kaylule kıraathanesi, 27.02.2006
Hantal Gazi cenge deyi getmiş, cenk itmeden elündeki hisarı
kapturup gelmişdür. Yurda vardukda Zoroğlu birle şöylece söyleşür:
"Tarabya üzre sefer hazırlığı içün Etiler Hisarı'nda
eğleşür idük. Beğden ferman geldü, Etiler hisarın dahi küffara bırakup geldük. Nasıl
işdür bu, aklum irmedü. Degil Zoroğlu, n'ittük biz ol hisarı?"
Zoroğlu aydur: "Mere sen seferde iken beğ satmıştır
hisarı."
Hantal Gazi:
"Mere yiğitlik ile alunan hisar bezirganlıkla mı
virilür?"
Zoroğlu:
"Şimdiki zamanda yiğitlik kâr itmez, hisarlar akça ile
alınup satılur. Akça didügin çıfıtlık ile çoğalur. Çıfıtlık didügin esenün
külahını musaya, musanun külahını eseye geydirmekdür. İndü hisarı alalum disen,
çeri ne gerek? Salasun çerçileri, gökçe boncuklarun beğe sunalar. Beğde akça ne
gezür? Salasun çıfıtı, beğe ödünç vire. Üç vire, vadesi geldükte beş isteye. Beğde
beş ne gezür? Salasun çıfıtı, beş yerine hisaru alup gele."
Hantal Gazi sorur:
"Ya ki beğ rıza ile virmez ise hisarı?"
Zoroğlu deyür:
"O vakt salasun haramiyi üstüne, haramiyi savasun diye
elüyle getüre, hisarı sana vire."
Hantal Gazi:
"Beğ gendü sava haramiyi..."
Zoroğlu:
"Zamane haramisidür, savmağa beğlerün tedbiri yetmez."
Hantal Gazi:
"Ya ki beğ niçün dutup salmaz haramiyi küffar üstüne?"
Zoroğlu:
"Beğ haraminün dutacak yerin bilmez, bilse de
dutabilmez. Haraminün ek yeri üçdür, ya akça ola, ya avrat ola, ya ki vezirlük
ola. Beğde akça ne geze? Avrat disen virülmez. Eh, sen harami olsan dibalu
atlaslu tekfura mı vezir olursun, çullu keçelü beğe mi?"
Hantal Gazi:
"Mere diyesen ki beğ çerçinün gökçe boncuğına tamah
itmese, bunca iş başa gelmeye?"
Zoroğlu aydur:
"Beğ tamah itmese, il tamah idür. Beğ alur gökçe
boncukları, beş gendüne, üç sübaşına, iki kadıya, bir mollaya, iki çerçiye, üç
çıfıta pay idür, beş de tekfura hediye gönderür."
Hantal Gazi:
"Ey, ile fayda ne bu işte?"
Zoroğlu:
"Beğ artan gökçe boncukları bir ipe dizdürür, minare
boyında bir sırığun depesüne asdurur. Kim ki evvela kaparsa anun ola deyi
tellallara bağırdur. Ahali birbirini yeyür boncuk davasına."
Hantal Gazi:
"Mere bu nasıl hesap?"
Zoroğlu:
"İşbuna çıfıt hesabı deyürler, tekfur kal'asında talim
idürler."
Hantal Gazi:
"Bre biz dahi çaşıt varup talim idelüm şol hesabı."
Zoroğlu "eyi deyürsin Gazim" dedükte iki yiğit
atlanup pusatlanup varurlar tekfur hisarı cihetine. Yolda Zoroğlu sorupdur:
"Mere Gazim, tekfur hisarı çevresindeki hendek nasıl
aşılacak? Dumrul Dayı salmaz şimdi bizi akçasız köprüden?"
Hantal Gazi:
"Bre endişe etmeyesün, allem idüp kallem idüp razı
iderüz Dumrul Dayıyı."
Lakin yoldaki hesap köprüdekini dutmaz, Dumrul Dayı
senatoryuma kapatılmış, yerine köprüyü merd-i kıpti dutmuşdur.
Kıpti deyür:
"Mere ahmaklar nire gidersüz? Kimesne bu köprüden akça
almadan geçemez."
Hantal Gazi:
"Virgil o zaman bizüm akçamızı da işimüze varalum."
Kıpti:
"Mere ben size akça vireyün de, siz bana ne vireceksüz?"
Hantal Gazi:
"Bre bizde akçayla satılacak mal yoktur."
Kıpti:
"Malınuz yoksa savulun gidün, meşgul itmeyün."
Zoroğlu deyür:
"Durgıl hele köprücübaşı, anlaşalum. Buyur sana benüm
sarık, biraderimün hançeri..."
Kıpti:
"Hah şöyle yola gelün, alun bakalum akçalarunuzı."
Yiğitler akçaları alup varurlar, tekfur hisarınun pazar
yerine dayanurlar. Anda bir kalabalık görürler, yanaşup sorurlar nedür deyi. Meğer
ki pazarda hokkabaz çadır kurmış, akça virene temaşa gösterürmiş. Gehi deveyi
külahına katurmış, gehi yenünden ejder çıkarurmış. Bunu işidicek bizüm
yiğitlere merak galip olur, çadırun kapısına dayanurlar. Kapıyı kolcular dutmuş,
akça virene şerbet içirüp buyur idürler. Zoroğlu aydur:
"Bre kolcubaşı buyur akçayı, yol vir bize."
Kolcubaşı yol virmez, "evvela şerbet içilecek" deyür.
Hantal Gazi:
"Mere bugün perşembedür, gündüz vakti şerbet içmezük."
Kolcubaşı:
"Şerbet içmezsenüz alun akçanızı da savulup gidün."
Zoroğlu Hantal Gazi'nün yeninden çeküp, tenhaya varduklarında
şöylece söyleyür:
"Biraderüm, bırak şerbetleri anlarun olsun, akçamız
bizüm olsun. Uğrulayın çadırın arkasından yaklaşuruz, eteğün kaldırup bakaruz
temaşaya."
Hantal Gazi:
"Ben sanki bunı bir kitapta okumış idüm..."
Zoroğlu:
"Beli yiğidüm, okumışsundur..."
Gizlice yanaşup temaşa seyrine dururlar. Anlar bakadursun, baş
hokkabaz gelüp, gösteriye başlayur. Evvela bir pireyi bacağından dutup, "bakın
ey ahali bu deveyi şimdi külahıma katacağum" deyüp külahı pirenün üstüne
kapatur. Ahali pek beğenür, kimi gülüp kimi alkışlayur. Sonra hokkabaz yeninden
çıkardığı bir keleri kuyruğundan dutup sallar, "ey ahali işbu dahi
ejderdür, yenümde saklarun" deyür. Ahali gülmekten kırılur, alkıştan güya
çadırun direkleri yıkılur.
Zoroğlu aydur:
"Mere bu nasıl işdür?"
Hantal Gazi:
"Herhal şerbet afyonlu olacak, baksana millet nasıl
mest ü hayran bakur."
Zoroğlu:
"Pekeyi bu hokkabaz sana da tanış gelür mi?"
Hantal Gazi:
"Bre şaşkın, bilmedün mi? Biz Horasan'dan gelür iken bu
bizüm obada şairlik iderdü, milletün kızına bacısına göz koydu, el uzattu deyi
tanburasın kafasında kırdular, zor kaçtu. Gelmiş bunda hokkabaz olmış."
Zoroğlu:
"Eyi olmış, şimdi kenarda saklanalum, gösteri bitdükte
peşine düşüp bir hatrın soralum."
İki yiğit gizlenüp gösteri bitdükte hokkabazı takip idürler.
Hokkabaz yamaklarıyla birlikte varup, tekfur sarayı arkasındaki ayazmaya girür.
Yiğitler dahi yamakların arasına karışup peşinden gidürler. Perdenün arkasına gizlenürler.
Biraz sonra tekfurun çıfıt veziri çıkagelür, hokkabaz başınun yanına oturur. Bu
anın elin öpür, o bunun başın okşayur. Meğer ki onca hisarları kesesine
doldurup kuşağına sıkıştıran vezir, hokkabazlarun ustasıymış, çıraklarına
gizlice ders virürmiş. Hokkabaz yamakları diz çöküp otururlar, vezir ders
anlatmaya başlayur. Bizim yiğitler dahi dinleyür. Çıfıt vezir söyleyür, görelüm
ne söyleyür:
"Baka çıraklar, bilgil kim hokkabazlık didügin daşlı
pirinç ile pilav itmekdür. Ahali didügin alıkdur, pirincinin hatrına daşı dahi
yudur. Lakin daşı çok katarsanuz çok diş kırılur. Ahali ayazmanın pilavına
tövbe idüp, tekkenün çorbasun içmeğe gidür. Hesapla katacaksız: bir taş, bir
tuğla; bir tuğla iki kerpiç; iki kerpiç, üç topak çamur; üç topak çamur, dört
kesek; dört kesek, beş tezek... Herkesle birle siz de yeyeceksiz, daş gelürse
tüpürgil, tezek gelürse yutgıl. ... Bre tiz kapuyı bacayı dutun, çaşıt var!"
Meğer çıfıt vezir perdenün altından bizüm yiğitlerün
çarıkların görmiş. Muhafızlar çullanup yiğitleri duturlar. Hokkabaz ciyaklayur:
"urun kellelerün!" Vezir deyür: "durun! Böyle yahşı pehlivanlara
yazıkdur. Varın bunları daş ocağına götürün."
Muhafızlar yiğitlerün urbaların alur, çul çaput geydirür. Esir
oldukları belli olsun deyi kulaklarına halka takurlar. Çeke çeke daş ocağına
doğru götürmeye başlayurlar. Anlar gidedursun, hokkabazlarla vezir de tekfür
sarayına gidüp, akşam eğlentisine katılurlar. Tam yiğitler hendek kıyısındayken
tekfur sarayından bir alkış, bir gürültü kopur. Muhafızlar gayrıihtiyari o
tarafa döndükte yiğitler gendülerün hendeğe atur. Muhafızlar arkalarından ok
atsa da ilmez, ikisi de yayan yapıldak yurtlarınun yolun dutarlar.
Zoroğlu deyür:
"Şu kapuya beğ geldük, kul dönerüz."
Hantal Gazi aydur:
"Bre ahmak, canunı kurtarduğına
şükret, kulağundaki küpeyi de üstüne kâr say."