kaylule kıraathanesi, 21.08.2006
Felek emel peşinde koşanlara cevretmek üzre kurulmuş bir zenberektir. Emel
meyhanesinde gönlünüzce mest olamazsınız, çünki yariniz, verse bile yarım kadeh
verir.* Nâz ehline niyâz edip de niyâz ehline nâz eden bî-vefâ hûblar gibi
desîse-bâzdır, dehr.** Emel sırtınıza bağlı bir değneğin ucunda asılı bir
havuçtur, kovalarsanız kaçar, kaçarsanız kovalar. Vazgeçmek havucun peşinde
merkeplik etmeyi terk etmektir. Tavîl olmak emelin tabiatında mevcuttur, çünki
emel ele geçmeyecek olandır. Kasîr olmak da ömrün tabiatındandır ki ömür
bitiverecek olandır. Ânın kıymetini bilip ardında murâdın olduğu kapıya yönelmek
gerektir. Murâd seyrüseferin yöneldiği ufuktur. Üç boyutta, yahut dördüncüsünde
gezmek, aramak değildir. Cihanda pastan hâli ayna bulunmaz. Marifet aynada
göreceğini bir taş parçasında bile görebilmektir. Marifet zarı atmadan oyunu
kazanmaktır. İstiğnâ kıldıkta, geleydi, yekti, şeşti derdi biter. Hangi zarı
atsanız onun kapısı açıktır, hangi zarı atsanız, o, açık olan kapının zarıdır.
Tek bir zar ve bu zarın tek bir yüzü vardır ve o yüzde oyunda mevcut bulunan tek
kapıyı açacak olan tılsım yazar: istiğnâ.
*"Meyhâne-i emelde gönlümce olmadım mest/ Yârim kadeh verirdi, yarım
kadeh verirdi" (Mustafa Behçet Efendi (?))
**"Hûbân-ı bî-vefâ gibi dehr-i
desîsebâz/ Nâz ehline niyâz eder, ehl-i niyâza nâz" (Ahmed Cevdet
Paşa)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder