kaylule kıraathanesi, 15.09.2007
Anlayışlılık bir mecburiyet meselesi değil, güzel tarafı da bu. Yani kimse
başkalarına anlayış göstermek zorunda değil, mecbur olmadığı halde anlayış
gösterirse, bir iyilik yapmış olur. Burada hukukla ahlak arasındaki farkı
görüyoruz. Hukuk, haklardan bahseder, başkalarının zorla geçemeyeceği çizgileri
çizer. Kimse evinize zorla giremez. Girmek isterlerse onları içeri almamak,
gerekirse mücadele etme hakkınız vardır. Devletin vazifesi de çizgilerin zor
kullanarak aşılmasını engellemektir. Peki burada ahlakın rolü ne? Eğer ahlak
sadece bu “korunmuş” çizgilerden, mecburiyetlerden, yasaklardan,
yükümlülüklerden bahsediyorsa, hukuktan farkı ne? Günümüz etik anlayışının bence
ıskaladığı nokta da bu.
Kimsenin yapmak zorunda olmadığı bir şeyi yapmadığı bir dünya kurguluyoruz.
Herkes ortak çizgilere uyduğu zaman mutluluğun gerçekleşeceğini varsayıyoruz.
Lugatimizde feragat kavramına yer yok. Nasıl olsun, öyle
bencilleşmiş, öyle kendimize odaklanmışız ki, evrenimizin merkezi kutsal
ben hazretlerinin kutsal benlik alanından, birileri bir şeyler
talep ederse bu bir günah, affedilemez bir hakaret. Benim hakkımı başkası hangi
hakla talep edebilir? Parasını ödemişsem, kimseye silgimi ödünç vermek zorunda
değilim. Erken gelip oturmuşsam, “gazi, malul ve çocuklu annelere” ayrılmış
koltukta oturmuyorsam, otobüste kimseye yer vermek zorunda değilim. Bu anlayışın
yasal olması, onu bencillik olmaktan çıkarmıyor. Yasal bencillikten öte vizyonu
olmayan bir etik de, mutluluğumuza hiçbir katkıda bulunmuyor. Mecbur değilsek
kimseye bir şey vermeye niyetli değiliz. Bu yüzden biri bizden bir iyilik
istediği zaman bunu hakkımıza saldırı olarak algılıyor ve hırçınlaşıyoruz. Bu
yüzden tolerans mefhumuyla da bir işimiz yok. Huzurumuz da yok.
Modern etik anlayışı, bu ülkenin gerçekleriyle o kadar da örtüşmüyor. Uzun
saplı kaşıklarıyla birbirini besleyen dervişlerin memleketinde, “abi bi el
atıversene” bir hakaret değil. Evlerimiz yabancılara kapalı benlik mabedleri
değil, hiç mecbur olmadığımız halde misafir kabul ediyoruz. Biz biz
iken, yani insanlar böyle ben ben ayrışıp gitmeye başlamadan önce Tanrı
misafiri de kabul ederdik. Aydınlaştıkça bizden kopuyoruz,
benleşiyoruz, 'biz'in dilini anlamadığımız için de niza hiç
bitmiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder