynatmak... fikriyatınızı parça arttırmadan söküp takamıyorsanız,
müfekkirenizde bir sıkıntı var demektir. düşünmüyoruz, programlanmış
algoritmaları uyguluyoruz. tepkilerimiz şartlı. zihnimizde çizgi film
kurgularıyla yaşıyoruz, ama attığımız taş baş yarıyor. allah hâlimizi,
âhirimizi hayreylesin...
*
başkasının değerleri sizinkinden daha rasyonel değil, ama
tutarsız davranınca, birileri hayatı neyle anlamlandıracağınıza karışmaya
kalkıyor. dine dayatma deyip de felsefe dayatanlar sövmüyorum diye
haketmediğinizi sanmayın, çok pis baydınız artık. velhasıl mücahitten bozma
mütahitine de, kendini milliyetçi/liberal/demokrat sanan garpçı mankurtlara da
bol kalaylı çaylar ısmarlayasım var
*
geri zekalı röne, hep senin başının altından çıktı bu
okumuş çocuklar; keyfine tükürdüğümün matematikçisi felsefe senin neyine
*
sağlı sollu o kadar sıkıcısınız ki insanın dalga geçesi
bile gelmiyor...
*
gündem uğultudan ibaret...
*
hükumeti savunmakla dini savunmayı ayıramayanlar var, bir
de hükumete tavır koymakla dine tavır koymayı ayıramayanlar var...
*
ülkesine de, insanına da, sağına da, soluna da...
sabredelim...
muarızının saçmalamasından, kimse kendi saçmaladığını
görmüyor, nasıl bir kakafoni, nasıl bir anomi... cemil meriç'e bağladım akşam
akşam...
*
ispatlayamazsan teminatı gelecek şerefsiz sırası laikliğin
dam üstünde minare aleminde saksağan kahrolsun psycheDELIsm! ugh!
*
türkiye'de siyaset uyuz olma ve kıl kapma dinamikleri
üzerinden işliyor, demiş miydim? nerede durduğunuzu prensiplerinizden çok o
esnada kime daha çok sinir olduğunuz belirliyor. x ve y, z karşıtlığında
birleşebilir, x ve z, y yarşıtlığında birleşebilir, demek ki y-z koalisyonu da
olmayacak bir şey değil, bekleyelim
*
solculara kendi alemlerinde yaşıyorlar diye kızıyorduk,
ama islamcı ve türkçülerin durumu da farklı değil, milletin kafası güzel.
herkes kendi kompartmanında teori çekip kafayı buluyor, kamplar arasında
"fikir alışverişi" de öpüjem abijimden daha ciddi değil. teori
sarhoşluğu da yasaklansa keşke
*
mükellef deli kaynıyor ortalık
*
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder