kaylule kıraathanesi, 01.06.2007
Çocuklardan birkaçı okulun önündeki sunağın çevresinde birbirlerini
itekleyerek koşup duruyorlardı. Bu saygısızlığı gören okulun babası elinde
kocaman sopasıyla çocuklara doğru hışımlı adımlarla yürümeye başladı. Durumu
fark eden çocuklar, sözleşmiş gibi bir anda, sunağa dönüp yere kapandılar,
kalktılar, sunağı öptüler, çevresinde birkaç tur koşup tekrar yere kapandılar.
Oyunlarına tapınma süsü vermekle bu seferlik paçayı kurtarmışlardı. Okulun
babası hırsını çıkarmak için okulun abilerinin olduğu tarafa döndü. İyi bir
sebebi olmadan bu çocukları dövemezdi, bütün çocuklar her gün okula gelirken
okulun babasına bir avuç arpa veya buğday getirirken, bunlar tavuk veya horoz
getiriyorlardı. Aslında şu koca burunlu olanın babası istese her gün bir köle
bile gönderebilirdi, ama pintiydi adam, okulun babası en çok buna
bozuluyordu.
Ertesi gün sonbaharın son günü, yani hasat bayramıydı. Kralın şehrinde herkes
büyük tapınağa gitmişti, diğer şehirlerde de insanlar sunakların etrafında
toplanmışlardı. Okulun babası sunağın önünde ayakta durup öğrencilere sert
bakışlar fırlatıyordu. Sonra kurtarıcıya sunulan adakların öneminden başlayıp
çocukların haylazlığından, babaların vurdumduymazlığından dem vurup giden uzun
konuşmasına başladı. Yıllar vardı ki, şu sunakta horozdan daha büyük bir şey
adanmamıştı. Bırakın şöyle güçlü kuvvetli bir boğayı, yaşlı uyuz bir keçi bile
adanmamıştı. Ne olduysa o anda oldu, çocukların gözlerini soğuk bir ışıltı
yalayıp geçti, dudaklarında zalim bir gülümseme belirdi, hep birden okulun
babasının üzerinde çullandılar, sunağın dibine yıkıp üzerinde tepinmeye
başladılar. Hiç oralı olmayan okulun abilerinden biri diğerlerine dönüp
mırıldandı: "gelecek sene çok bereketli olacak."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder