29 Eylül 2012 Cumartesi

Hantal Gazi ile Zoroğlu'nun Çıfıtlık Dersi Alması


kaylule kıraathanesi, 27.02.2006

Hantal Gazi cenge deyi getmiş, cenk itmeden elündeki hisarı kapturup gelmişdür. Yurda vardukda Zoroğlu birle şöylece söyleşür:

"Tarabya üzre sefer hazırlığı içün Etiler Hisarı'nda eğleşür idük. Beğden ferman geldü, Etiler hisarın dahi küffara bırakup geldük. Nasıl işdür bu, aklum irmedü. Degil Zoroğlu, n'ittük biz ol hisarı?"

Zoroğlu aydur: "Mere sen seferde iken beğ satmıştır hisarı."

Hantal Gazi:

"Mere yiğitlik ile alunan hisar bezirganlıkla mı virilür?"

Zoroğlu:

"Şimdiki zamanda yiğitlik kâr itmez, hisarlar akça ile alınup satılur. Akça didügin çıfıtlık ile çoğalur. Çıfıtlık didügin esenün külahını musaya, musanun külahını eseye geydirmekdür. İndü hisarı alalum disen, çeri ne gerek? Salasun çerçileri, gökçe boncuklarun beğe sunalar. Beğde akça ne gezür? Salasun çıfıtı, beğe ödünç vire. Üç vire, vadesi geldükte beş isteye. Beğde beş ne gezür? Salasun çıfıtı, beş yerine hisaru alup gele."

Hantal Gazi sorur:

"Ya ki beğ rıza ile virmez ise hisarı?"

Zoroğlu deyür:

"O vakt salasun haramiyi üstüne, haramiyi savasun diye elüyle getüre, hisarı sana vire."

Hantal Gazi:

"Beğ gendü sava haramiyi..."

Zoroğlu:

"Zamane haramisidür, savmağa beğlerün tedbiri yetmez."

Hantal Gazi:

"Ya ki beğ niçün dutup salmaz haramiyi küffar üstüne?"

Zoroğlu:

"Beğ haraminün dutacak yerin bilmez, bilse de dutabilmez. Haraminün ek yeri üçdür, ya akça ola, ya avrat ola, ya ki vezirlük ola. Beğde akça ne geze? Avrat disen virülmez. Eh, sen harami olsan dibalu atlaslu tekfura mı vezir olursun, çullu keçelü beğe mi?"

Hantal Gazi:

"Mere diyesen ki beğ çerçinün gökçe boncuğına tamah itmese, bunca iş başa gelmeye?"

Zoroğlu aydur:

"Beğ tamah itmese, il tamah idür. Beğ alur gökçe boncukları, beş gendüne, üç sübaşına, iki kadıya, bir mollaya, iki çerçiye, üç çıfıta pay idür, beş de tekfura hediye gönderür."

Hantal Gazi:

"Ey, ile fayda ne bu işte?"

Zoroğlu:

"Beğ artan gökçe boncukları bir ipe dizdürür, minare boyında bir sırığun depesüne asdurur. Kim ki evvela kaparsa anun ola deyi tellallara bağırdur. Ahali birbirini yeyür boncuk davasına."

Hantal Gazi:

"Mere bu nasıl hesap?"

Zoroğlu:

"İşbuna çıfıt hesabı deyürler, tekfur kal'asında talim idürler."

Hantal Gazi:

"Bre biz dahi çaşıt varup talim idelüm şol hesabı."

Zoroğlu "eyi deyürsin Gazim" dedükte iki yiğit atlanup pusatlanup varurlar tekfur hisarı cihetine. Yolda Zoroğlu sorupdur:

"Mere Gazim, tekfur hisarı çevresindeki hendek nasıl aşılacak? Dumrul Dayı salmaz şimdi bizi akçasız köprüden?"

Hantal Gazi:

"Bre endişe etmeyesün, allem idüp kallem idüp razı iderüz Dumrul Dayıyı."

Lakin yoldaki hesap köprüdekini dutmaz, Dumrul Dayı senatoryuma kapatılmış, yerine köprüyü merd-i kıpti dutmuşdur.

Kıpti deyür:

"Mere ahmaklar nire gidersüz? Kimesne bu köprüden akça almadan geçemez."

Hantal Gazi:

"Virgil o zaman bizüm akçamızı da işimüze varalum."

Kıpti:

"Mere ben size akça vireyün de, siz bana ne vireceksüz?"

Hantal Gazi:

"Bre bizde akçayla satılacak mal yoktur."

Kıpti:

"Malınuz yoksa savulun gidün, meşgul itmeyün."

Zoroğlu deyür:

"Durgıl hele köprücübaşı, anlaşalum. Buyur sana benüm sarık, biraderimün hançeri..."

Kıpti:

"Hah şöyle yola gelün, alun bakalum akçalarunuzı."

Yiğitler akçaları alup varurlar, tekfur hisarınun pazar yerine dayanurlar. Anda bir kalabalık görürler, yanaşup sorurlar nedür deyi. Meğer ki pazarda hokkabaz çadır kurmış, akça virene temaşa gösterürmiş. Gehi deveyi külahına katurmış, gehi yenünden ejder çıkarurmış. Bunu işidicek bizüm yiğitlere merak galip olur, çadırun kapısına dayanurlar. Kapıyı kolcular dutmuş, akça virene şerbet içirüp buyur idürler. Zoroğlu aydur:

"Bre kolcubaşı buyur akçayı, yol vir bize."

Kolcubaşı yol virmez, "evvela şerbet içilecek" deyür.

Hantal Gazi:

"Mere bugün perşembedür, gündüz vakti şerbet içmezük."

Kolcubaşı:

"Şerbet içmezsenüz alun akçanızı da savulup gidün."

Zoroğlu Hantal Gazi'nün yeninden çeküp, tenhaya varduklarında şöylece söyleyür:

"Biraderüm, bırak şerbetleri anlarun olsun, akçamız bizüm olsun. Uğrulayın çadırın arkasından yaklaşuruz, eteğün kaldırup bakaruz temaşaya."

Hantal Gazi:

"Ben sanki bunı bir kitapta okumış idüm..."

Zoroğlu:

"Beli yiğidüm, okumışsundur..."

Gizlice yanaşup temaşa seyrine dururlar. Anlar bakadursun, baş hokkabaz gelüp, gösteriye başlayur. Evvela bir pireyi bacağından dutup, "bakın ey ahali bu deveyi şimdi külahıma katacağum" deyüp külahı pirenün üstüne kapatur. Ahali pek beğenür, kimi gülüp kimi alkışlayur. Sonra hokkabaz yeninden çıkardığı bir keleri kuyruğundan dutup sallar, "ey ahali işbu dahi ejderdür, yenümde saklarun" deyür. Ahali gülmekten kırılur, alkıştan güya çadırun direkleri yıkılur.

Zoroğlu aydur:

"Mere bu nasıl işdür?"

Hantal Gazi:

"Herhal şerbet afyonlu olacak, baksana millet nasıl mest ü hayran bakur."

Zoroğlu:

"Pekeyi bu hokkabaz sana da tanış gelür mi?"

Hantal Gazi:

"Bre şaşkın, bilmedün mi? Biz Horasan'dan gelür iken bu bizüm obada şairlik iderdü, milletün kızına bacısına göz koydu, el uzattu deyi tanburasın kafasında kırdular, zor kaçtu. Gelmiş bunda hokkabaz olmış."

Zoroğlu:

"Eyi olmış, şimdi kenarda saklanalum, gösteri bitdükte peşine düşüp bir hatrın soralum."

İki yiğit gizlenüp gösteri bitdükte hokkabazı takip idürler. Hokkabaz yamaklarıyla birlikte varup, tekfur sarayı arkasındaki ayazmaya girür. Yiğitler dahi yamakların arasına karışup peşinden gidürler. Perdenün arkasına gizlenürler. Biraz sonra tekfurun çıfıt veziri çıkagelür, hokkabaz başınun yanına oturur. Bu anın elin öpür, o bunun başın okşayur. Meğer ki onca hisarları kesesine doldurup kuşağına sıkıştıran vezir, hokkabazlarun ustasıymış, çıraklarına gizlice ders virürmiş. Hokkabaz yamakları diz çöküp otururlar, vezir ders anlatmaya başlayur. Bizim yiğitler dahi dinleyür. Çıfıt vezir söyleyür, görelüm ne söyleyür:

"Baka çıraklar, bilgil kim hokkabazlık didügin daşlı pirinç ile pilav itmekdür. Ahali didügin alıkdur, pirincinin hatrına daşı dahi yudur. Lakin daşı çok katarsanuz çok diş kırılur. Ahali ayazmanın pilavına tövbe idüp, tekkenün çorbasun içmeğe gidür. Hesapla katacaksız: bir taş, bir tuğla; bir tuğla iki kerpiç; iki kerpiç, üç topak çamur; üç topak çamur, dört kesek; dört kesek, beş tezek... Herkesle birle siz de yeyeceksiz, daş gelürse tüpürgil, tezek gelürse yutgıl. ... Bre tiz kapuyı bacayı dutun, çaşıt var!"

Meğer çıfıt vezir perdenün altından bizüm yiğitlerün çarıkların görmiş. Muhafızlar çullanup yiğitleri duturlar. Hokkabaz ciyaklayur: "urun kellelerün!" Vezir deyür: "durun! Böyle yahşı pehlivanlara yazıkdur. Varın bunları daş ocağına götürün."

Muhafızlar yiğitlerün urbaların alur, çul çaput geydirür. Esir oldukları belli olsun deyi kulaklarına halka takurlar. Çeke çeke daş ocağına doğru götürmeye başlayurlar. Anlar gidedursun, hokkabazlarla vezir de tekfür sarayına gidüp, akşam eğlentisine katılurlar. Tam yiğitler hendek kıyısındayken tekfur sarayından bir alkış, bir gürültü kopur. Muhafızlar gayrıihtiyari o tarafa döndükte yiğitler gendülerün hendeğe atur. Muhafızlar arkalarından ok atsa da ilmez, ikisi de yayan yapıldak yurtlarınun yolun dutarlar.

Zoroğlu deyür:

"Şu kapuya beğ geldük, kul dönerüz."

Hantal Gazi aydur:

"Bre ahmak, canunı kurtarduğına şükret, kulağundaki küpeyi de üstüne kâr say."

Hiç yorum yok: