29 Eylül 2012 Cumartesi

Emel ve Marifet

kaylule kıraathanesi, 21.08.2006

Felek emel peşinde koşanlara cevretmek üzre kurulmuş bir zenberektir. Emel meyhanesinde gönlünüzce mest olamazsınız, çünki yariniz, verse bile yarım kadeh verir.* Nâz ehline niyâz edip de niyâz ehline nâz eden bî-vefâ hûblar gibi desîse-bâzdır, dehr.** Emel sırtınıza bağlı bir değneğin ucunda asılı bir havuçtur, kovalarsanız kaçar, kaçarsanız kovalar. Vazgeçmek havucun peşinde merkeplik etmeyi terk etmektir. Tavîl olmak emelin tabiatında mevcuttur, çünki emel ele geçmeyecek olandır. Kasîr olmak da ömrün tabiatındandır ki ömür bitiverecek olandır. Ânın kıymetini bilip ardında murâdın olduğu kapıya yönelmek gerektir. Murâd seyrüseferin yöneldiği ufuktur. Üç boyutta, yahut dördüncüsünde gezmek, aramak değildir. Cihanda pastan hâli ayna bulunmaz. Marifet aynada göreceğini bir taş parçasında bile görebilmektir. Marifet zarı atmadan oyunu kazanmaktır. İstiğnâ kıldıkta, geleydi, yekti, şeşti derdi biter. Hangi zarı atsanız onun kapısı açıktır, hangi zarı atsanız, o, açık olan kapının zarıdır. Tek bir zar ve bu zarın tek bir yüzü vardır ve o yüzde oyunda mevcut bulunan tek kapıyı açacak olan tılsım yazar: istiğnâ.


*"Meyhâne-i emelde gönlümce olmadım mest/ Yârim kadeh verirdi, yarım kadeh verirdi" (Mustafa Behçet Efendi (?))
**"Hûbân-ı bî-vefâ gibi dehr-i desîsebâz/ Nâz ehline niyâz eder, ehl-i niyâza nâz" (Ahmed Cevdet Paşa)

Hiç yorum yok: