29 Eylül 2012 Cumartesi

Anlayış

kaylule kıraathanesi, 15.09.2007


Anlayışlılık bir mecburiyet meselesi değil, güzel tarafı da bu. Yani kimse başkalarına anlayış göstermek zorunda değil, mecbur olmadığı halde anlayış gösterirse, bir iyilik yapmış olur. Burada hukukla ahlak arasındaki farkı görüyoruz. Hukuk, haklardan bahseder, başkalarının zorla geçemeyeceği çizgileri çizer. Kimse evinize zorla giremez. Girmek isterlerse onları içeri almamak, gerekirse mücadele etme hakkınız vardır. Devletin vazifesi de çizgilerin zor kullanarak aşılmasını engellemektir. Peki burada ahlakın rolü ne? Eğer ahlak sadece bu “korunmuş” çizgilerden, mecburiyetlerden, yasaklardan, yükümlülüklerden bahsediyorsa, hukuktan farkı ne? Günümüz etik anlayışının bence ıskaladığı nokta da bu.

Kimsenin yapmak zorunda olmadığı bir şeyi yapmadığı bir dünya kurguluyoruz. Herkes ortak çizgilere uyduğu zaman mutluluğun gerçekleşeceğini varsayıyoruz. Lugatimizde feragat kavramına yer yok. Nasıl olsun, öyle bencilleşmiş, öyle kendimize odaklanmışız ki, evrenimizin merkezi kutsal ben hazretlerinin kutsal benlik alanından, birileri bir şeyler talep ederse bu bir günah, affedilemez bir hakaret. Benim hakkımı başkası hangi hakla talep edebilir? Parasını ödemişsem, kimseye silgimi ödünç vermek zorunda değilim. Erken gelip oturmuşsam, “gazi, malul ve çocuklu annelere” ayrılmış koltukta oturmuyorsam, otobüste kimseye yer vermek zorunda değilim. Bu anlayışın yasal olması, onu bencillik olmaktan çıkarmıyor. Yasal bencillikten öte vizyonu olmayan bir etik de, mutluluğumuza hiçbir katkıda bulunmuyor. Mecbur değilsek kimseye bir şey vermeye niyetli değiliz. Bu yüzden biri bizden bir iyilik istediği zaman bunu hakkımıza saldırı olarak algılıyor ve hırçınlaşıyoruz. Bu yüzden tolerans mefhumuyla da bir işimiz yok. Huzurumuz da yok.

Modern etik anlayışı, bu ülkenin gerçekleriyle o kadar da örtüşmüyor. Uzun saplı kaşıklarıyla birbirini besleyen dervişlerin memleketinde, “abi bi el atıversene” bir hakaret değil. Evlerimiz yabancılara kapalı benlik mabedleri değil, hiç mecbur olmadığımız halde misafir kabul ediyoruz. Biz biz iken, yani insanlar böyle ben ben ayrışıp gitmeye başlamadan önce Tanrı misafiri de kabul ederdik. Aydınlaştıkça bizden kopuyoruz, benleşiyoruz, 'biz'in dilini anlamadığımız için de niza hiç bitmiyor.

Hiç yorum yok: