kaylule kıraathanesi, 05.06.2005
Hezârân hamd ü senâlar ol Rabbe ki kullarına vücûd bahş eyledikte i'tâ
buyurduğu türlü nimetler meyânında ibâd-ı acezesine muhtelif esbâbile setr-i ayb
eylemek imkânını dahî in'âm eyledi. Salât ü selâm ol Rasûle ki tebliğ ettiği
Dîn-i Mübîn-i İslâm ile ümmetine gösterdiği halâs ve necât tarîki, nev'-i beşeri
tâife-i hayvanâttan tefrîk eden müteaddid husûsiyyetler beyninde, hıfz-ı iffet
şartı bulunan ihfây-ı avret mecbûriyyetini de ebnây-ı Âdeme bir düstûr-ı
istikâmet kıldı.
Setr-i avret bahsinde vârid olan bu mecbûriyyet esâsen bir bâb-ı hürriyettir
ki -husûsan tâife-i inâs içün- cismâniyyeti bir nikaab-ı hamiyyet içre saklamak,
ferde mâneviyyâtını meydân-ı ünsiyyete salarak cemiyyet içinde bir şahsiyyet
olma yolunu açar ve nasıl ahvâl-i ruhiyyenin bir gaybûbet perdesi mâverâsında
hâfî bulunması hutûruna mâni olunamayan efkâr ü hayâlâtın envâ'-ı muhtelifesini
ketmeder ise bedeni hudûd-ı harîm derûnunda enzâr-ı ecnebiyyeden muhafaza kılmak
da şahsiyyeti tarruzdan vikâye eyleyen bir cevşen-i kavî gibidir. Binâenaleyh
cism-i beşerin itidâl ve kemâli örtünmek iledir.
Ecdâd asırlardır bu düstûr-ı istikâmete harfiyyen riâyet eyler iken âhir
zamanın türlü garâbeti birkaç asırdan beri Memâlik-i Mahrûsemize dahî sirâyet
etmiş bulunup inkıtâa uğramaksızın ber-devâm olan gavgaay-ı medeniyyet
cümlesinden olmak üzre mahz-ı ilm ü hakîkat addolunan asrî telakkîler avâm ve
havâs beyninde rağbet bulup bir taraftan duhterân-ı müslimîn edeblice telebbüs
eylemekten hicâb eder olmuş; diğer taraftan da millet-i necîbimizin, cihânın
çıkan çivisini iâde birle asr-ı saadete rücû eylemek arzûsunu irticâ tesmiye
eyleyen bir gürûh-ı mütegallibe-i ankebût-sîret kızcağızlarımızın kisve-i
takvâsından havfile türlü bahâneler uydurup efkâr-ı envâr-efşânın, perdedârlık
yaptıkları medâris ü mehâfile visâline mâni olmak üzre Ümmet-i Nebîye harb i'lân
eylemiş bulunmaktadır. Yeniçeri tâifesini topa tutup rûy-ı zemînden temizleyen
Sultan Mahmûd Hân-ı Sânî, dîn ü devlet ve mülk ü milleti bir gâileden Sancâk-ı
Şerîf açarak halâs eyler iken; diyâr-ı frenkten ahz eylediği illetleri nisâr
ederek bir başka gâileye sebebiyet vermiş olup zât-ı şâhâneleri bu işgüzarlıkta
ferd-i yektâ olmadıklarından nihâyet bir alay kılıç artığı çeri başı iktidârı
ele alıp alem-i şerri kaldırmış ve denâeti meşrû kılmışlardır. Bu hezele
gürûhunun kânûn-ı esâsîdeki muallak umdelere istinâd ile gâh istedikleri türlü
yazıp bozdukları, gâh işlerine geldiği gibi tefsîr ettikleri kavânîn ve nizâmat,
inâs-ı mestûreyi perde-i hicâbı çâk eylemek yâhut hidemât-ı âmme ve mekâtib-i
resmiyyeden hâriç tutulmak şıkları ile karşı karşıya bırakmış bulunmaktadır.
Mer'î mevzûât muvâcehesinde bu iki yoldan birini tutmak kesb-i zarûret eylemiş
olup dil-i mecrûh ile boyun büküp baş açarak taleb-i ilm cihetinden ve salâbet
gösterip taleb-i hak cihetinden mücâhede ve mücâdele eden millet evlâdı sulh ve
sükûn üzre vazîfe ve mekteplerine devâm imkânından mahrum kalmışlardır ki
husûs-ı mezbûrun menfî tesirâtını izale zımnında alınacak tedâbir cümlesinden
olmak üzre inâs-ı mestûrenin devâm edebileceği mekâtib-i husûsînin küşâdına ve
alelhusus mekâtib-i mezbûre nizâmâtının setr-i re's aleyhindeki mevâd hâricinde
tutulmasına sây ü gayret olunmalıdır. Sâir mekâtibden tard olunan talebânın
mekâtib-i husûsiyyeye duhûlünde evvelce ikmâl eyledikleri derslerden muâf
tutulacakları tabiîdir. Ezcümle resmî dâire ve mekteplerde inâs-ı mestûrenin
vücûdu hâl-i hâzırda gayr-ı kâbil olduğundan anların ikmâl-i tahsîli ve devâm-ı
vezâif birle te'mîn-i mâişeti içün husûsî mahaller ihdâsile müessesât-ı
resmiyyenin kısmen ve muvakkaten ricâle terki muvafık ise de bu kabîl husûsî
müessesâtın teşkîli müşkil olup zamâna ve muhtelif esbâba merbût bulunduğundan
diğer taraftan mes'elenin hall-i kat'îsine bakmak elzemdir.
Esâsen hall-i kat'î kavânin ve nizâmattan husûmet-i alâim-i dîniyyenin ihrâcı
olmakla ve dahî dâire-i edebde kalmak kaydıyla tarz-ı kıyâfetine bakılmaksızın
Devlet-i Âliyye teb'asından her ferdin ehil bulundukları mevâkıb ve menâsıba
kabûlü hakk-ı tabiîleri bulunmakla, hakk-ı mezkûrun istihsâli bâbında her mahfil
ve mevkîde mücâdele eylemek zarûrîdir. Bilhassa efkâr-ı umûmiyyenin bu cihete
celbi dahî matbûat ve neşriyyât vâsıtalarının hamiyyetperverâne gayretlerine
mevkûf ise de bu vâdide ehl-i hak gür bir sadâya mâlik bulunmadıklarından
evvel-i emirde da'vânın ehl-i vicdâna bu tarîkle i'sâlinin bir çâresine bakmak
icâbetmektedir.
İnşallâhü Teâlâ yüzümüz kara çıkmayacaktır. Gayret kuldan, tevfîk Allah'tan
(celle celâlehû). Muzaffer kıl Yâ Rabbî (âmîn).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder