29 Eylül 2012 Cumartesi

Ahir Zaman Menkıbeleri - Sınav

kaylule kıraathanesi, 20.08.2007


Başım dönüyordu. Gözlerimi sımsıkı yummuş, tedirginlik içinde ayakta duruyordum. Ayaklarıma bakmaya bile cesaret edemiyordum. Başaşağı, dibi görünmez bir boşluğa doğru yuvarlanıp giden, gölgelere karışmış bir bayır ayaklarımın altında uzanıyordu. Bilinçizce bir şeyler mırıldandığımı fark ettim. Birden bir ferahlama hissettim, ama gözlerimi yine de açamadım. Birisi parmak uçlarıyla göz kapaklarımı araladı. Aksakalsız bir dedeydi bu. Gözlerimi açtıktan sonra üzerinde durduğum dağı parmak ucuyla çevirmeye başladı. Boşlukta haraketsiz duruyordum. Dağ döndü, döndü, sonunda tam aksi istikamette durdu. Aşağı giden yokuş tam arkamdaydı şimdi. Dağın zirvesi önümde duruyordu. Bir adım atmam bile gerekmiyordu. Tozpembe gülücükler saçan güneş ufuktan yükselmeye başladı.

Saatin zırıltısıyla uyandım. Alelacele yüzümü yıkadım, iki lokma atıştırdım, giyindim. Çantamı kapının dibinden alıp omzuma astım. Koşarak merdivenlerden indim. Kapının önünde duran servise hareket etmek üzereyken bindim. Her zaman oturduğum koltuğa oturup arkama yaslandım, derin bir nefes verdim. Sınav mutlaka iyi gidecekti.

Sınav kağıtları dağıtıldığında, sorulara bakar bakmaz gözlerim karardı. Bütün sorular bilmediğim yerlerden çıkmıştı. Bu konulara göz atmam gerektiğini biliyordum, ama gerginlikten bir türlü ders çalışmaya başlayamamıştım. Hayatımın bu sınava bağlı olduğu düşüncesi içimi sıkıyordu. Bütün haftayı rahatlamak için bilgisayarda dizi seyrederek geçirmiştim. Son geceyi de bilgisayar başında harcayıp sabaha karşı uyumuştum. Sonuçta bu soruların birini bile cevaplamam mümkün değildi. Oysa bu sınavda başarılı olmak zorundaydım. Ailemin geliri, başarılı bir eğitim alma gereği, hayatta bir yere gelme isteği, hepsi ortadaydı. Üstelik bu sınavda başarılı olmayı hakediyordum, her zaman herkese iyi davranırım, gülümserim, selam veririm, teşekkür ederim. Çaresizlik içinde dakikalar geçiyor, ne yapacağımı bilemiyordum. Sonra okullar açılmadan önce türbeye gittiğimizi hatırladım. Gözlerimi kapattım, yatırdan yardım istedim.

Birden bir hareket oldu. Önümde oturan çocuk karnını tutarak sınıftan çıkıp gitti. Kapıdan çıkarken öğretmene baktı, öğretmen başını “tamam evladım” der gibi salladıktan sonra diğer tarafa çevirdi. Sınıfın en çalışkan öğrencisinin kağıdı şimdi önümde duruyordu. Hemen yazmaya başladım.

Artık biliyorum, Armutpiş Baba türbesini ziyareti hiç ihmal etmiyorum.

Hiç yorum yok: